Vallahi ben böyle isyan görmedim. 19 Haziran’da Maçka Küçükçiftlik Park’ta yapılacak Iron Maiden konseri için “Sığmayız, konser stada alınsın” diye ayaklanan hayranlar sosyal medyada taarruza geçti, mesaj yağdırdı
Iron Maiden konserine kaç kişi gider? Organizasyonu yapan firma Purple’a göre bu sorunun yanıtı “Maksimum 17 bin” olmalı. Çünkü bu konserin yapılacağı alan olan Maçka Küçükçiftlik Parkı tesislerinin kapasitesi bu kadar.
19 Haziran tarihinde yapılacak Sonisphere Festivali’nden söz ediyorum.
Geçen sene Metallica’lı, Megadeth’li, Rammstein’lı, Alice in Chains’li, Manowar’lu üç günlük Sonisphere İnönü Stadı’nda yapılmıştı. Ne tribünde ne de sahada adım atacak yer vardı. 40 bin kişi ve ötesi...
Bu yıl bu festivalde Iron Maiden, Alice Cooper, Slipknot, Mastodon ve In Flames var. Tek günde olup bitecek. Yer stat değil, Maçka Küçükçiftlik Parkı ve bu konsere gitmeyi düşünenler isyanda.
İnternet ve sosyal ağlar yıkılıyor.
TRT Müzik’in misyonu Polat Alemdar’ın türkü söylediği bir ödül töreni düzenlemek midir, yoksa örnek olacak bir müzik yayıncılığı ve gazeteciliği yapmak mı?
Şu soruları sormadan edemiyorum:
Neden bu kanalda genel olarak bir üçüncü sınıf kasaba televizyonu havası var? Jeneriklerden prodüksiyona her şey baştan savma. Acaba TRT Müzik’e iş yapanlar para almadan sevabına mı yapıyor bu işleri? Öyleyse eleştirmeyeceğim.
* “Neden her gün, her saat bir sanatçı sahnede bir saz heyetiyle seyircilere şarkı söylediği bir program yapmak zorunda? Başka format bulacak yaratıcılık TRT Müzik’çilerde yok mu? Yoksa “gerek yok böyle iyi” mi deniyor...
* Neden bir strateji olarak TRT Müzik, belgeselcilik ve programcılık konusunda kendi kadrolarını yetiştirmeye zaman ve bütçe ayırmıyor? Parası mı yok?
Madem Atiye’nin yeni albümü “Budur” masamın üzerindeki yerini almış. Gelin birlikte inceleyelim,
bu mudur, değil midir...
Atiye ile ilgili pek bir fikrim ya da önyargım yok. İki imaj var zihnimde. Birinde Serdar Ortaç, Michael Jackson’ın “Billie Jean”ini sallama sözlerle okuyor, Atiye de karşısında “Oh yeah” şeklinde enteresan tirplerde dans ediyor.
İkincisi bundan da tuhaf. Atiye Teoman’la düet yapıyor. Teoman’in düetlerini anlamamak benim için bir tür hobi. Ama bu çok acayipti. Yazmıştım. Atiye arayıp nazik bir şekilde beni Hayal Kahvesi’ndeki konserine davet etmişti. O zaman kendisinin eleştiri kaldırır “kafa” biri olduğu hissine kapıldım. Hepsi bu.
Gelelim albüme...
Albümde üç iyi aranjör var. Volga Tamöz, Ozan Çolakoğlu ve İskender Paydaş. “Budur” standart bir pop-dans şarkısı, açıkçası beni çok çekmedi. Sultana’nın katkıda bulunduğu “Güzelim” hip hop tadında ve dikkati hak ediyor. Ozan Çolakoğlu’nun aranje ettiği “Baba”nın sözleri Atiye’ye ait. Bu R&B hissiyatlı şarkı Atiye’nin aslında ne kadar güçlü bir sesi olduğunu ortaya çıkarmış. “Yalnızca Üzmek İçin” (Söz: Murat Çekem) ve “Ahmet” popta pek rastlanmayan değişik şarkılar. “Batum Türküsü” yorumunu ise
Efendim piyasada konuşulanlardan, ve ortam dinlemelerinden öğrendiğimiz kadarıyla yaz festivallerine ve konserlere dair son dedikodular şöyle
Ortam dinlemesi şaka tabii. Bizde ortam dinlemesi yok, bizde her şey organik, tamamen doğal. Çevreci olduğumuzdan kuşlara güveniyoruz. Bakın kuşlar henüz açıklanmayan isimler ve konserler hakında neler şakıyor...
