“Hapisten çıkan bireyler, eğer işsiz bırakılırlarsa ve bir becerileri yoksa, normal bireylere göre yüzde 50 daha fazla kırılgan ve depresyona yatkın oluyor. Biz hapishane akademilerimiz ve sosyal eğitim programlarımızla bu duymaktan artık sıkıldığımız istatistikleri yeniden yazmaya çalışıyoruz. Biz hükümlüleri eğitiyoruz. Suça eğilimli kişilere beceri kazandırıyoruz ki bu beceriyle çalışabilsinler. Biz hükümlülere kahve dükkânlarımızda ve iş ortaklarımızda iş imkânları sağlıyoruz.”
Elimde mis gibi dumanı tüten kahvemle duvarda yazanları okumaya başladığımda fark ettim. Buranın adı zaten Redemption Coffee Roasters. Redemption’un Türkçesi kefaret. Ve evet adı boşuna konmamış. Bu kahve zinciri ve kahve işleyicisi Bloomsbury’deki ilk dükkânını 2015’te açmış. Bugün Londra’da 10 mağazaya ulaşmış durumdalar. Kahve dışında ufak tefek yeme içme, sandviçler, basit fırın ürünleri de satılıyor. Ve tabii hediyelikler de bir köşede sergileniyor, tıpkı diğer bütün üçüncü nesil kahve dükkânları gibi. Ancak işte buranın farkı, sosyal misyonu ve çalıştırdığı personelin eski hükümlülerden oluşması.
Üçüncü nesil kahve gibi artık suyu çıkmış bir konuda da demek ki hâlâ yeni yaklaşımlar olabiliyor. Belki ileri görüşlü, sosyal yanı ağır basan işletmelerimiz de bu fikirden faydalanır diye düşünerek, paylaşmadan edemedim.
Obez sağlık bakanı olur mu?
İngiltere’nin yeni sağlık bakanı Therese Coffey’nin şişmanlığı -ve basına yansıyan muhtelif fotoğraflarına bakılırsa- hayli sağlıksız yaşamı tartışılıyor. Kraliçe’nin ölümüyle yeni kabineye dair siyaset tartışmaları ve dedikodu ve magazinler gölgelendi İngiltere’de. Ama öncesinde en büyük potansiyel tartışmalardan biri sağlık bakanı evresinde gelişiyordu. Magazin basını “Sağlıksızdan sağlık bakanı olur mu?” diye magazin yaparken Coffey’nin elde puro, içki içerken fotoğraflarını paylaştı. Sanki bunları yapmak suçmuş gibi. Guardian ise eleştirisini başka türlü yaptı: “Şampanya ve puro sorun değil ama kürtaj hakkındaki düşünceleri endişe verici.” Coffey’nin kürtajı zorlaştırmaya yönelik kararlar alacağı belirtiliyor. Britanya’da 2017’de yapılan araştırma halkın yüzde 70’inin kürtajı desteklediğini ortaya koyuyor. Aynı araştırmanın 2020 sonuçları ise kürtaja desteğin yüzde 90’a ulaştığını gösteriyor.
Medeniyetler çatışması!
Hafta sonu bir arkadaşın evinde toplandık. Leyla’nın okuldan arkadaşlarının aileleriyle bu tip buluşmalar çok faydalı çünkü çocuklar kendi kendine oynuyor, biz de bu arada iki laf edebiliyoruz. Elimiz boş gitmemek için de biraz içecek, biraz da börek götürdük. Ev bir ara Birleşmiş Milletler gibiydi, herkes kendi mutfağından bir şeyler getirmiş, onları anlatıyor, tadıyor.
Ertesi sabah, pazartesi sabahı, okulda yine aynı yüzlere bakıyorduk ama elbette herkes haftaya başlama sendromunu yaşıyor. Kulaklar zilde, gözler çocukları sınıfa sokacak öğretmende. Neyse ki gergin bekleyiş bitti, çocuklar sınıfa girdi. Biz velilerde bir rahatlama, bir özgürleşme hissi, yüzlerde gezinen bir tebessüm… Tam o anda karşımda bizim boş pyrex tepsi belirmesin mi? Bu ne diye anlamaya çalışırken başımdan aşağı kaynar sular indi. Bizim eleman tepsiyi getirmiş. Çantasından çıkardı sokağın ortasında bana verdi. Börek için de teşekkür etti.
Çantamda, bilgisayarın hemen yanına yerleştirdiğim (neyse ki aynı boyuttalar) pyrex tepsim, metroya doğru yürürken kendi kendime mırıldanıyordum: “Medeniyetler karşılaştı, bizim tepsi geriye hem boş geldi hem de zamansız. Medeniyetlerin çatışması asıl budur.”