Bu yazıyı, iki kocaman ciltlik “Paul McCartney The Lyrics” kitabının sayfaları arasından yazıyorum. Bu her anlamda büyük ve kalın iki ciltlik eseri, okumak, karıştırmak, her fırsat bulduğumda bir sayfasını açıp çoğunu ezbere bildiğim şarkılardan birinin hikâyesini öğrenmek ve Paul McCartney’nin orijinal notlarını görebilmek için bir süredir elimin altında tutuyordum.
Paul McCartneyJohn Lennon ikilisi arasındaki gerilimler ve paralellikler dünyanın en güzel şarkılarını ortaya çıkaran The Beatles’ı yarattığı gibi, sonunu da getirmiştir.
McCartney’nin Yoko Ono’yu asla kabul edememesi, en iyi arkadaşını bir kadına kaybetmenin verdiği hayal kırıklığı ve küskünlük, ikili arasındaki sürtüşmeleri daha da belirginleştirmiş ve sonuçta The Beatles bir varoluş krizinin ardından dağılmıştır.
Bu noktadan sonra Lennon’ın neredeyse bir tür kutsal kişiliğe dönüşmesi, müziğin yanında bir felsefe insanı, bir düşünür olması, öldürülmesinin ardından da aziz muamelesi görmesi McCartney’yi hep gölgelemiştir diye hissetmişimdir her zaman. The Beatles’ın beyni ve en çalışkan bestecisi McCartney’nin kitabını, şarkılara dair notlarını biraz da bu ilişkiye dair ipuçları bulmak ve The Beatles sonrası dönemini de incelemek için merakla karıştırıyorum.
McCartney şöyle yazmış: “Bugüne kadar defalarca anılarımı yazmam istendi. Ama bir türlü doğru şartlar oluşmadı. Hayatım boyunca yapabildiğim tek şey şarkı yazmaktı. Biliyorum insanlar belli bir yaştan sonra günlükler tutarak geçmişe dair anılarını derliyorlar. Ama benim böyle defterlerim yok. Sadece şarkılarım var. Yüzlercesi var. Ve bu şarkılar hayatımla baştan sona örtüşüyorlar.”
McCartney’nin gerçekten yüzlerce bestesi var, bu onu pop müzik tarihinin en büyük bestecilerinden biri yapıyor. Bugün 5 yaşındaki kızımın dahi duyar duymaz tekrar ettiği ve ona neticede “Neden bu adam bu kadar üzgün baba?” diye sorma gereği hissettiren “Yesterday” herhalde en önemlilerinden biri. McCartney “Yesterday”i bir türlü tamamlayamadığı ve olabilecek her ortamda bu şarkıyla uğraştığı için etrafındakileri delirtiyormuş. George Harrison onun için o dönem “Devamlı bu şarkıdan bahsediyor, gören de Beethoven sanır” diyormuş. Aslına bakarsanız, Beethoven klasik müzik için neyse Paul McCartney de pop için bir bakıma o.
“Yesterday” hakkında bir sürü hikâye vardır ama herhalde kitaptaki en doğrusu olmalı. McCartney 1964 yılında Wimpole Street’te küçücük bir çatı katında kalmaktadır (kitapta resmi var). Bir sanatçı için harika bir yerdi diye anlatıyor. Bir pencere, bir yatak, bir piyano ve ABD’den henüz kendisine postalanmış, henüz İngiltere’de çıkmamış plaklardan ibaret bir oda. McCartney “Yesterday”in melodisini rüyasında duyar ve kalkar kalkmaz başucundaki piyanoda notalara döküp yazar. Ama içine bir kurt düşer. Bu melodiyi bir yerde mi duymuştur acaba? Kesin Fred Astair, Cole Porter falandır diye düşünür. Araştırmaya başlar. O günlerde Shazam olmadığından, araştırmanın hayli zor olduğunu ve insanlar üzerinden yürüdüğünü hatırlamak lazım. Gördüğünüz herkese bu melodiyi bir yerde duydun mu diye soruyorsunuz.
Sabah odadan içeri giren ilk insan John Lennon olur. Ona dinletir. “Ben hiç duymadım” yanıtını alır. Arkadaşı George Martin’e dinletir. O da duymamıştır. Bu böyle aylarca devam eder. Sonunda emin olunca bu sefer söz yazmaya girişir. Ardından düzenleme nasıl olacak sıkıntısı başlar. Sonunda 1965 tarihli “Help!” albümünde yer aldı bu şarkı. Ve sonra gruptan neredeyse bağımsız olarak bir McCartney şarkısı olarak aldı yürüdü. Bugün dünyanın en fazla çalınan, cover yapılan bir sürü farklı düzenlemesi olan en ünlü şarkılarından biri ve McCartney’nin “Michelle”den “Yellow Submarine”e, “She Loves You”dan “Let It Be”ye onlarca hit şarkısı var.
Bu kitaptan ne mi öğrendim? Şarkılardan günlük tutulur ve gayet de güzel olur.
Şarkıların hikâyelerini öğrenmek, şarkılardan çok insanları, dönemleri, olayları tanımak gibi. Şarkı arkeolojisi şarkıyla değil daha çok günlük hayatın tarihiyle ilgili. Önemli kitaplara alınmayan, unutulmaya yüz tutan önemsiz detayların özenle gün ışığına çıkması kadar heyecan verici az şey var benim için.