Gerçi biraz pehlivan tefrikasına dönmeye başladı ama ne yapalım. Zira konu önemli ve hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Acaba SSK, Emekli Sandığı ve BağKur’daki sistem uygulansa... Bırakın hastane masrafını sadece ilaç bedelinin yüzde 10’u, 20’si gibi bir oran hastaya ödetilse... TBMM’nin sadece 2001’de 17 trilyon lirayı bulan sağlık harcamalarında dişe dokunur bir tasarruf gerçekleştirilemez mi?
Eski SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu bu soruya yanıt veriyor:
- SSK, Emekli Sandığı ve Bağ -Kur’da aktif çalışanlar ilaç bedelinin yüzde 20’sini kendileri öder. Emekliler için bu oran yüzde 10’dur. Sadece SSK’nın bu uygulama nedeniyle bir yılda sağladığı tasarruf 2 trilyon liradan az değildir. Bağ Kur ve Emekli Sandığı’nı katarsanız bu rakam çok çok yükselir.
-Dolayısıyla aynı sistem TBMM’nin sağlık harcamalarında da uygulansa ciddi bir tasarruf sağlanır, değil mi?
- Elbette. Ayrıca olayın bir de Anayasal boyutu var. Bilindiği gibi Anayasa’mız "hiç kimseye ayrıcalık tanınamaz", der. Zar zor geçinebilen sade vatandaş ilaç bedelinin yüzde 10 ile yüzde 20’sini cebinden ödüyor ama ekonomik durumları o vatandaşlardan çok daha iyi olan milletvekilleri ödemiyor. Bu durum, anayasa’nın sözünü ettiğim hükmüne de aykırıdır.
Nasıl yaşanacağını öğreniyorum sanırken, meğer nasıl ölüneceğini öğreniyormuşum.
Konu yine polis radyosu ve yine anonsla ilgili... Dün, bir okurumuzun aktardığı bu olay gerçek mi yoksa yakıştırma mı, karar sizin.
Şarkılar programı... Sunucu her şarkı arasında, "Polis sizin dostunuzdur... Polise güvenin... Polisi sevin" türünden anonslar yapıyor. Son olarak, "Polis huzurunuzun teminatıdır" anonsunu yaptıktan sonra sıradaki şarkıyı ve şarkıcıyı sunuyor.
-Şimdi de Ferdi Tayfur söylüyor sevgili dinleyiciler; Huzurum kalmadı.
Eğer tek gözünüz görmüyorsa Türkiye’de size ehliyet vermiyorlar. Ancak Amerika ve Avrupa ülkelerinde ehliyet alabiliyor, o ehliyetle Türkiye’de araç kullanabiliyorsunuz. Yani tek gözle Türkiye’de araç kullanabilmek için bir Avrupa ülkesinde ehliyet edinecek kadar döviz harcamak zorundasınız. Tek gözlü yurttaşlar yıllardır bunun mantığını soruyor ama yanıt alamıyorlar. Şimdi aynı soruya topluca yanıt aramak için "Monooküler ve Derin Ambliyoplar Derneği MONDER" adlı bir dernekte örgütlenmişler. Bakalım sorunu çözebilecekler mi?
Özelleştirme’den sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu dünkü yazımızda "Özal’ın kârlı KİT’leri sattığı"na ilişkin satırımızla ilgili bir not göndermiş. Aslında buna satış yerine peşkeş demeliydik. Belki hatamız orada oldu. Karakoyunlu özetle diyor ki:
"(...) Kârlı KİT’lerin özelleştirme ile satışını eleştiren duyarlılığınız cesur üslubunuzun bir örneğini daha oluşturuyor. Örnekleyebilseydiniz çok daha cesur olacaktınız. Örneğin en kârlı KİT olarak özelleştirmenin POAŞ’ın kime satıldığını yazabilseydiniz bu cesaretin doruğuna sizi yerleştirirdik..."
***
POAŞ ile Özal’ın özelleştirmeleri arasında büyük farklar var oysa.
POAŞ 2000 yılında televizyonda yayınlanan açık ihale ile satıldı. Dört konsorsiyum ihaleye girdi. Doğan Holding’in içinde yer aldığı konsorsiyum 1.260 milyar dolar ile en yüksek bedeli vererek ihaleyi kazandı. Özal ise ilk özelleştirmeler olan USAŞ ve 5 çimento fabrikasını (Afyon, Ankara, Balıkesir, Söke, Pınarhisar) ihalesiz, adeta el altından sattı. Tahmini değeri 400 milyon dolar olan bu fabrikaların tamamı 105 milyon dolara "Societe Ciments Françaisöye ikram edildi. Diğer özelleştirmelerle Çimento Sanayii ÇİTOSAN 5 yılda çökertildi. ÇİTOSAN Genel Müdürlüğü 1992’de Demirel Hükümetine sunduğu raporda şöyle diyordu:
- ... özelleştirme başlamadan önce örneğin 1987 yılı sonunda 57 milyar TL kâr sağlayan Çitosan, 1992 yılında 342 milyar lira zarar etmiştir.
... Özelleştirme kapsamına alınan fabrikalar konusunda Çitosan’ın görüşü hiç alınmamıştır.
... Fransızlara satılan 5 fabrika satılmadan bir yıl önce 24 milyar TL kâr sağlamıştı. Aynı 5 fabrika 1992 yılı sonunda 28 milyar TL zarar beyan etmiştir.
Bu drama ilişkin geniş bilgi Teoman Yazgan’ın "Kendilerine yalan söylenen insanlara mektuplar" (Tekin Yayınevi) adlı kitabında mevcut. Okumanızı salık veririz Sayın Karakoyunlu...
Türkiye’nin yüzde 40’ı sigara içiyormuş. Aziz Nesin, Türkiye’nin yüzde 60’ı aptal demişti. Demek ki düzelme var.