Her yerde yılbaşı hediye önerileri yapılıyor. Yılın o mevsimine gelmiş bulunuyoruz. Bunlara bakmayı her zaman çok sevmişimdir. Babanıza losyon, kocanıza gömlek, karınıza mutfak robotu, sevgilinize atkılar, bereler filan…
Bunlar kadar sıkıcı olanların dışında enteresan seçenekler sunan haberler de gördüm.
Mesela sosyal medya bağımlıları ve hayatı dikey ekrandan izlemeyi sevenlere tedavi önermek yerine dikey televizyon ekranı önerisi vardı. Bana kalırsa cidden güzel ve pratik bir hediye. Telefonunuzu yansıtıp dev ekranda aşağılara doğru iniyorsunuz. Videolara fotoğraflar denk gelince de kocaman kocaman izlemek mümkün. Telefon elinizde ama gözler ekranda müthiş bir 2022 deneyimi olabilir.
Bir diğer enteresan hediye, köpekler için aktivite monitörü. Boynuna asacağınız bir küçük parçayla PitPat uygulamasını indiriyorsunuz her gün ne kadar adım attı, yaş, boy, cins kiloya göre ne kadar adım atması lazım, 2022 hedefleri ne olmalı… Köpeğinizin bu bilgileri anında önünüze düşüyor. Dikey TV ekranınızdan bakarsınız.
Çok&cce
Hafta sonu iki ilginç yazı gözüme çarptı İngiliz basınında. Biri 35 yaş civarı yalnız yaşayan kadınlarla ilgiliydi. Bu yaş bir kadın için çoktan çoluk çocuğa karışma yaşı diye bellenmiş bir yaş. Türkiye’de 20’lerine gelip evlenmeyen ve çocuk yapmayan kadın neredeyse anormal kabul ediliyor. Ama İngiltere’de de durum çok benzer aslında. Halbuki günümüzde hem maddi şartlar hem yaşam tarzımız evlenip çocuk yapmayı ötelemeye neden oluyor. Bir sürü insan da zaten erkenden “single” olmayı ve kalmayı tercih ediyor.
İkinci yazı bir röportajdı. George Clooney ile Jonathan Dean tarafından yapılan bu röportajda Clooney ile 60 yaşında olmaya dair konuşulmuş.
Clooney 35’lerinde üne kavuşmuş bir oyuncu. Bunun avantajlarını yaşadığını anlatıyor: "33 değil 23 yaşında para ve şöhrete sahip olsaydım şu an muhtemelen bir yerlerde crack yapıyor olurdum" demiş. 60 yaşındaki Clooney dede değil. Dört yaşındaki ikizlerini büyüten bir baba. Clooney Kentucky’li bir çiftçinin oğlu, okumayı 12 yaşında
Adele, Spotify’dan rica etti, “albümümdeki şarkıları ‘shuffle’ yani karışık değil sırayla dinletin lütfen!” Spotify kabul etti ve Adele albümlerindeki “karıştır” tuşunu kaldırdı. Çağımızın en çok albüm ve bilet satan, en fazla stream edilen sanatçılarından biri olarak Adele’in bazı şeyleri değiştirme gücü var. Bunu bu şekilde kullanmasını çok önemsedim ve Adele’in yaptığını anlamlı buldum.
Müzik bugün büyük çoğunluk için “sosyal medya paylaşımında arka planda çalacak uygun şeyler” olarak görülüyor. Yaşı 30’dan büyük olanlar hatırlayacaklar, albüm diye bir şey var. Ve albüm halen bir sanatçının müzik yoluyla kendini ifade etmesinin en yoğun, anlamlı ve etkili şekli. Adele, şarkılarının sırasına özenle karar verdiklerini ve şarkıların bir hikâyenin parçaları olduğunu söylüyor açıklamasında. Bu da tamamen doğru. Bir sanatçı pop albüm de yapsa progressif taraflara da gitse şarkılarını sıraya koyar
Metaverse, malum, günümüzün popüler kavramı. İnternetten sonra bizi bekleyen, hayatımızı kökten değiştirecek sanal evrenin adı. Bu kavram ve teknolojiye milyarlarca dolar yatırım yapılmakta. Geleceğin insanları -neyse ki ben onlardan biri değilim- muhtemelen evlerinde sanal gözlüklerle, 150’şer kiloluk gövdeleriyle hareket etmeden oturacak ve metaverse’deki sanal ama artık birincil olan hayatlarını mesut mutlu ve çılgınca yaşayacaklar. Evlerin toplanması, çamaşır bulaşık, yemek, çocuk bakımı, eğitim gibi konular için de robotlar yetişmekte nasılsa. Sosyal medya feed’lerinizde zaman zaman karşınıza çıkan insan görünümlü sevimli robotlar var ya, işte o günler için geliştiriliyorlar.
Seksten alışverişe her alanda hazırlıklar neredeyse tamam. Markalar metaverse için sanal koleksiyonlar geliştirip patent alma yarışına çoktan girdi. Gelecek kaçınılmaz olarak gelmekte. (Bu esnada dünyanın bazı ülkelerinde bazı insanlar da 2021 itibarıyla geleceğe bakıp yerli araba görüyorlar. Kapa parantez.)
