Denizlerin iki büyük ustası deyince kim olduklarını anladınız.. Sadun Boro, Necati Zincirkıran..
Biri 85, diğeri 84 yaşında.. 1964 yılından beri arkadaşlar.. İkisi de hâlâ yılın büyük bir bölümünü teknede geçiriyor.. Denize açılmadan yapamıyorlar..
Lafın kısası..
Deniz olmuşlar..
Nâzım Hikmet bir şiirinde..
Bulut mu olsam/ gemi mi yoksa?/ Balık mı olsam?/ yosun mu yoksa?/ Ne o, ne o, ne o/ Deniz olunmalı oğlum..
Der ya.. Boro da Zincirkıran da deniz olmuş..
Son günlerde en fazla dillendirilen konu bu.. Bazı yorumcular, bazı siyasetçiler yerel seçimin referandum niteliğinde olacağını söylüyor..
Bildiğim kadarıyla Başbakan da bu görüşte..
Hemen hemen her konuşmasında kararı milli iradenin vereceğini söylüyor.. 30 Mart’a büyük anlam yüklüyor..
*
Seçim referandum gücünde olacaksa neyin referandumu olacak?
İktidar Cemaat kavgasının mı?
Yolsuzluk ve rüşvet iddialarının mı?
İki lafın başında aynı söz tekrarlanır.. Bu ülkede istikrar var..
İstikrar sözcüğüyle tek parti iktidarına vurgu yapılır.. Tek parti iktidarıyla ülkenin istikrara kavuştuğu söylenir..
İstikrarlı ülke olduğumuz için Avrupa’nın hatta dünyanın bize gıptayla baktığı söylenir..
Peki, bugün ‘istikrar’ kavramı yerli yerinde duruyor mu?
Yoksa çoktan uçup gitti mi?
Kısaca, bu ülkede istikrar var mı, yok mu?
Şöyle bakalım..
‘Keşke’li itiraflar döneminin açıldığını yazmıştım.. Tüm hızıyla sürüyor..
Keşke öyle olsaydı, keşke böyle olsaydı, keşke sessiz kalınmasaydı, keşke uyarılsaydı, keşke karşı çıkılsaydı ifadeleriyle dolu pişmanlıklar sürüyor..
En büyük pişmanlık yüksek yargıyı dizayn etmek için anayasa değişikliğine giden Başbakan’dan geldi..
Pişmanım dedi..
Yanlış yaptıklarını itiraf etti..
Gerisi çorap söküğü gibi geldi.. Günah çıkarma sezonuna girildi..
Deniliyor ki..
Başbakan cemaate yüklendiği konuşmalarında ‘bir gün size de dönerler. Sizin de başınıza gelebilir’ diyerek ittifak arıyor..
Toplumun çeşitli kesimleriyle, muhalefetle ittifak kurmak istiyor..
Ama bir dakika..
‘Sizin de başınıza gelebilir’ diye seslendiği kesimlerin başına geldi zaten..
İttifak aradığı kesimler, iktidarın tabiriyle kumpasa maruz kaldı..
İttifak aradığı kesimler, 11 yıl süren kutsal ittifakın hamleleri nedeniyle mağdur oldu..
Başbakan bazen sessiz kaldı..
Dün Türkiye’nin fotoğrafını çekmeye çalıştım, memleketin halini özetledim.. Gelin bugün de Türkiye iyiye mi gider, kötüye mi sorusuna yanıt arayalım..
Ne olursa hayırdır..
Ne olursa şerdir..
*
- 11 yıl süren iktidar-cemaat ittifakı yakıldıysa..
- Devlet içinde otonom yapı olduğu iktidar tarafından açıklanmışsa..
- O yapı ile mücadele kararı alınmışsa..
Eskiden pazar günleri siyasetin dışına çıkıp farklı sulara yelken açardık.. Mekan yazıları yazardık..
Yemek yazıları yazardık.. Edebiyat dünyasına dalardık, sinemadan, filmlerden söz ederdik..
O günleri özlüyorum..
Artık pazar günleri memleketin halini özetlemeye çalışıyoruz...
Çivisi çıkan devletin durumunu..
Durum her geçen gün kötüye gidiyor.. Kum fırtınasına, kar fırtınasına tutulmuş gibiyiz; bir adım ötesi görünmüyor..
Dört Bakan hakkında fezleke vardı.. Adalet Bakanlığı’nda bekletiliyordu..
Patırtı gürültü çıkaracak bir yasa daha Meclis Genel Kurulu’na indi..
Yasanın iyi tarafı da var, kötü yanı da..
İyi tarafı şu..
İsimsiz, imzasız, adressiz, delilsiz, dayanaksız ihbar ve şikayetler artık işleme konulmayacak..
İyi güzel de bugüne kadar işleme konulanlar ne olacak?
Olan olmuş, biten bitmiş mi denilecek?
Yeri gelmişken bir soru daha.. Bundan böyle isimsiz, imzasız, dayanaksız ihbarlar askerler için geçerli olmayacak.. Güzel..