1 Kasım harf devriminin 95. yıl dönümüydü. Eski yazıdan Latin harflerine geçiş 1 Kasım 1928’de çıkarılan kanunla gerçekleşmişti. Yasaya göre alfabede 28 harf vardı. Sonra “ğ” eklendi, 29 oldu.
Atatürk yeni harflere geçişin hızlı olmasını istiyor, bunun için çareler düşünüyordu.
Halkı uçak korkusundan uzaklaştırmak için Ankara üzerinde uçak seferleri düzenlemek gibi... Bir mucize buluş da halkı yeni harflere alıştırmak konusunda sergiledi.
O günlerde yaşanan renkli sahneleri Atatürk’ün kütüphane memuru Nuri Ulusu, “Atatürk’ten Duymadığınız Anılar” adlı kitapta şöyle anlatıyor:
“Atatürk Cumhurbaşkanlığı bando şefi miralay Zeki Bey’i çağırttı. Köşkün kapısının önüne bir masa koydular. Atatürk yeni ‘Türk harflerini burada derhal notaya alıp bandoda çaldırabilir misiniz?’ dedi. Miralay, ‘Emredersiniz Paşam’ dedi. Hemen notayı yaptı. Notalar teksir edildi, bando mızıkacılarına verildi. Başladı bando şu şekilde A, O,
Cumhuriyet’in yüzüncü yılına bir adım kaldı. Önümüzdeki yıl aydınlığa açılan 100 yılı kutlayacağız.
Kuruluştan bu yana 99 yıl geçti ama...
Hâlâ önemli günlerde 10. Yıl Marşı’nı çalıyoruz.
Geçmişte diğer yıl dönümlerinde de marşlar yapıldı. 1973 yılında 50. Yılı kutladığımızda Necil Kazım Akses 50. Yıl Marşı’nı bestelemişti örneğin.
Ancak ne o ne diğerleri 10. Yıl Marşı’nın yerini tutmadı.
O coşku ve heyecanı vermedi.
Yüzüncü yıla girerken gazeteci Semih Kalkanoğlu geçtiği notta önemli bir hatırlatmada bulunuyor:
- Bakalım 100. Yıl için muhteşem bir marş yapılacak mı bu topraklarda? diye soruyor.
Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün ölümüne kadar açılan fabrikalar Cumhuriyet döneminin başarı ve fedakârlığının önemli göstergesidir. Dış kredi yok gibi, bankacılık gelişmemiş, yol yok, nakliye imkânları sınırlı, yetişmiş eleman yok, 1929 yılında dünya buhranı patlak vermiş... Bu imkânsızlıklara rağmen ülkede muazzam bir sanayi hamlesi gözleniyor.
Açılan fabrikaların bazıları şunlar:
1- Ankara Fişek Fabrikası (1924)
2- Gölcük Tersanesi (1924)
3- Şakir Zümre Fabrikası (1925)
4- Eskişehir Hava Tamirhanesi (1925)
5- Alpullu Şeker Fabrikası (1926)
İzmir Büyükşehir Belediyesi, görkemli Bergama Sunağı’nın Berlin’deki Pergamon müzesinden geri alınması için çalışmaları sürdürüyormuş. Çaba iyi de... Şu tabloya ne dersiniz?
Müzeler Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 140 ören yeri ve 107 müzeden binlerce tarihi eser çalınmış ve kaybolmuş durumda.
Çalınan veya kaybolan eserlerin bir kısmı şöyle:
Orhangazi Türbesi’nden 1863 yılında yaptırılan sanduka örtüsü
Aydın’daki Nysa Ören Yeri Tiyatrosu’ndan mermer friz parçaları
Erzurum’daki Manastır Kilisesi’nden 10’uncu yüzyıla ait Meryem Ana figürlü taş eser
İzmir’de Dikili Kaymakamlığı’nın bahçesindeki lahit
Kadirli İlçe Kaymakamlığı’nın önündeki mezar taşı
Ne var, ne oldu, derseniz...
