Rusya’da tarımın gelişmesi ve gelecekte bunun Türkiye’ye etkileri konusunda değerli yazar İrfan Donat’ın Bloomberg’deki yazısını okuduk.
2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sonucu Batılı ülkeler yaptırım kararı alınca Rusya özellikle tarımda dışa bağımlılığı azaltacak adımlar atar.
Tahıl, sebze-meyve ve süt ürünlerinde kendine yetecek programlar yapar.
1990’larda tahıl ürünleri ithal eden Rusya, geçen yıl 38.5 milyon tonla dünyanın en büyük buğday ihracatçısı konumuna ulaşır.
Bu gelişmenin bizi ilgilendiren yönüne gelince...
Türkiye’de yaklaşık 560 aktif un fabrikası var.
Türkiye hem iç piyasa hem ihracata dönük üretim için 2021 yılında yaklaşık 8.1 milyon ton ekmeklik ve makarnalık buğday ithalatı gerçekleştirdi. İthal buğdayın yüzde 65’i Rusya’dan tedarik edildi. Bunun karşılığında da 1.1 milyar dolarlık un ihracatı (dünya birincisiyiz), 766 milyon doları bulan makarna ihracatı (dünya ikincisiyiz) ve 120 milyon dolar değerinde bulgur ihracatı gerçekleştirdik.
Ancak artık sadece buğ
Seçim barajını yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşüren seçim yasası teklifi, genellikle yüksek oy alan partilere yarıyor.
Yüzde 7’nin altında kalan ve umudunu ittifaka bağlayan partilerin Meclis’e girmesini zorlaştırıyor. Bu yüzden ittifaklar önemini yitiriyor.
AREA Araştırma’nın eski ve yeni yeni sisteme göre milletvekili dağılımlarını karşılaştırdığı çalışmaya göre AK Parti’nin milletvekili sayısı 295’ten 305’e, MHP 49’den 52’e ve HDP 67’den 72’e çıkarken CHP 146’dan 134’e, İyi Parti 43’ten 37’e geriliyor. İttifak önemsizleşiyor. DEVA, Gelecek, Saadet gibi partilerin Meclis’e girmesi imkânsızlaşıyor.
Ayrıca... Yeni seçim yasası ilçe ve illerde seçim kurullarına en kıdemli yargıcın başkanlık etmesi şartını kaldırıyor. Bu görevlere birinci sınıf yargıçlar arasından kurayla seçim yapılacak. Geçmiş yıllarda seçim kurul başkanları çok yerde soruşturmaya uğramıştı. Bu yüzden birçok birinci sınıf yargıcın kuraya katılmak istemeyeceği
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener bir televizyon kanalında Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kimliğine ilişkin ilginç ifadeler kullandı. Bakın neler söyledi:
“Hem Meclis’i alacağız hem de Cumhurbaşkanlığı’nı alacağız. Ama hatalı bir düşünceye girilmesin. Biz Cumhurbaşkanlığı’na yeni bir Sayın Erdoğan seçmeyeceğiz. Yani Almanya, Finlandiya Cumhurbaşkanı gibi adını bile bilmediğiniz, derleyici, toparlayıcı, bu ülkede herkesin Cumhurbaşkanı olacak bir kişiyi aday göstereceğiz...”
Akşener’in verdiği tanım CHP liderine uymuyor. Kılıçdaroğlu bilindiği gibi yeni cumhurbaşkanının devlet tecrübesine sahip biri olması gerektiğini söylemiş, eğer Millet İttifakı’nı oluşturan diğer beş parti kabul ederse kendisinin aday olabileceğini belirtmişti.
Beş partiden ilk itiraz Saadet lideri Temel Karamollaoğlu’ndan gelmiş, Temel Bey, adayın anketle belirlenmesini savunmuştu.
Şimdi Meral
Ukrayna istilası Rusya’ya karşı amansız bir ekonomik savaş açılmasına yol açtı. Bu savaşın Rusya’ya hayli zarar vereceğine kuşku yok. Ancak bu savaşı açan ülkelerin zararları da az buz olmayacak. Rusya konularında uzman bir isim Dr. Mühdan Sağlam Kısa Dalga’da anlatıyor:
“Bugün Rusya dünyadaki en önemli tahıl üreticilerinden biri. Herkesin aklına petrol ve gaz geliyor olsa da örneğin buğday tedarikinde Rusya’nın küresel payı yüzde 20’ye yakın. Yani dünyada pişen her beş ekmekten biri Rusya buğdayıyla üretiliyor.
Rusya dünyanın en fazla petrol üreten üçüncü, en çok gaz üreten ikinci ülkesi. Aynı Rusya, altından tıbba hatırı sayılır bir meta olan paladyumun en önemli üreticilerinden biri. Küresel payı yüzde 35. Gübre üretiminde Belarus ile beraber küresel payı yüzde 40’ı buluyor. Nikel, alüminyum, bakır gibi metallerde payı düşük olsa da dünyada fiyatları altüst edecek etkisi var. Elbette bu listeyi uzatmak da mümkün.”
