Sansüre kılıf mı, yoksa çocukları ve yetişkinleri uygunsuz içeriklerden korumak, ifade özgürlüğünü sağlamak için gerekli bir yasal adım mı?
İnternet Güvenliği Yasası (Online Safety Bill), Birleşik Krallık’ta Mayıs 2021’de taslak olarak kamuya açıklandı ancak üzerinde anlaşılamadığı için ve yasalaşması için gerekli teknik altyapının oluşmaması nedeniyle geçen temmuzda ertelendi. Yangından mal kaçırır gibi parlamentodan geçirilmemesi ve üzerinde tartışılacak vakit bırakılması bilgece bir karar. Neticede niyet iyi ama sapla saman birbirine karıştı, biraz duralım denmiş.
Ancak ara ara gündeme gelen bu yasa, son iki haftadır yeniden konuşulmaya başlandı. Pek fazla ömür biçilmeyen yeni Muhafazakâr hükümetin yeni Kültür Bakanı Michelle Donelan bu yasayı derhal parlamentodan geçirmek istediklerini söyledi. Seçimlere gidilirken herkes interneti kontrol etmek, zapturapt altına almak istiyor diye yorumlayanlar var. Kim haksız olduklarını iddia edebilir?
Muhafazakârlar, yani yasayı hazırlayan taraf, bunun
19 Ekim’de Eventim Apollo’da Teoman, Gripin ve Batu Akdeniz, Live From London Fest kapsamında bir konser verecek. Liv From Fest konseptinin Türkiye’de İstanbul, Ankara, Samsun, Antalya, Konya’yı gezdikten sonra Londra’ya gelmesi dikkatlerden kaçmasın. Gurbet deyince artık sadece Berlin değil Londra da akla geliyor herhalde.
Eventim Apollo, eski adıyla Hammersmith Apollo yüzlerce belki binlerce tarihi konsere ev sahibi olmuş çok değerli bir mekân. Londra’nın en tanınmış konser salonları arasında yer alıyor. Londralılara duyurayım buradan.
Londra – İstanbul hattının diğer tarafında da Nilüfer Yanya var. Indie ve alternatif müziğin en sevilen isimlerinden biri olan Londralı Nilüfer Yanya’nın Mart’ta yayınlanan yeni albümü “PAINLESS” çok iyi eleştiriler almıştı. Bu yılın en iyi alternatif işlerinden biri olduğuna şüphe yok. Yanya, Kendine Has Sunar konserleri kapsamında önce 19 Ekim’de İstanbul Babylon’da, ardından 20 Ekim’de Ankara Milyon Performance Hall’da sahneye çıkacak. Kesinlikle izlenmesi gereken bir ekip.
Yanya&rs
Londra kebap konusunda ikinci Berlin olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Türk sayısı arttıkça, açılan kebapçı, dönerci, lahmacuncu sayısında da artış oldu son yıllarda.
Yıllardır hizmet veren klasikleşmiş kebapçıların yanında daha çok ayak üstü atıştırılacak fast food kebapçıları, dönerciler, tantuniciler giderek çoğalıyor.
Londra’da gece hayatından eve gitmeden yenen/atıştırılan yiyecekler katogorisinde hızla yerimizi alıyoruz biz de.
Türklerin yoğun olduğu Harringay, Enfield, Wood Green, Southgate gibi Kuzey semtlerinde ve Dalston gibi Doğu mahallelerinde zaten çok sayıda olan kebapçılara şehrin artık pek çok yerinde rastlamak mümkün. Her mahallede bir dönerci var. German Döner Kebap zinciri ayrıca ilgi çekici. Adı bile enteresan. Bilen bilir, Almanya’nın döneri Türkiye’deki bir sürü dönerden iyidir. Ancak tabii ekmeğin içine her şeyi koyduklarından bize ters. Ayrıca yoğurtlu, şunlu bunlu soslar olayı bozuyor. Sade getir deyince garipseniyor ama daha iyi. Kapa parantez.
Tek tek restoran tanıtmaya
Cem Erciyes’in KısaDalga.net’te yayımlanan yazısını okuyunca (“Ayakkabı Tamircisi”) heyecanlandım. Ne zamandır anlatmak, ifade etmek istediğim bir konuya değinmiş. Yazıda, enflasyonda alım gücü düşen orta gelir grubunun yeni giyim kuşam alamadığından tamir ettirmeye başladığını anlatıyor Cem.
Özal’ın lügatlere soktuğu “orta direk” 2022’de çökerken, Şişli civarındaki, 80’li yıllara kadar alışverişin kalbi olan, sonraları iyice gözden düşen pasajlardaki bazı dükkânların -yazıda belirtildiği gibi- son zamanlarda hareketlenmesi de manidar. Yoksulluk, Cem’in de yazısında yer verdiği gibi yayılırken, tamir ettirmek kavramını hatırlıyoruz. Tamir ve ikinci el. İşte benim ne zamandır anlatmak isteyip de fırsat bulamadığım şey buydu. Orta geldi madem, ben de topa gireyim.
