Sosyal ortamların yeniden canlanmasıyla birlikte insanların gerçek dünyadaki bire bir ilişkilerde bocaladıklarına dair bir yazıya bakıyordum hafta sonu. İnsanlar birbirlerini ekrana bakarak tanımaya çalışmaktan gerçek hayatta bu işlerin nasıl yapıldığını unuttular galiba. Çok da
garip gelmiyor.
Kovid döneminde video görüşmeler fena halde hayatımıza girdiler ama insan video görüşmede karşısında oturan kişiyi tanıdığını ne kadar söyleyebilir? Aylar boyu zoom’laştığınız bir iş arkadaşınızı gerçekte görünce şoklamadınız mı hiç?
Ya da benzer bir durumda size daha zayıf, kısa, uzun, şişman şu bu olduğunuz söylenmedi mi? Kalabalık video toplantılarında devleşen isimlerin gerçek hayatta aşırı çekingen ve asosyal olmalarına tank olmadınız mı? Ben oldum.
Bu arada video görüşmelerdeki en büyük yalanın “İnternetim zayıf, o yüzden kameram kapalı, kusura bakmayın” olduğunu herkes biliyor arkadaşlar, bunu artık yapmayın. Hepimiz, elde yarım ekmek ya da dürüm ve pijamalarla (ya da donla) takıldığınızı biliyoruz nasılsa, her neredeyseniz.
Sosyal medyasına bakarak biri hakkında fikir sahibi olmak, gerçek hayatta o kişi hakkında bir fikir sahibi olmaktan çok daha kolay gibi görünüyor, biliyorum. Aslında bir bakıma doğru bu. Firmalar da bunu bildiklerinden artık sosyal medyaya bakarak insanları tanımaya çalışıyorlar işe almadan önce.
Aç hesabı, başla derinlere dalmaya. Üç beş ay geriye gittiğinde zaten tablo netleşiyor. Bu da topu topu üç beş saniyelik bir iş. Ama gerçek hayatta kapalı kutuyuz hepimiz ve duygularımızı düşüncelerimiz bağıra çağıra ifade etmiyoruz sosyal medyadaki gibi. Bırakın düşüncelerimizi ifade etmeyi, ben maske takmayı bayağı sevmiştim çünkü yüzümdeki ifadeyi kimse göremiyordu.
Mutlu muyum, yorgun mu, bıkkın ya da sinirli mi kimse bunu bilemiyordu ve ben çok mutluydum gizlenmekten. İnsan her zaman yüz ifadesini kontrol etmek zorunda olmamalı. Bazen gerçekten mutlu olduğum bir anda güzel güzel düşüncelere hayallere dalmışken biri gelip, “N’oldu bi’ şey mi oldu? Canın sıkkın gibi” diyor mesela sinir oluyorum:
“Canım sıkkın falan değil, hatta sen gelene kadar bayağı mutluydum.” Hâlâ maske takmamın nedeni çoğu zaman tıbbi mecburiyetten, çok özel hayat.
Online âlemde sadece sosyal medya yok elbette. Mesajlaşmalar başka bir gerçeklik. Birini bire birde mesajlaşarak tanımaya çalışmanın tarihi sosyal medyadan eski. Bu işin derinlerine inmek istiyorsak 90’ların ortasına ICQ’ya kadar gitmemiz lazım. ICQ’da insan sarrafı olan kuşak sosyal medyada da kolay kolay kül yutmaz. Whatsapp, ICQ’ya göre çok daha açık bir platform. Karşındaki mesaj mı yazıyor, yazdığın mühim şey elin ulaştı mı, yazmaya başlayıp durup vazgeçti mi falan hepsini görebiliyorsun. ICQ’da elimizdeki tek veri
“a au” uyarısıydı.
Gelelim gerçek hayata. Eski dünyada, eski usul karşılıklı sosyalleşmede birini tanımanın yolları şunlar arkadaşlar, unutmuş olabiliriz birlikte hatırlayalım:
1) Alışveriş: Bakın bakalım medeni bir şekilde sırada bekliyor mu? Yandan yandan saldıranlardan mı, yoksa öndekinin kulak altından kafa uzatanlardan mı? Öfleyip pöfleyerek psikolojik eziyetlere kalkışıyor mu? Ya da direkt kaynakçı mı? Sıra her şeyin anahtarıdır.
2) Trafik: Direksiyona geçsin tanımak istediğiniz kişi. 15 dakikada garantili karakter tahlili. Yayaya nasıl davranıyor, makasçı mı, yol isteyene veriyor mu, öndeki araçla arasında ne kadar mesafe var? Arkasındakini önündekini önemsiyor mu?
3) Tatil: Biliyorum tatile çıkıyorsanız zaten tanışma faslı aşılmış, belli bir seviyeye gelinmiştir ama işte öyle değil. Tatil çok büyük
adım. Detaya girmem ama Allah kolaylık versin.
4) Garsonlarla muhabbet: Bir kişiyi tanımada en pratik turnusol kâğıdı garsonlara, hizmet elemanlarına yaptığı muameleyi incelemektir. Bu hiç şaşmaz. Garsona kötü davranandan da insan olmaz. Bahşiş bırakıyor mu? Ne kadar bırakıyor? Bırakırken nasıl bir tavır içinde? Not edilsin. Sipariş verirken menüdeki bir şeyi ne kadar değiştirmeye çalıştığı da ayrı bir parametre. “Şunu şunu çıkaralım, bunu bunu koyalım, o olmasın ama bu olsun, ama çok olmasın az olsun”. Bu modelden hemen uzaklaşın. Arkadaşım o söylediğiniz şey artık bu yemeğin farklı bir versiyonu değil ki sadece kendinizin bildiği bambaşka bir şey istiyorsunuz siz. İnsanları sonunda asla tatmin olmayacağınızı bile bile bitmek tükenmek bilmeyen taleplerinizle yormaya üzmeye ne hakkınız var?
5) Uçak: Evet, uçak. Uçak tekerlekleri yere koyar koymaz zart diye ayağa kalkıp çantasına saldırıyor mu? Koltuğunu hiç arkasına bakmadan küt diye arkaya yatıranlardan mı? Bu sorulara yanıt “evet” ise kaçın.
Peki, sırada Metaverse var, orada nasıl olacak bu işler? Hah işte orası bambaşka bir konu.
Sesli mesajları dinleyen var mı?
Whatsapp’tan gelen sesli mesajları dinlemişliğiniz var mı? Ben bir kere bile dinlemedim. Bir bir buçuk dakikalık sesli mesaj geliyor. Evet arkadaşlar biliyorum sizin için kolay oluyor, klavyeyle yaz falan zor iş. Ama bizim için, yani bu içeriği belirsiz ve bizim için ne kadar önemli ve gerekli olduğundan emin olamadığımız mesaja zaman ve enerji ayırmak zorunda olanlar için hiç pratik değil. O yüzden de dinlemiyoruz biz o mesajları haberiniz olsun.
Bu durum bana biraz iPad’in ilk zamanlarında konserlerde havaya iPad kaldırıp fotoğraf çekenleri hatırlatıyor. Teknolojinin yanlış kullanımı 101.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024