Almanya başta olmak
Gazetelerde CHP’li yetkili isimlerin demeçlerini okuyoruz:
Faik Öztrak: Kıtlıkların hükümeti, kuyrukların efendisi oldular.
Veli Ağbaba: Sebze ve bakliyat ürünleri dar gelirlinin sofrasında lüks oldu.
Gürsel Tekin: Çarşı pazar el yakıyor.
Demeçler bu minvalde gidiyor.
Oysa çarşı pazardaki ve sofradaki durumu vatandaş bizzat görüyor, dahası içinde yaşıyor.
İktidara gelme iddiasındaki CHP’den beklenen koltuğa oturduğu zaman bu sorunları nasıl çözeceğini anlatmasıdır. Bu konularda ne tür planları, programları, formülleri, çözümleri var?
Mazotu ucuzlatacağız, çiftçi borçlarını affedeceğiz gibi yüzeysel vaatlerle ülkenin tarım ve gıda sorunları çözülmez. Çok geniş ve ayrıntılı programlar hazırlanması gerekir.
Alman parlamentosunda konuşan genç milletvekili, bize göre, Rusya’nın Ukrayna savaşıyla ilgili en sağduyulu yorumu yapıyor. Söze Batı’nın yaptığı hatalardan başlıyor:
“... Ukrayna’yı, AB’ye ve NATO’ya üye yapmak gibi imkânsız vaatlerle heveslendirdik. Böylece bu tehlikeli deneyin içine çektik. Oysa doğru yolu bize Henry Kissinger 2014 yılında göstermişti.
Ukrayna için doğru olan, kimsenin ileri karakolu olmamasıydı. Ukrayna’nın NATO üyeliği, Rusya’nın kırmızı çizgisiydi, buna izin vermeyecekti. Rusya bunu 20 yıldır söylüyordu. Bu süre içinde Ukrayna’ya TARAFSIZLIK GÜVENCESİ vermek için pek çok fırsat oluştu. Böylece Ukrayna taraflar için kavga sebebi olmayacaktı. Aksine, Doğu ile Batı dünyası arasında bir köprü olacaktı. Bütün bunlar Rusya’nın Ukrayna’yı işgalindeki yanlışlığı değiştirmiyor. Ama bir çözüm bulmak istiyorsak, sebepleri anlamak zorundayız.”
ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in 2014 yılında Washington Post gazetesine
Hollanda’yı protesto eden bir grup vatandaşımızın bu ülkenin sembol rengi olduğu için portakalları bıçaklamasını gülerek izlemiş, cehalet, fanatizm falan diye geçiştirmiştik.
Avrupa ve Batı şimdi o fanatizmin onlarca katını sergiliyor.
Sınır kapılarında insanların cilt renklerine göre ayrıma tabi tutulduğunu geçiyoruz. Orkestralar repertuvarlarından Çaykovski’yi çıkarıyor. Tolstoy, Dostoyevski gibi yazarlar, Tarkovski gibi yönetmenler aforoz ediliyor. Bir kimya dergisi Rus bilim insanlarının yazdığı makaleleri geri çevirme kararı alıyor.
Aynı ayıp kararlar sporda da alındı. Rusya kulüpleri ve sporcuları futbol ve basketbol başta olmak üzere hemen tüm uluslararası turnuvalardan çıkarıldı.
ABD ve NATO, yıllardır Afganistan, Irak, Libya, Suriye’de yüz binlerce masum insanı öldürdü. Birçok ülke savaşı boykot etti. Ama kimsenin aklına Amerikalı sporcuyu, sanatçıyı, bilim insanını cezalandırmak gelmedi.
Avrupalılar Yahudi soykırımından dolayı sözde özür dilemişti. Anlaşıldı ki kafalarda fazla değişiklik yok. Yine anlaşıldı ki
Altı partinin imzaladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Dönüş” mutabakatında şu bölüm dikkat çekici:
“... ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda çoğulcu demokrasiye geçiş mümkün olmamıştır. 1921 Anayasası’nın nispeten kapsayıcılığının peşinden kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonraki anayasalarında daha dar kalıplara girmiştir.”
Metinde 1961 ve 1982 anayasaları darbe anayasası denilerek sert şekilde eleştiriliyor.
Ancak metinde nedense Cumhuriyet’in kuruluş anayasası olan 1924 Anayasası’ndan söz edilmiyor. Böylece o da Cumhuriyet’i dar kalıplara sokan metinlerden biri oluyor!
Aslında 1921 Anayasası bir anayasa bile sayılmaz. 23 maddeden oluşan bir temel kanun niteliğindedir. Adı da zaten “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu”, malum.
1921 Anayasası kuvvetler ayrılığına yer vermez. Meclis hükümetini ve kuvvetler birliğini öngörür. Yasama, yürütme, yargı gücü Meclis’e bağlıdır. Başbakan ve Devlet Başkanı yoktur. Bakanları Meclis tayin eder. Bakanların başı Meclis Başkanı’dır.
Metind