26 Eylül’de Dil Bayramı’nı kutlarken geçmişten anılar...
Atatürk’ün Avrupa’ya öğrenime gönderdiği ilk gençler arasında yer alan Prof. Sadi Irmak genç ve parlak bir öğretim üyesidir. Atatürk onu zaman zaman Florya’da kara tahta önünde yapılan dil çalışmalarına davet eder. Irmak anlatıyor:
“Atatürk bir gün ‘Kalk bakalım tahtaya genç profesör’ dedi. Kara tahta başına vardığımda bana üç sözcük yazdırdı. “Su, tuz, deniz”. Şimdi bu üç sözcükle Türkçede, Fransızcada, Almancada kaç cümle yapılabilir? Aklıma gelen cümleleri sıralamaya başladım:
1. Denizin suyu tuzludur
2. Suyu denizin tuzludur
3. Tuzludur denizin suyu
4. Suyu tuzludur denizin
5. Denizin tuzludur suyu.”
Rusya-Ukrayna savaşı kızışırken bir nükleer savaştan giderek daha sık söz edildiğini duyuyoruz.
Rusya savaşı kaybetmeye başlarsa nükleer silahları devreye sokabilir, görüşü gittikçe güç kazanıyor.
Bu konu Türkiye’yi ilgilendiriyor mu?
Çok ilgilendiriyor. Pek farkında değiliz ama bir nükleer savaşta pekâlâ ilk hedeflerden biri olabiliriz.
ABD’nin Avrupa’da 150 dolayında nükleer başlığı var. Bunlar Belçika (20), Almanya (20), Hollanda (20) İtalya (40) Türkiye (50) şeklinde beş ülkeye dağıtılmış durumda. En büyük nükleer cephanelik bizde. Tabii silahların tetiği bizim elimizde değil. Bombalar İncirlik üssünde ABD’ye kiralanmış depoda duruyor. B61 tipi bu bombalar geliştirilmiş F-16 uçaklarıyla taşınarak hedefe sevk edilebiliyor. ABD bir savaşta bunları kullanırsa bizim Adana ili de nükleer hedeflerden biri olabilir.
İncirlik’teki bombaların geri çekilmesi halen Amerika’nın gündeminde. Türkiye ile ilişkilerin giderek sıkıntılı bir hal alması sonucu bu bombaların güvenli bir ortamda bulunmadığı
ABD’nin Dedeağaç’a silah yığınağını artırırken Güney Kıbrıs’a silah ambargosunu bir yıllığına kaldırması Türkiye’de çeşitli tepkilere neden oluyor.
Emekli Büyükelçi Onur Öymen ilginç bir hatırlatmada bulunuyor:
Bu karar Trump zamanında alındı. O zaman üzerinde durulmadı, ancak şimdi farkına varıldı.
O zaman neden tepki gösterilmedi?
Bilemem. Ben pek çok televizyon röportajında bu kararı eleştirdim. Ancak ne iktidardan ne muhalefetten ses çıkmadı. Dış politikayı izlemiyorlar.
ABD neyin hazırlığında? Emekli Orgeneral Tuncer Kılıç diyor ki:
Yüz yıl önce Yunanistan’ı Anadolu istilasına özendiren İngiltere’nin yerini yüz yıl sonra bugün ABD almış gibidir.
ABD’nin Yunanistan’da 9 askeri üs kurması ve Dedeağaç’taki askeri varlığını tehlikeli biçimde büyütmesi hangi sonuçlara varabilir? Emekli Tuğgeneral
ABD çarpıcı bir kararla, Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu bir yıllığına kaldırıyor.
Rumların çevrede tehdit olarak değerlendirdiği Türkiye’den başka hiçbir ülke yoktur. En sık tekrarladığı talep ise Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesidir. ABD’nin silah ambargosunu kaldırması bizatihi Türk ordusuna karşı bir harekettir. NATO tarihinde rastlanmayan bir olayla karşı karşıyayız. ABD, NATO üyesi olmayan bir devletçiği NATO üyesi bir ülkeye karşı silahlandırıyor.
ABD yakın zamana kadar Yunanistan ile Türkiye arasında bir denge gözetirdi. Örneğin, silah satışlarında Türkiye’nin lehine 10’a 7 dengesine özen gösterirdi. Bu denge politikası tersine dönmüş durumda.
ABD’nin Türkiye’ye karşı düşmanca hareket ettiği görüşü bütün görüntülere rağmen kabul edilememişti. Son gelişmeler bu konuda açık fikir veriyor.
Yunanistan’da üsler kuran, Girit’teki S-300’lerin kullanılmasına yeşil ışık yakan, Türkiye’ye vermediği F-35’leri
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bir kültürel etkinlik önerisinde bulunmuştuk.
Epey zaman oldu, ses seda çıkmadı. Neydi önerimiz...
1989 yılı sonunda Paris’te Muhteşem Süleyman Sergisi açılmıştı...
