İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener bir televizyon kanalında Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kimliğine ilişkin ilginç ifadeler kullandı. Bakın neler söyledi:
“Hem Meclis’i alacağız hem de Cumhurbaşkanlığı’nı alacağız. Ama hatalı bir düşünceye girilmesin. Biz Cumhurbaşkanlığı’na yeni bir Sayın Erdoğan seçmeyeceğiz. Yani Almanya, Finlandiya Cumhurbaşkanı gibi adını bile bilmediğiniz, derleyici, toparlayıcı, bu ülkede herkesin Cumhurbaşkanı olacak bir kişiyi aday göstereceğiz...”
Akşener’in verdiği tanım CHP liderine uymuyor. Kılıçdaroğlu bilindiği gibi yeni cumhurbaşkanının devlet tecrübesine sahip biri olması gerektiğini söylemiş, eğer Millet İttifakı’nı oluşturan diğer beş parti kabul ederse kendisinin aday olabileceğini belirtmişti.
Beş partiden ilk itiraz Saadet lideri Temel Karamollaoğlu’ndan gelmiş, Temel Bey, adayın anketle belirlenmesini savunmuştu.
Şimdi Meral Hanım da başka birini tarif ediyor.
Bu tarife göre, yeni cumhurbaşkanı sembolik biri olacak, icraatı bakanlar veya cumhurbaşkanı yardımcıları sıfatıyla Millet İttifakı partilerinin liderleri yürütecektir.
Cumhurbaşkanı adayının kimliği ve yetkileri 6’lı masada henüz konuşulmadı. Anlaşılan bu konu açıldığında masa bir miktar gerilecek.
YOLCULUK
Başta doktorlar olmak üzere, pek çok genç çalışmak için yurt dışına gidiyor. Ya da diyelim ki, kaçıyor. Bu beyin göçü hem kalanlarda hem gidenlerde burukluk yaratıyor. Ancak buna pek de üzülmeyelim.
Gençlerin birkaç yıl dışarıda çalışarak bilgi ve görgülerini artırmaları hem kendileri hem ülke açısından yararlıdır.
Birkaç yıl sonra daha deneyimli bireyler olarak yurda dönerler.
Dönmeyip kalanlar, Batı’nın konforuna aldananlar ise yüreklerinin bir yanında ülke özlemini hep duyarlar. Bu özlem giderek sızıya dönüşür. Onlar da hayatlarının sonuna doğru topraklarına döner, son demlerini memleket havasını teneffüs ederek geçirirler.
Rahmetli dostumuz Prof. Kuddusi Gazioğlu ABD’de ün kazanmış bir hekimdi. Rahatı yerindeydi. Buna rağmen yıllar sonra Türkiye’ye döndü. Nedenini sorduğumuzda şöyle demişti:
- Orada ne Türk olabildik ne Amerikalı, burada hiç değilse kim olduğumuz biliniyor.
DOÇENT
Doçent adayları 20 Mart-31 Mart arası sınava girmek için başvuru yapacaklar.
Üniversiteler Arası Kurul, doçentlik sınavı için alınan 900 TL’lik başvuru ücretine yaklaşık yüzde elli zam yaptı. Zam sonrası doçentlik sınavı ücreti 1342 TL’ye yükseldi.
Patlıcan, kabak, domates gibi ürünlerin fiyatının neden arttığı sorulunca, manavlar, “Beyim tohuma, gübreye, mazota zam geldi” gibi gerekçeler öne sürüyor. Doçentlik sınav kâğıtları da gübreyle, mazotla mı hazırlanıyor? Sanmıyoruz!
Bu arada sınava girecek kişi vazgeçerse, bunu önceden bildirse dahi yatırdığı para geri ödenmiyor.
Bu da ilginç.
TAVAF
İnsanoğlu meraklıdır, pek çok şeyi merak eder. Bir vatandaşımız kırk yıl düşünseniz aklınıza gelmeyecek bir şeyi merak etmiş, ilahiyatçı Prof. Nihat Hatipoğlu’na sormuş:
“Hocam, izdihamdan dolayı geri geri yürürsem tavafım kabul olur mu?”
Yani diyor ki Kâbe’nin çevresinde herkes aynı istikamete yürürken ben aralarında geri geri yürüsem tavafım kabul olur mu?
Hoca cevap veriyor:
“Tavaf yapılırken geri geri yürünürse bu tavaf iade edilmelidir. Yani o tavafın yeniden yapılması lazımdır. Bu yapılmaz ise ceza kurbanı kesilmelidir. Ancak daha sonra tavaf doğru olarak yerine getirilirse herhangi bir şey gerekmez.”
Peki, vatandaş izdihamda nasıl olacak da geri geri yürüyecek? Biz de bunu merak ettik. Bir ara soracağız!
TIP
Büyük hastanelerde doktor randevuları 20 dakikaya sığdırıldı. Devlet hastanelerinde süre daha da kısa. Peki, 20 dakika, bir muayene ve teşhis için yeterli mi? Ucu ucuna yeter belki. Peki, hasta ile doktor birkaç dakika da sohbet etmemeli mi? Böylece doktor hastayı, hasta doktoru daha iyi tanırsa bu iki taraf için de faydalı ve güven artırıcı olmaz mı? Değerli hekimlerimizin Tıp Bayramı’nı kutlarken bu düşüncemizi de araya sıkıştıralım dedik.