Yüksek enflasyonun ardından, pound yani sterlin de dolara karşı son 35 yılın en düşük değerine inince sosyal medyada espriler coşmaya başladı. Biz tabii bu değeri düşen para ve enflasyon esprilerine çocukluğumuzdan beri alışığız. Okuduğumuz mizah dergilerinde enflasyon canavarı çizilir (dinozor ya da ejderha gibi bir şey), paranın pul olmasıyla ilgili yüzlerce espri yapılırdı. Yıl 2022 ve aynen devam. Kuşaklar boyu ustalaştığımız bir mizah bu bizim.
İngilizler daha emekleme aşamasındalar. Çünkü durumları da bizimkine göre henüz emekleme aşamasında. Enflasyon henüz yüzde 10, paranın değeri de sadece yüzde 30 civarında düştü.
Çoğu espriyi “Biz bunu zaten geçen yıl yaptık” diye gülümseyerek izliyorum. Değeri düşen sterlin esprileri, değeri düşen Türk lirası esprileriyle neredeyse aynı ve sosyal medya mizahı, paylaşılan videolar, görseller bire bir örtüşüyor. Esprilerin odağında Başbakan Liz Truss ve Maliye Bakanı Kwasi Quarteng var.
Mesela, pound gün içinde biraz daha düşüyor ve insanlar “Yine Liz
"Ne olursa olsun şov devam etmeli” fikrinin ilk ne zaman bir erdem olarak kabul edildiğini bilmiyorum. Belki Antik Yunan döneminde, belki daha önce. Ama şunu biliyorum, 1892 tarihli, Ruggero Leoncavallo imzalı “Pagliacci” operasındaki meşhur “Vesti La Giubba” aryası buna işaret ediyor ve sanırım bugünkü “şov devam etmeli” klişesinin de modern temellerinden biridir. Burada Canio, karısının ihanetini öğrenir ama hazırlanmalı ve palyaço olarak sahneye çıkmalıdır çünkü gösteri devam etmelidir.
Bu eskidenmiş. Güncelleme lazım. Çünkü palyaço günümüzde “Moralim bozuk benim” diyebiliyor ve bu en doğal hakkı. Geçen ay iki sanatçı “morallerinin bozuk olması”nı sebep göstererek şovlarını iptal etti. Bunlardan biri, Britanya’nın en büyük genç yıldızlarından Sam Fender’di. “Kendimi çok ihmal ettim” diyerek bir dizi konserini iptal etti. Ardından, Mercury ve Brit ödüllü Arlo Parks “İyi değilim” açıklamasını yaparak konserlerine
YouTube, Temmuz 2021 – Haziran 2022 arasını kapsayan 12 aylık dönemde müzik endüstrisine altı milyar dolar telif ödediğini açıkladı. Bu rakamın bir önceki yıla göre yüzde 50 daha fazla olması önemli, çünkü bir önceki dönem olan Kovid-19 döneminde stream’lerin tavan yaptığını herkes biliyor. Telif ödemesindeki artış Kovid-19 sonrasında da stream’lerdeki inanılmaz tırmanışa da işaret ediyor. “Da” diyorum, çünkü YouTube’da müziğin başındaki Lyor Cohen’in YouTube resmi blog’unda duyurduğu rakam aynı zamanda YouTube’un gelirinin arttığının ve yeni kaynaklar oluştuğunun da işareti. Reklamlar ve üyeliklerle gelir sağlayan platform son dönemde short’larla özellikle kullanıcı türevli içeriklere yeni bir gelir kaynağı oluşturmuştu. Bu içeriklere UGC (User Generated Content) aktarılan toplam gelirin açıklanan rakamın yüzde 30’una ulaştığı belirtiliyor. Bu sanatçılar için önemli bir yeni gelir kaynağı.
Cohen, YouTube genelindeki müzikle ilgili kısa ve uzun
Menü 1: Fırında otlu tavuk, fırın patates veya püreyle. Yanında kırmızı lahana, brokoli. Tatlı olarak taze meyveli yoğurt.
Menü 2: Etsiz versiyon: Sebzeli ve mercimekli börek. Yanında kırmızı lahana, brokoli. Tatlı olarak taze meyveli yoğurt.
Menülerde günlere göre hamburger, hindi, köfte ve balık var. Yanlarında pilav, makarna, patates, sebzeler ve salatalar. Tatlı olarak meyve, yoğurt ve türevleri.
İngiltere’de devlet okullarının menüsü bu. Ben Camden’dayım. Camden’ın menüsü böyle. Belediyeler menüleri uzmanlar eşliğinde oluşturuyor. Bir dönem Jamie Oliver aynı bütçeyle daha sağlıklı ne yapılabilir diye düşünüp menüleri hazırlıyor ve ücretsiz danışmanlık veriyordu. Kalori hesabı kadar sağlıklı beslenme hesapları yapılıyor. Mesela pazartesi ve çarşamba etsiz menüler var. İsteyene vegan menü var. Helal menü var. Koşer menü var.
Standartlar resmi kurumlar tarafından belirlenmiş. Et-sebze dengesi, üç farklı taze meyve, üç farklı sebze karbonhidrat ve lifli besinler dengesi hesaplanmış.