Sergi için canla başla çalışanlardan biri (kaybı her zaman üzüntüyle anılan) Stefanos Yerasimos idi.
Sergide bir “İstanbul Görüntüleri” bölümü de vardı.
Yerasimos kendisiyle röportaj yapan Şehmus Güzel’e bu bölümü anlatıyor:
“Burada özellikle üç tane İstanbul panoraması var. Biri Danimarkalı ressam Melchior Lorck tarafından 1559’da yerinde çizilen 11.5 metrelik Panorama of İstanbul. İkincisi, Paris Bibliothèque Nationale’da muhafaza edilen, 3 metrelik, tarihsiz (1556-1583 arası olmalı) panorama. Üçüncüsü ise Viyana Kütüphanesi’nden getirilen tarihsiz (1588-1590 arası) panoramadır. Bunların yanında bugüne dek hiçbir yerde sergilenmemiş, Dresden Kütüphanesi’nden getirilen, toplam uzunluğu 15 metreyi geçen ve
Bundan 101 yıl önce... 13 Eylül 1921 tarihinde zaferle sonuçlanan Sakarya Savaşı Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktasıydı.
O gün ordunun durumu şu; Askerin bir kısmı yarım çarıklı, bir kısmı çıplak ayak. Tüfeklerin yarısı süngüsüz, mekanizmalar uyduruk. Cephane mevcudu herkesin üzerindekinden ibaret. Süngüsüz asker kürekle, yumrukla dövüşüyor.
***
4 bin süvariden oluşan Süvari Grubu’nda savaş öncesinde sadece 118 kılıç bulunmaktadır. Gerisinin sopalardan yapılmış mızrakları vardır. Süvarilerin durumu: “İpten üzengi, tahtadan kılıç” diye tarif edilir.
Süvari Grubu’na halktan toplanan biri ötekini tutmaz 1300 kadar kılıç dağıtılacak, savaş sonunda kılıç miktarı ancak 2 bine ulaşacaktır...
***
Sakarya Savaşı’na yetişmek için Adana’dan trenle giden 5. Tümen’in son alayı odun bittiği için Kemrelik rampasında yolda kalır. Kemrelik’te tek ağaç yoktur. Tren önce vagonların ahşap duvarlarını, çatılarını yakarak ilerler, yetmeyince cephane
CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in bir TV kanalında, “CHP iktidarında HDP’li bakan olabilir mi?” sorusuna “Olabilir” yanıtı vermesi günlerdir konuşuluyor.
Orhan Bursalı Cumhuriyet’te yazdı. Stüdyoda program başlamadan önce sunucu, Tekin’e “Böyle bir soru sorabilir miyiz?” diye soruyor, Tekin de “Sorabilirsin”’ diyor.
Yani... Soru bizzat kanal tarafından hazırlandığı gibi, Gürsel Tekin’in de vereceği cevap üzerinde düşünme vakti varmış. Tekin, güncelliği olmayan ve yetkisini aşan böyle bir soruyu, tuzağı da görerek, geçiştirebilirdi. Böyle yapmamış.
Öte yandan, Millet İttifakı’nın ikinci büyük partisi olan İyi Parti’nin durup kalkıp “Biz HDP ile masaya oturmayız” tekrarı da bu melodramın ikinci perdesi.
HDP, Meclis’in dördüncü büyük partisi. 6 milyon seçmeni var. Yarın bir koalisyon ihtimali doğarsa neden en azından masaya oturmasınlar? Ayrıca bu ısrarlı reddiyenin HDP seçmenini Millet İttifakı adayına oy vermekten caydıracağını hesap etmiyorlar mı?
CHP&
İzmir’in kurtuluşunun 100. yılı kutlanıyor. 100 yıl önce... Kurtuluşu izleyen haftalarda bir gurup gazeteci Ege’de Yunan ordusunun yakıp yıktığı köy ve kasabaları gezerler. Her taraf yangın yeridir. Taş taş üstünde kalmamıştır. 3.5 yıl süren işgal sırasında akıl almaz cinayetler, tecavüzler, işkenceler, eziyetler uygulanmıştır.
Falih Rıfkı Atay Uşak’ta halktan dinlediklerini kaleme anlatıyor:
- Hepimiz evlerimize kapandıktı... Yunanlılar birkaç dinsiz bulmuşlar. Bu herifler birkaç defa:
“Dışarı çıkın, bizimkiler geldi” diye bağırdılar. Hepimiz sokaklara döküldük. Yunanlılar:
“Vay! Demek Türkler geldiği vakit böyle sevineceksiniz ha!” diye çoluk çocuk ellerine ne geçirdilerse süngülediler, kimilerini de bacaklarından tutup bu yangın yerinde ateşe attılar.
Bütün bu mezalime rağmen Türkiye, Cumhuriyet’ten sonra Atina’ya dostluk elini uzatmış, Balkan Paktı kurulmuş, Başbakan Venizelos da karşılık olarak 1934 yılında Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday teklif etmiştir.
Bugün o