Eskiden pazar günleri siyasetin dışına çıkıp farklı sulara yelken açardık.. Mekan yazıları yazardık..
Yemek yazıları yazardık.. Edebiyat dünyasına dalardık, sinemadan, filmlerden söz ederdik..
O günleri özlüyorum..
Artık pazar günleri memleketin halini özetlemeye çalışıyoruz...
Çivisi çıkan devletin durumunu..
Durum her geçen gün kötüye gidiyor.. Kum fırtınasına, kar fırtınasına tutulmuş gibiyiz; bir adım ötesi görünmüyor..
Dört Bakan hakkında fezleke vardı.. Adalet Bakanlığı’nda bekletiliyordu..
Fezlekelerdeki iddialar yenilir yutulur cinsten değil.. Üçünün rüşvet aldıkları iddiası var..
O bakanlar ortalığa çıkmaz oldu..
Meclis’e gitmez oldu.. Partilerinin grup toplantılarına bile katılmaz oldu..
*
Fezlekeler 30 Mart’tan önce Meclis’e yollanır mı, yollanmaz mı tartışması yapılırken, o fezlekeleri tutan Adalet Bakanı hakkında da fezleke çıkmaz mı?
O ne yapmış?
İzmir’deki soruşturmaya müdahale etmek istediği söyleniyor...
Meğer, apar topar Samsun’a sürülen Başsavcı’yı sadece Müsteşar aramamış, Bakan da aramış..
Ses kaydı var mı; bilinmiyor..
Ama İzmir Valisi ile Emniyet Müdürü’nün ses kaydı var.. Kaydı tutan Mali Şube Müdürü..
Emniyet Müdürü Şube Müdürü’nü telefonla arayarak şu talimatı vermiş:
‘Savcıya tamam çalışıyoruz de operasyona adam çıkarma.’
Müdüre de talimat Ankara’dan verilmiş..
Şöyle demiş:
‘Ya şimdi kardeşim Ankara Ankara hee. Bu ifade ettiğim gibi söylüyorlar, anlatabildim mi?’
Vali ile Emniyet Müdürü kızağa çekilir mi? Görevden alınır mı?
Alınmaz!..
*
Bu kavga, iktidar cemaat kavgasının ötesine geçti.. Artık bu durum ‘kavgalı boşanma’ diye de açıklanamaz..
İktidar yargı üzerindeki cemaat vesayetini kırıyor.. Cemaatçi polisleri temizliyor diye de bakılamaz..
Çünkü görüyoruz ki; cemaat vesayeti bitirilirken bakan vesayeti kuruluyor..
Hukukun dışına çıkılıyor..
Polis, polise savcının talimatını dinleme talimatı veriyor..
Bakan’ın Başsavcı’ya ‘soruşturmayı o savcıdan al’ telefonu açtığı iddia ediliyor..
Bunlar yenilir yutulur şeyler değil..
Gidiş kötü..
*
Bu ülke sadece iktidarda olanlarla cemaatçilerden ibaret değil.. Bu ülke sadece onların ülkesi de değil..
*
Madalyonun öteki yüzü de var tabii..
İktidar yargı içindeki, polis içindeki otonom yapıyla mücadele etmek zorunda.. O yapının yaptıkları ortalıkta..
En son örnek..
Balyoz davasının temelini teşkil eden CD ile oynanmış.. Saati geri alınmış, bilgisayardan aktarım yapılmış..
Bunu saptayan TÜBİTAK..
Birçok insan o CD’de yer alan planlar, bilgiler nedeniyle hapiste.. Bu tezgahı yapanlar soruşturulmasın mı? Cezalandırılmasın mı?
Peki ya o CD’lerin sahte olup olmadığını kontrol bile ettirmeyen hakimler..
O CD’lere dayanarak iddianame yazan savcılar..
Görevlerinde mi kalsınlar? Ellenmesinler mi?
Hayır..
O yapı mutlaka temizlenmeli..
*
Son sözüm şudur.. Geçmişte hukuk dışına çıkanları görmezden gelenler.. Hatta destek çıkanlar, kol kanat gerenler.. İş kendilerine dönünce hukuk dışına çıkarak mücadele etmeye kalkarlarsa hukuksuzluk hukuk olur..
Bir ülke böyle çöker..
*
Pazar pazar içinizi kararttım ama maalesef durum böyle..