Facebook’un kendini
Bu yazıyı, iki kocaman ciltlik “Paul McCartney The Lyrics” kitabının sayfaları arasından yazıyorum. Bu her anlamda büyük ve kalın iki ciltlik eseri, okumak, karıştırmak, her fırsat bulduğumda bir sayfasını açıp çoğunu ezbere bildiğim şarkılardan birinin hikâyesini öğrenmek ve Paul McCartney’nin orijinal notlarını görebilmek için bir süredir elimin altında tutuyordum.
Paul McCartneyJohn Lennon ikilisi arasındaki gerilimler ve paralellikler dünyanın en güzel şarkılarını ortaya çıkaran The Beatles’ı yarattığı gibi, sonunu da getirmiştir.
McCartney’nin Yoko Ono’yu asla kabul edememesi, en iyi arkadaşını bir kadına kaybetmenin verdiği hayal kırıklığı ve küskünlük, ikili arasındaki sürtüşmeleri daha da belirginleştirmiş ve sonuçta The Beatles bir varoluş krizinin ardından dağılmıştır.
Bu noktadan sonra Lennon’ın neredeyse bir tür kutsal kişiliğe dönüşmesi, müziğin yanında bir felsefe insanı, bir düşünür olması, öldürülmesinin ardından da aziz muamelesi görmesi McCartney’yi hep
Nilüfer Yanya’nın Londra alternatif camiasında hatırı sayılır bir etkisi ve hayran kitlesi var. Müzik basını da onu yakından takip ediyor. 4 Mart’ta yayınlanacak albümü “Painless” merakla beklenirken konserler de hareketlenmeye başladı. Konseri öncesinde bir araya gelip albümü ve müziği konuştuk
Londralı şarkıcı ve besteci Nilüfer Yanya’nın yeni albümü “Painless”, 4 Mart’ta piyasada olacak. Alternatif müzik camiasında heyecanla beklenen bu albümün öncesinde Yanya’yla Doğu Londra’da Pitchfork Müzik Festivali çerçevesinde verdiği konser öncesinde bir aradaydık.
Hackney Kilisesi’nin bahçesinde gri eşofmanları içinde gülümseyerek karşımda duruyor Nilüfer Yanya. Mütevazı, biraz içe dönük biri olduğu izlenimini uyandırıyor insanda. Sahneye çıktığında etkileyici bir rock şarkıcısına dönüşecek ama bu sahne personasına bürünmek için henüz erken. Soundcheck sonrası, konser öncesi aralıkta, bir şey yapmak için kısa, beklemek
Başka işin mi yok? Millet aç sen neden bahsediyorsun? Hayattaki tek derdin bu mu? Ülkede bula bula bunu mu buldun yazacak? Halktan kopmak ancak bu kadar olur.
Sıradan bir günde bunlardan onlarcasına maruz kalıyoruz. İşi sanat, kültür olan herkes. Bir eser üretmek, onu yazıya konu etmek, tartışmak, o eseri sergilemek, yaymak tanıtmak. Bu aşamaların bu süreçlerin hangisinde emek harcıyor olursanız olun, fark etmiyor. Birileri her zaman size kendinizi değersiz, işlevsiz, fuzuli hissettirmeye çalışmaktan yorulmuyor. İşin kötüsü, bunu vatanseverlik, toplumculuk, gerçekçilik sayan o kadar çok insan
var ki.
Onlara göre bir resim sergisi, yeni yayınlanan bir albüm, bir tiyatro oyunu, bir roman, bir sinema filmi, tramvaya kaka yerleştiren adamı konuşmaktan daha fuzulidir.
Bir şarkıdan, şiirden, güzel bir fotoğraftan bir röportajdan, şahane bir yemekten bahsetmek halktan kopuk olmaktır ama metrobüse kaka koyan adam videosunu vasat bir espri notuyla paylaşınca insan halkın tam kalbinde yer alır.
Sabır sınavı veriliyor
“İşte ülkenin gerçek gündemini takip eden,
Sosyal ortamların yeniden canlanmasıyla birlikte insanların gerçek dünyadaki bire bir ilişkilerde bocaladıklarına dair bir yazıya bakıyordum hafta sonu. İnsanlar birbirlerini ekrana bakarak tanımaya çalışmaktan gerçek hayatta bu işlerin nasıl yapıldığını unuttular galiba. Çok da
garip gelmiyor.
Kovid döneminde video görüşmeler fena halde hayatımıza girdiler ama insan video görüşmede karşısında oturan kişiyi tanıdığını ne kadar söyleyebilir? Aylar boyu zoom’laştığınız bir iş arkadaşınızı gerçekte görünce şoklamadınız mı hiç?
Ya da benzer bir durumda size daha zayıf, kısa, uzun, şişman şu bu olduğunuz söylenmedi mi? Kalabalık video toplantılarında devleşen isimlerin gerçek hayatta aşırı çekingen ve asosyal olmalarına tank olmadınız mı? Ben oldum.
Bu arada video görüşmelerdeki en büyük yalanın “İnternetim zayıf, o yüzden kameram kapalı, kusura bakmayın” olduğunu herkes biliyor arkadaşlar, bunu artık yapmayın. Hepimiz, elde yarım ekmek ya da dürüm ve pijamalarla (ya da donla) takıldığınızı biliyoruz nasılsa, her neredeyseniz.
Sosyal