* Sting’in senfoni orkestrasıyla bir konser vereceği duyulmuştu. Bu konser iptal. Bir şekilde anlaşılamamış Sting’le. Geçmiş olsun.
* Foo Fighters bu yıl yeni albüm çıkarıyor ve yazı turnede geçirecek. Geleceğine sene başında kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak kuşlar umutsuz. Foo Fighters başka bahara...
* Coldplay’in gelmesi işi de yaş. Bu yıl bir ihtimal yolları Türkiye’den geçecekti ama olmadı. Kuşlar acı acı şakıyor.
* “Ben söylemiştim” demeyi sevmem ama bazen zevkli oluyor. Amy Winehouse’un geleceğini söylemiştim, geliyor. Pozitif’in bu yaz nokta atışı düzenleyeceği konserlerden biri olarak haziran ayında olması büyük ihtimal. Ama şunu da unutmamak lazım: Konu Amy Winehouse olunca kesin diye bir şey yok. İlan edildiği halde konsere çıkmama huyu yüzünden organizatörler arasında “riskli etkinlik” kategorisinde kabul ediliyor
Kayahan’a inat; şarkı 365 günde değil 24 saatte nasıl bestelenir, o şarkı hangi aşamalardan geçip tamamlanır, gittim yerinde izledim
Hadise kısaca şu: Coca-Cola Maroon 5’ı alıyor, Londra’nın en şahane ve en meşhur stüdyolarından birine sokuyor (adı Metropolis, burası hakkında daha sonra yazmaya söz veriyorum),
“24 saattiniz var; bir şarkı besteleyin, millet de internetten canlı izlesin, hatta yorumlasın, katkıda bulunsun” diyor. Ben bu 24 saati stüdyoda izledim. Anlatayım.
* Bir kere Maroon 5’da çalan müzisyenler işlerini çok iyi bilen, ciddi profesyonel adamlar. Hiç aksamadan adım adım şarkıyı çıkardılar. Öyle “laylaylom” değil yani hadise...
*Önce müzikal altyapı dediğimiz akorları ve bir melodi buldular. Bunu olgunlaştırdıktan sonra sözler üzerinde çalıştılar ve en son da Adam Levine şarkıyı okudu. Adamın sesi gerçekten çok iyi.
*Adam Levine’e kadınlar ve gay’ler deli olmakta haklı galiba. Adam cool. Beyaz tişört, blucin, siyah postallar, dövmeli kollar ve saç tarzıyla bir nevi günümüzün James Dean’i gibi görünüyordu stüdyoda.
* Bu kaydın en önemli yanı Twitter aracılığıyla insanların 115 ülkeden görüşlerini aktarmasıydı. Pek çok yorum “Sizi seviyoruz” “Veauvvv,
Yoksa yeme içme konusunda en sofistike zevklere ve tercihlere sahip gurmeler konu müziğe gelince “bakkal” mı dinliyor?
Muhteşem heybetli, devasa bir kutu. İçini açıyorsunuz. Birbirinden zarif iki kadeh. Bir şişe şarap. Bir şarap üreticisi tarafından ilgili kişiye tatması, denemesi için yollanan bir basın kiti bu. Kadifeler madifeler, bayağı afili bir şey.
Masamın yanında duruyordu. Ne bir isim, ne bir not. Ben de “Bu neymiş böyle” diyerek açtım ki, tabii bana değil, ekimizin yazarlarından Vedat Milor’a yollanmış. Büyük bir şarap firmasının yeni şarabı. Tam çaktırmadan kapatıyordum ki bir CD gözüme ilişti.
