CHP Milletvekili Gürsel Tekin’in bir TV kanalında, “CHP iktidarında HDP’li bakan olabilir mi?” sorusuna “Olabilir” yanıtı vermesi günlerdir konuşuluyor.
Orhan Bursalı Cumhuriyet’te yazdı. Stüdyoda program başlamadan önce sunucu, Tekin’e “Böyle bir soru sorabilir miyiz?” diye soruyor, Tekin de “Sorabilirsin”’ diyor.
Yani... Soru bizzat kanal tarafından hazırlandığı gibi, Gürsel Tekin’in de vereceği cevap üzerinde düşünme vakti varmış. Tekin, güncelliği olmayan ve yetkisini aşan böyle bir soruyu, tuzağı da görerek, geçiştirebilirdi. Böyle yapmamış.
Öte yandan, Millet İttifakı’nın ikinci büyük partisi olan İyi Parti’nin durup kalkıp “Biz HDP ile masaya oturmayız” tekrarı da bu melodramın ikinci perdesi.
HDP, Meclis’in dördüncü büyük partisi. 6 milyon seçmeni var. Yarın bir koalisyon ihtimali doğarsa neden en azından masaya oturmasınlar? Ayrıca bu ısrarlı reddiyenin HDP seçmenini Millet İttifakı adayına oy vermekten caydıracağını hesap etmiyorlar mı?
CHP’ye dönersek… Handikap, partinin bir programının olmamasında. Eğer olsaydı o programda Kürt sorununun tanımı da çözüm öngörüleri de yer alacak, Gürsel Tekin o programa uygun konuşacak, partisi ve ortaklarıyla ters düşmeyecekti. CHP belgelerinde “Kürt sorunu parlamento zemininde çözülecektir” cümlesi dışında bir görüş veya çözüm önerisi yoktur. Program olmayınca aynı parti içinde faklı görüşler oluşuyor, bir vekilin kişisel görüşü CHP’nin görüşü gibi algılanabiliyor.
VADİ
Sarıyer’de Vadi İstanbul adlı AVM’nin bir lokantasında pazar günü aileler çoluk çocuk neşe içinde yemeklerini yerken… Silahlar patlıyor. Bir panik, bir şok. Aileler birbirini ezerek kaçmaya çalışıyor. Pazar keyfi zehir oluyor. İnsanlar canlarını kurtardıklarına şükrediyor.
Oysa... Kentteki hangi AVM’ye gitseniz kapısında hem çantalarınız X-ray cihazından geçirilerek kontrol ediliyor. Hem siz detektörden geçiyorsunuz. Normal şartlarda içeri tabanca sokmanız mümkün değil. Peki, nasıl olmuş da tabanca sokmuşlar?
Demek ki kapıdaki kontrol göstermelik. Demek ki istenirse kontrol deliniyor. Demek ki kontrole rağmen insanlar Allah’a emanet.
ŞİRİNFLASYON
Paris’teki dostumuz Prof. Şehmuz Güzel, Fransa’daki yüzde 8 enflasyondan yakınıyor mektubunda.
Ancak şirinkflasyon burada enflasyondan da büyük tepki çekiyor, diye ekliyor…
Adına bakmayın. Şirin tarafı olmayan bizim de yakından tanık olduğumuz bir açıkgözlük bu.
Şirinkflasyon (shrinkflation) İngilizce bir sözcük. Küçültme anlamına geliyor.
Konservede, reçelde, çikolatada, sütte, suda, kolada, pirinçte, cipste, peynirde her şeyde yapılıyor.
Ürünün kutusu veya şişesinin şekli değişmiyor. Etiket aynı etiket. Ancak kap çaktırmadan küçültülüyor. İçindeki ürün 125 gramsa 115 grama düşürülüyor. Gramaj etiket üzerine küçücük yazıldığı için tüketici pek fark etmiyor. Tam tersine, ürüne epeydir zam gelmedi diye seviniyor. Ama gramaj eksildiği için kazığı da yiyor.
KRALİÇE
Hayattan ayrılan İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in 1971’de resmi ziyaret için geldiği Ankara’da İsmet İnönü ile görüşmesini ve bu görüşmede gösterdiği aşırı nezaketi yazmıştık.
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, yazımız üzerine bir ek bilgi verdi. Kraliçe Elizabeth’in 1961 yılında da İran gezisi dönüşü Ankara’ya uğradığını ve Esenboğa’da Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile bir saat görüştüğünü anımsatarak:
- Kraliçe o görüşmede Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmemesi için temennilerini bildirmişti ama sonucu değiştiremedi, dedi.
Adnan Menderes 1959 yılında İngiltere’yi ziyaret edecekken uçağı Londra yakınında düşmüş, 12 kişinin öldüğü uçaktan Menderes sağ kurtulmuş, Kraliçe Elizabeth kaza sonrasında Menderes’e geçmiş olsun diyen ilk İngiliz yetkili olmuştu
KULÜP
Güzide kulübümüz Galatasaray geçen yıl iki Romen futbolcu Cicaldau ve Morutan’a, resmi açıklamaya göre, 10 milyon euro (180 milyon TL) transfer ücreti ödedi. Komisyonlar, maaş ve masraflarla bu rakam 200 milyon liraya ulaştı. Bu futbolcuların bir özelliği yoktu. Onları oynatalım diye onlardan daha iyi oyuncular (örneğin Taylan, Fegouli, Emre’ler vs.) yedeğe alınıp küstürüldü. Takım ligde 13. oldu. Bu yıl Cicaldau ve Morutan’ı satmak istediler. Kimse para verip almadı. İki futbolcu maaşlarını ödeyecek iki kulüp bulunarak kiralandı.
200 milyon liranın sokağa atılmasına kimler sebep oldu? Bu transferler kimin fikriydi? Kimler sebeplendi? Bu harcamalar merak edilip araştırılıyor mu?
Emeğiyle geçinen binlerce taraftarın yevmiyesinden artırıp aldığı maç bileti üzerinden kimler neler kazanıyor?
Merak edilmiyor mu?