İngiltere’de
İngiltere’de Kraliçe’ye taziye bildirmek için girilen kuyruk bir süredir İngiltere olduğu kadar dünyanın da gündeminde. Akın akın Kraliçe’ye geliniyor. Tabutun önünde herkes kendince saygı gösteriyor ve bu birkaç saniyelik saygı ifadesi için bir gün boyunca bekleniyor. Televizyonlarda “Kuyruğa girerken yanınıza yemek alın, su almayı unutmayın” gibi uyarılar yapılıyor. Londra’nın bir ucundan diğerine kadar uzanan bu kuyruk günlerdir hiç azalmadı. Kaç kişinin tam olarak ziyaret ettiği herhalde yakında açıklanır. Ancak yüz binlerden söz ediliyor.
Bu kuyruğu iki açıdan ilgi çekici ve incelemeye değer buluyorum. Birincisi, insanların Kraliçe’ye olan bağlılığının boyutları. Şaşırtıcı geliyor. İngiltere’deki Cumhuriyetçiler tıpkı dünyadakiler gibi bunu anlamsız buluyor. Babadan oğula geçen imtiyazların saçmalığının kutsanması olarak algılıyorlar.
Monarşiyi ya da diğer sistemleri birbiriyle çarpıştırmak ve olaylara salt teorik açıdan bakarak bir yorum yapmak mümkün.
Ege Can Sal’ın bu hafta yayınlanan yeni şarkısının adı “İmkânsız”. Büyük ihtimalle sağda solda çalınmaya başladığında bu ne diye Shazam’layacağınız şarkılardan biri olacak. Son bir yılın en başarılı isimlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Rap, arabesk derken pop hep gölgede kaldı. Bir türlü diğer türler kadar çok ve çeşitli tarzlarda isim çıkaramadı. Hep aynı yere saplanıp kaldı.
Ege Can Sal bakalım yeni nesil Türk popunu sırtlayıp götürecek isimlerden biri olabilecek mi? “İmkânsız”ın sözleri ve müziği, Ege Can Sal, Çağan Şengül ve prodüktör GOKO!’ya ait. GOKO!’yu hip hop parçalarıyla da biliyoruz. Okuduğuma göre Londra’da prodüksiyon eğitimi alıyor, gelecekte kaliteli işlere imza atacağını düşündüğüm isimlerden. Düzenlemeler ona ait.
1999’da Aydın’da doğan Ege Can Sal müziğe YouTube’a kendi şarkılarını koyarak başlamış ve adını duyurmuştu. Sony ile anlaştıktan sonra elbette güçlü bir prodüksiyon desteğini arkasına
“Hapisten çıkan bireyler, eğer işsiz bırakılırlarsa ve bir becerileri yoksa, normal bireylere göre yüzde 50 daha fazla kırılgan ve depresyona yatkın oluyor. Biz hapishane akademilerimiz ve sosyal eğitim programlarımızla bu duymaktan artık sıkıldığımız istatistikleri yeniden yazmaya çalışıyoruz. Biz hükümlüleri eğitiyoruz. Suça eğilimli kişilere beceri kazandırıyoruz ki bu beceriyle çalışabilsinler. Biz hükümlülere kahve dükkânlarımızda ve iş ortaklarımızda iş imkânları sağlıyoruz.”
Elimde mis gibi dumanı tüten kahvemle duvarda yazanları okumaya başladığımda fark ettim. Buranın adı zaten Redemption Coffee Roasters. Redemption’un Türkçesi kefaret. Ve evet adı boşuna konmamış. Bu kahve zinciri ve kahve işleyicisi Bloomsbury’deki ilk dükkânını 2015’te açmış. Bugün Londra’da 10 mağazaya ulaşmış durumdalar. Kahve dışında ufak tefek yeme içme, sandviçler, basit fırın ürünleri de satılıyor. Ve tabii hediyelikler de bir köşede sergileniyor, tıpkı diğer bütün üçüncü nesil
Biz milletçe gereken neyse yüz yıl önce yapmışız. Kafamız net, içimiz rahat. Kendimize has problemlerimizle boğuşuyoruz o doğru, ama hâlâ saltanat mı, cumhuriyet mi tartışması yapan ülkelerden değiliz neyse ki. Yapanlar, heveslenenler vardır belki ama toplumda bunların karşılığı sıfır.
İngilizler tartışıyor bu ara. Kraliçe’nin ölümünün ardından, yeni Kral’ın tahta çıkma merasimi sürerken ve daha da 10 gün boyunca sürecekken insanlar enteresan düşüncelere savruluyor Britanya’da. Çoğu, 96 yaşına kadar yaşayan Kraliçe’den başka bir hükümdar görmediği için konuyu içselleştirmişti çoktan. Şimdi herkesin gözü önünde gerçekleşen bu devir teslim insanların merakını uyandırıyor. Normalde sormayı unuttukları soruları sorduruyor. Kanıksadıkları gerçekleri yeniden gözden geçirtiyor. Kraliyet neden hâlâ var?
Haberlere göre, İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinden Yeni Zelanda’nın başbakanı Jacinda Ardern, “Ben ölmeden cumhuriyetle