Dört yıl önce İngiltere’ye ilk geldiğimde burada yardım kuruluşlarına bağlı çalışan ikinci el dükkânlarının çokluğu karşısında şaşkına dönmüştüm. Her köşede, her caddede, her meydanda bu dükkânlardan onlarca var. İnsanların kullanmadığı
Bu hafta yayınlanan en heyecan verici albüm Kardelen’in “Kalbimi Söküp Atın” adlı EP’si. Burada yer alan altı parçadan iki tanesi, “Güm” ve albüme adını veren “Lütfen Kalbimi Sökün” yeni şarkılar. Diğer dört şarkıyı R&B sahnesini ya da yeni müzikleri takip ediyorsanız muhtemelen biliyorsunuz. “Ceketin Bende Kaldı” klasik R&B örgüsü ve sound’una sahip bir ilk şarkı. Kardelen’in sanırım ‘90’lardan bu yana türe hâkim olan R&B standartlarını en fazla yansıtan şarkısı aynı zamanda.
Sözler, tutkulu, âşık kadının zihninden ve duygu dünyasından dökülen ilişki manzaralarına odaklı. Kardelen’in kendi yazıp bestelediği diğer şarkılar da –elimizdeki altı şarkı itibarıyla- bu tema çerçevesinde dolanıyor.
“Emanet” daha yumuşak geçişlere sahip daha fazla caz öğeleriyle süslenmiş bir şarkı. Düzenlemelerde genel olarak caza değil, R&B beat’lerine ve çeşitli denemelere doğru meyletmek iyi fikir olmuş. Bu şekilde çok
Her şehrin kendine has özellikleri var. Mesela İstanbul’da binaları genişletmek için kat çıkılır. Kaçak kat çıkmak diye bir ifade var dilimize yerleşmiş olan. Aileye yeni biri eklendikçe, sayı arttıkça yanlara değil yukarıya çıkmak kolay gelmiş. Yanlarda yer yok, birinci sebep bu. İkincisi de yukarı çıkmak kolay. Hem manzara da değişiyor, güzelleşiyor. Yamuk yumuk da yapılsa nasılsa bir noktada ruhsat gelecek.
Londra’da sistem başka. Burada yukarı çıkışlara hiç hoş bakılmıyor. Büyük cezalar var. Şehir, merkezdeki bir iki mahalle ve Canary Wharf dışında genel olarak iki üç katı geçmez. İnsanların Britanya genelinde ev genişletme kültürü çatı katlarının tavanını şartlara uygun düzenleme veya bahçelere doğru evi genişletme şeklinde süregelmiş. “Extention” denen bu ilavelere kolay ruhsat alınıyor. Satılık evlerin fiyatlarına bile etki ediyor ilaveler. İlave oda açmaya uygun ev deniyor mesela. Kiminin çatı katına genişletme izni veriliyor, kiminin bahçesindeki çardağı eve katmaya.
Ama asıl
Onur Şener çaldığı barda istek parçası sebebiyle çıkan kavganın sonucunda kırık şişelerle yüzü ve boğazı parçalanarak öldürüldü.
Bu cümlenin yarattığı dehşeti bütün ülke iliklerimizde hissediyoruz. Bu sıradan bir cinayet değil. Münferit bir olay da değil. Bunu pek çok canice, alçakça kalleşçe işlenmiş cinayetten ayıran şey, bir insanın sudan bir sebepten katledilmesinin ötesinde ortaya çıkan büyük öfke, Şener’in müzisyen olmasında gizli.
Müzisyenlerin üzerine çok gelindi. Müzisyenler bu kültürde, bu coğrafyada, bu topraklarda kimilerince hep aşağılandı, itilip kakıldı ama son yıllarda artık bardak iyice taştı.
Herkes hayatına devam etti, müzisyenden susması beklendi. Ülkede olan her olumsuz şeyin faturası müzisyenlere kesildi. Konserler dursun dendi. Müzisyen sustu. Futbol devam etti, iş dünyası devam etti, dükkânlar açıldı, sistem devam etti ama konser sustu. Neden diye soranlar sosyal medyada linç edildi.
Yetmedi, Kovid geldi. Her şey iptal oldu. İki yıl
Geçenlerde sosyal medyada bir post altında gözüme ilişti. Rap’çiler arabesk rap’i aşağılıyor. Öyle bir şey var mi varmış? Bu uydurma lafları kim buluyormuş? Bunu gibi ve buraya yazamayacağım ağza alınmayacak laflar.
Belli ki rap’in bir kolunun arabeske meyletmesi hoşlarına gitmiyor. Belli ki rap’te de bir zamanlar rock çevresinde yapılan tartışmalar, itiş kakışlar başlamış. “Gerçek rap bu değil”ciler bir yanda. Herhangi bir tarz, tür endişesine kapılmadan beğendiği sanatçıyı takip edenler diğer yanda. Drill’cileri aşağılayanlar başka bir yanda. Rap çok bozdu diyenler başka bir yanda. En komiği de “Ezhel daha fazla manita şarkısı yapmasın”cılar (tabir bana ait değil aynen aktarıyorum).
Geçenlerde drill ve mumble ekolünden Reckol ve Çakal’la poz verdi diye Ceza’yı linç ediyorlardı Twitter’da. Ceza… Türkçe rap’in babası Ceza.
Arabesk rap’çiler için biri şöyle demiş; “Kamyoncu olması gereken insanlar rap yapıyor”. Allah Allah demek artık Türkiye’de