Bakayım gurmelere, yemeğin ve içkinin o her ayrıntısından ayrı tat almayı sanat haline getiren o ayrıcalıklı insanlara ne dinlemeleri öneriliyor diye merak ettim.
Gurmeler müzikte de derin bir zevk sahibi olmalıydılar...
Hırsızlama şekilde elimi daldırıp CD’yi kaptım: “Top 100 Classical Melodies”.
Vivaldi’nin “Dört Mevsim”inden “İlkbahar”, Çaykovski “Kuğu Gölü”, Mozart “Rondo Alla Turca”, Bizet’nin “Carmen”inden bir bölüm... “Figaro’nun Düğünü”nden sonrasını okumadım. CD’yi yerine koydum.
Henüz açılmamış bir müzik arama motorundan MÜYAP tarafından bir yıl için talep edilen telif bedeli bu. “Neye göre, hangi parametreler üzerinden fiyatlandırma yapıyorsunuz?” diye sorulduğunda ise açıklama yok. Böyle. Yersen...
Bir müzik arama motoru ve paylaşım sitesi açmak istiyorsunuz. Olur ya, insan serbest piyasada istediği işe girişebilir. Teknoloji gelişiyor, yeni alanlar açılıyor. Talep var. İnsanlar müzik dinlemek ve paylaşmak istiyor. Hazırlıklarınızı yaptınız, altyapınızı hallettiniz, hizmet vermeye hazırsınız...
Yapacağınız şey, kullanacağınız müziklerle ilgili telif kuruluşuna gitmek ve kullanım hakkının bedelini ödemektir. Bu ödemeyi yaparken de elbette neye, nasıl, ne kadar, hangi ölçüler üzerinden ödeyeceğinizi bilmeniz lazım. Fiyatlandırma dediğimiz şey yani...
VideoNmusic.com sitesini hazırlayan ekip de aynen böyle yapıyor. MÜYAP’a gidiyor. Bu site şarkıları arama motorlarından bulup dinletiyor ve kullanıcılarına kişisel dinleme listeleri yapmaya imkan tanıyor. Yani şarkıları kendi bünyesinde tutmuyor. Telif kuruluşunun onay verdiği kanallardan kendi arayüzü üzerinden dinletiyor. Bunu için de elbette kendi kullanım telifini ödemek niyetinde. Başvurunun nedeni
Youtube’a girecek, sosyal medyada takılacak, günümüz dünyasına uyum sağlayacaklarmış. MTV’nin başkanı Van Toffler böyle diyor
Van Toffler’ı uyku tutmamış. Televizyonda izleyecek bir şey ararken çok sıkılmış (zaten en yaratıcı ya da başınıza en fazla bela olacak fikirler hep böyle anlarda gelir), “Beavis ve Butt-Head olsaydı da izleseydik” diye düşünmüş. Bunu ben de bazen düşünüyorum. Aramızdaki fark, adamın global bir eğlence kanalı olması. Dolayısıyla Beavis ve Butt-Head tıpış tıpış geri dönüyor.
Elbette farkındayım, şimdi 90’lılardan oluşan gençlik bu çizgi kahramanları pek hatırlamaz. İki tipik ergenden bahsediyoruz. Rock’çılar, abazanlar, hafif embesiller, kafaları farklı çalışıyor ve en önemlisi komikler. Metallica’nın tavan yaptığı, rock ve metalin kitleselleştiği yıllarda bu ikili zamanın ruhunu yansıtıyordu.
Kevin Smith o yıllarda “Mallrats / Aylaklar” filmini çekmişti. Bu film Fellini’nin 1953’te çektiği, İtalya’da bir grup aylak arkadaşın hikayesine odaklanan “I Vitelloni / Aylaklar” filminin 90’lar versiyonu kabul ediliyordu. Amerika’daki alışveriş merkezi çılgınlığı ve orada takılan işsiz güçsüz, alt ve orta sınıf gençlerin muhabbetleri vardı bu filmde.
Beavis ve