Kaliforniya Valisi Gavin Newton o gün “AB 1801” kodlu kanun tasarısını imzalayarak yürürlüğe soktu. Bu kanun çerçevesinde Kaliforniya eyaletindeki tüm kamu kuruluşlarıyla birlikte orta dereceli okullar ve üniversiteler her yıl 24 Nisan’da “Soykırımı Anma” bahanesiyle 1 gün tatil yapacak. Ayrıca ders kitaplarında da “gereken” tadilat yapılacak. Bu şekilde birer iddia niteliğindeki “Ermeni soykırımı” ile Süryani ve Yunan “soykırımları” da eyalet nezdinde resmiyet kazanacak.
Tasarının reddi için ABD’deki Türk-Amerikan toplumu gayret gösterdiyse de bu gayret yetersiz kaldı. Ankara, tasarının reddi için görünür bir diplomatik girişimde bulunmadı.
AB Adalet Divanı’nın 2003 ve 2004’te bu tür kararların tümüyle siyasi nitelikte olduğunun belirtmesine ek olarak böyle bir “soykırım”ın tanınması 1948 BM soykırım sözleşmesini çiğniyor ve 2015 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve 2016 Fransa Anayasa Konseyi’nin kararlarını görmezden
Bir yakınımızın çocuğu New York’ta Fransız okuluna gidiyor
Henüz 4,5 yaşında, okulun ana sınıfında.
Soruyorum:
- Fransızcası nasıl?
- Öğretmenleri memnun. Gayet iyi diyorlar.
- Evde hangi dil konuşuluyor?
- Biz eşimle Türkçe konuşuyoruz, o da bizimle Türkçe konuşuyor.
- Peki, ev ve okul dışında nasıl anlaşıyor New York’ta insanlarla?
Meclis’te 134 vekili olan CHP’nin dezenformasyon yasası görüşmelerine 40 vekille katılması, bu arada Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisine çıkması eleştirilirken... Kemal Bey tivitırdan şu açıklamayı yaptı:
“…Eleştiriler başım üstüne... Ama bu oylamalar öncesinde düşündüm taşındım... Ya her zamanki gibi Meclis’e gidip mücadele edecektik ancak saray elindeki sayısal çoğunlukla yasayı geçirecekti. Yani gençlere yeni bir şey söylemeden bu süreç tamamlanacaktı. Ya da gençlerin, yeni bir Türkiye’nin mümkün olduğunu görmelerini sağlayacaktım. Ben ikinci yolu seçtim...”
Akademisyen Dr. Kerem Altıparmak, Kılıçdaroğlu’nun gerekçesine şöyle yanıt vermiş:
“Muhalefet sadece oy kullanmayla ilgili değil ki... Toplumun bu yasa konusunda aydınlatılması, muhalefetin örgütlenmesi gerekirdi. Bakın bir örnek... Yasa diyor ki:
‘Sosyal ağ sağlayıcı, kişilerin can ve mal güvenliğini tehlikeye sokan içerikleri öğrenmesi hâlinde, bu
Ankaralı iktisatçı yazar Tevfik Çavdar’ın anılarında geçer...
Bir tarihte şair Cahit Külebi ile Sivas’ta bir panele katılırlar. Dönüş yoluna çıkarlar.
Çavdar anlatıyor:
“Sivas’ta otobüse bindik. Külebi’yle yan yanaydık. Tam otobüs kalkacağı sırada bir battaniyeye sarılmış küçük bir çocuğu taşıyan gençten bir karı koca en arkaya geçtiler. Çocuğu hastaneye götürüyorlar. Yozgat’ı geçtik. Yerköy sapağına gelirken arkadan bir feryat duyuldu. Bir feryat! Çocuk ölmüş, yetiştiremediler.
Hepimiz üzüldük. O ağlıyordu. Çocuk ölmüş. Cahit Bey ağlıyor. Sonra bana şunu söyledi:
- Çavdar böyle çok acılar gördüm, şiirime yansıttım. Ama bunu yansıtamam. Yazamam...
Amasra’daki facia gibi olayları yazmak gerektiğinde Cahit Külebi’nin sözleri aklımıza gelir. Kalem ne kadar güçlü olursa olsun, acıların derinliğini anlatamaz. Kömür faciasını ne kadar yazsanız içindeki acıyı yansıtamazsınız.