Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Madem Atiye’nin yeni albümü “Budur” masamın üzerindeki yerini almış. Gelin birlikte inceleyelim,
bu mudur, değil midir...

Atiye ile ilgili pek bir fikrim ya da önyargım yok. İki imaj var zihnimde. Birinde Serdar Ortaç, Michael Jackson’ın “Billie Jean”ini sallama sözlerle okuyor, Atiye de karşısında “Oh yeah” şeklinde enteresan tirplerde dans ediyor.
İkincisi bundan da tuhaf. Atiye Teoman’la düet yapıyor. Teoman’in düetlerini anlamamak benim için bir tür hobi. Ama bu çok acayipti. Yazmıştım. Atiye arayıp nazik bir şekilde beni Hayal Kahvesi’ndeki konserine davet etmişti. O zaman kendisinin eleştiri kaldırır “kafa” biri olduğu hissine kapıldım. Hepsi bu.
Gelelim albüme...
Albümde üç iyi aranjör var. Volga Tamöz, Ozan Çolakoğlu ve İskender Paydaş. “Budur” standart bir pop-dans şarkısı, açıkçası beni çok çekmedi. Sultana’nın katkıda bulunduğu “Güzelim” hip hop tadında ve dikkati hak ediyor. Ozan Çolakoğlu’nun aranje ettiği “Baba”nın sözleri Atiye’ye ait. Bu R&B hissiyatlı şarkı Atiye’nin aslında ne kadar güçlü bir sesi olduğunu ortaya çıkarmış. “Yalnızca Üzmek İçin” (Söz: Murat Çekem) ve “Ahmet” popta pek rastlanmayan değişik şarkılar. “Batum Türküsü” yorumunu ise gereksiz ve albümle alakasız buldum. “Budur”un Suat Ateşdağlı remix’i çok sıradan.
Bu albümde iyi şarkılar var. Ama iyi bir albüm değil. Çünkü bir türkü, bir disko, bir hip hop, bir R&B koyalım endişesi, bütünlüğü ve tutarlılığı olan bir albüm yapma şansını ıskalatıyor Atiye’ye. Ben Atiye’de potansiyel görenlerdenim. Ama bir sanatçı olarak karaterini ortaya koyan bir albüm yapması ve dinleyiciye geçen bir tarzı olması gerektiğini düşünüyorum. Belki müzik hocaları ona bu konuda daha fazla yardımcı olmalı.
Çekimler, kıyafetler ve imaja gelince. Valla bu kadarını insana düşmanı yapmaz. Baktım altında Nihat Odabaşı imzası var. Valla yazık...
Sonuç: Bu değildir.

İTİRAF EDİYORUM...

*“Enteresan bir tivit yazayım da herkes ne kadar zeki desin, ritivit etsin”cilerin de işi zor valla. İşi gücü bırak, bütün gün televizyonun başında otur. Ne çıksa komik tivite uyarla, kastır Allah kastır...
*Sertab Erener’in “İstanbul” isimli şarkısının klibinde Beyoğlu, Galata, vapur, çiçekçi, martı, güvercinden başka bir şey yok. Hayat yeni İstanbul şarkıları lazım sanki.
*Nedense durduk yere The Vines dinlemeye başladım. İlk albüm “Highly Evolved”u hem de.
*“Shameless” dizisindeki Fiona’nın (Emmy Rossum) fanı olmak üzereyim. Ama daha olmadım.
*“Kaçırdığımız filmler festivali” adında bir etkinlik düzenlemeye karar verdim. Her festivalde kaçırılan film gidilenden fazla oluyor da, o bakımdan.
*Twitter’a sordum “Reklamlarda oynayan en antipatik 5 çift hangisi” diye. İlk sırada Sinem Kobal ve annesi çıktı.

SİYAD’ın kabahati neydi?

Her yıl sezon geliyor, bir takım adamlar SİYAD’a sövmeye başlıyor. Yok kimsenin izlemediği filmleri seçiyorlar, yok büyük bütçeli filmleri görmezden geliyorlar, yok üç beş “entel” kendi kafasına göre takılıyor, yok halkın beğenisini hiçe sayıyorlar, yok kotla geliyorlar...
Ona alternatif Yeşilçam Ödülleri çıktı. Herkes süslenip püslenip hayatlarında bir kere de olsa kendilerini Hollywood yıldızı gibi hissetmek ümidiyle koşa koşa gidiyor. SİYAD ödüllerini sinema yazarları, Yeşilçam ödüllerini ise yapımcı, oyuncu, yönetmen, köşe yazarı, iş adamı neredeyse bütün sektör ve medya herkes seçiyor. Peki ne oluyor? Bakalım...
En iyi film “Çoğunluk.” En iyi ilk film “Çoğunluk.” En iyi senaryo “Çoğunluk.” En iyi genç yetenek Esme Madra (“Çoğunluk”), En iyi yönetmen Reha Erdem (“Cosmos”).
E, SİYAD’ın kabahati neydi çok bilmişler? Kot giymek mi? Ben eleştirenlerden olsam bir daha bu konuda ağzımı açmam valla.
Not: “Çoğunluk”u 23.334 kişi izledi. Bu onun değerini değiştirmiyor. Hak eden ödülünü alıyor.

Bunu kendime saklamadım!

Grubun adı Yuck. İngilizce’de“Böğğğ” gibi bir ünlem olduğunu söyleyeyim bu sözcüğün. Adı öğle ama kendi hiç “Böğğğ” değil.
Cajun Dance Party diye bir grup vardı. 2008’de yaptıkları albüm beğenilmeyince “Biz bu işi tadında bırakalım” deyip dağılmıştı. Şimdi iki eleman basçı Max Bloom ve gitarist Daniel Blumberg Yuck’ı kurdu. Dinleyince bir anda 90’lara ışınlandım. My Bloody Valentine dinliyormuş gibi oldum. Kendime saklayayım dedim beceremedim. Ne yapayım bizimkisi hizmet yarışı...