Önce bir bilgi vereyim. Doublemoon, yani Pozitif’in plak şirketi yeniden canlanma yolunda. Kataloğundan 10 albümü plak formatında bastı. Çok güzel bir gelişme olarak görüyorum. Bu vesileyle bir iki laf etmek isterim, zira konu sadece müzik/plak değil, bir kültür meselesi olarak bakmamız gerekir. Pozitif’in gelişimi ve macerası, İstanbul’un, dolayısıyla Türkiye’nin çağdaş kültürel iklimini anlamada çok önemli bir göstergedir.
H
Pozitif’in en bilinen markası, İstanbul’da ve Türkiye’de kültürel açıdan Türkiye’de çok önemli bir devir başlatan müzik kulübü ve konser salonu Babylon. Bugün her şeye rağmen canlı bir kültür sanat dünyası varsa bunun temelinde Babylon vardır.
Babylon’un yükselişine paralel, heyecan verici bir diğer kültür hizmeti daha vardı Mehmet ve Ahmet Uluğ’un. 1998 yılında, Babylon’un Asmalımescit’te açılmasından bir yıl önce kurulan Doublemoon. Babylon kadar popüler olmadı ama önemliydi.
Bir plak şirketi olan Doblemoon’un anlamı ve üretmeye giriştiği içerikler, o dönemin kültürel iklimini ve hevesini de yansıtıyor. Bu albümlere bakınca, o yıllarda geleceğe nasıl bakıyormuşuz onu görüyor insan.
Solange’ın yeni stüdyo albümü öncekilerden birkaç yönden farklı. Bir defa politik bir mesaj üzerine inşa edilmiş. Bu mesaj siyahların gördüğü sistematik ayrımcılıkla ilgili. Tarihte yaşamış oldukları, halen yaşadıkları ve muhtemelen yaşamaya devam edecekleri ayrımcılık. Her ülkenin kendi sistematik ezilenlerinin içinde bulunduğu durumlar (sözümüz meclislerden dışarı).
Evet, hayli yol katedildi ama Amerika’da ırkçılık yok olmuş bir şey değil. 20 yılda bir hortlamakta, kendini hatırlatmakta ve peşi sıra toplumsal hareketler yaratmakta. 70’lerde Black Power hareketiydi, 90’larda Rodney King protestolarıydı, 2010’larda Treyvon Martin protestoları.
Siyahların ortak gündemi
60’lardan bu yana uzunca bir süre siyah hakları açısından kazanımlardan söz edildi. Ama kazanımlar yetmiyor. Eşit olmak, zihinlerdeki bariyerleri kaldırmak neredeyse imkansız.
2012’de polis tarafından vurularak öldürülen siyah genç Treyvon Martin’in ardından başlayan ve sistematik devlet şiddetine karşı siyahları korumaya yönelik bilinç yaratmayı amaçlayan Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Önemlidir) hareketi bugün müzikte etkilerini giderek daha fazla gösteriyor. Siyah müziğin bu çerçevede ne kadar fazla protest şarkı
Harun Kolçak’ın “Çeyrek Asır” adlı albümünü dinliyordum. Yaşar’dan Bedük’e, İrem Derici’den Kubat’a, Aşkın Nur Yengi’den Işın Karaca’ya konuklarıyla şarkılarını yeniden yorumluyor Harun Kolçak. Albüm son dönemde Türkçe pop albümü kategorisinde karşıma çıkan en güzel en temiz, en net albüm.
Benim iflah olmaz bir Türk popu dinleyicisi olmadığım malum. Ama her Türk gibi benim de içimde bir yerlerde gizlenmiş bir popçu var illa ki. Böyle zamanlarda ortaya çıkıyor.
Laf olsun diye yapılmış düzenlemeler, efektler yok. Solistlerin Harun Kolçak ile yorumları bir yana, bu albümün Umut Kuzey ile birlikte prodüktörü ve müzik direktörü İskender Paydaş’ta bitmiş olay. Her şarkıyı ayrı ayrı ele alıp her birine uygun düşeceğine inandığı ayarları vermiş. Mesela “Gir Kanıma” bir kulüp şarkısı olarak gayet iyi. Bedük’ün downbeat electronica soul sularındaki “Sensiz Olmam”ı, Tuğba Yurt’un yer aldığı “Deli Et Beni”nin 80’ler synthesizer tonlarıyla zenginleşen dans sound’u zevkle dinleniyor. Yaşar’ın yer aldığı “Hak Etmedim Ayrılığı”, 90’ların klasik pop sound’unu hak ediyor, birkaç ince ayarla bu da yakışmış. “Müptelayım Sana”da (Umut Kuzey ile birlikte) Türkçe rock sound’u gayet güzel.
Kaliteli ve özenli
Geçenlerde bir Fransız kanalından, teniste dünya kupasına eş sayılan Davis Cup karşılaşmalarını izliyorum.
Hırvatistan’da gerçekleşen Hırvatistan (Coric) Fransa (Gasquet) mücadelesinin molalarında Hırvatistan tanıtımı yapılmakta.
Ama söz konusu olan bir reklam ya da cafcaflı prodüksiyonlu bir film değil.
Canlı yayında sunucu, o sırada karşılaşmayı izleyen Hırvatistan’ın Fransa kültür ataşesini yayına alıyor.
Ataşe hanımefendi akıcı Fransızcasıyla neden Fransızlar Hırvatistan’a daha çok gitmeli bunu anlatıyor.
Öte yandan, Hırvatistan’a dair turizm rakamları veriliyor.
4 milyon nüfuslu ülkeye 2015’te 15 milyon turist gitmiş.
Bu ülkenin gerçeği nedir sorusunun yanıtı herkese göre değişken midir? O halde bana göre şöyle: Biz siyasi ve yapısal olarak oradan oraya savrulan bir ülke olabiliriz ama çok derin, engin, binyıllardan süzülerek gelen bir kültürel birikimimiz, zenginliğimiz var. Bununla dünyada bambaşka bir yere sahibiz. Biz toplumca aslında bu birikim sayesinde var oluyoruz. Günlük siyasetin habire kılık değiştiren, laf değiştiren, doğru değiştiren, kutsal değiştiren dayatma gündemi sayesinde değil.
Bizim ülke olarak, toplum olarak dünyada bambaşka bir algımız var. Dünyaya bıraktığımız bambaşka izler var. Güzellikler var. Siyaset ne kadar olumsuz izler bıraktıysa kültürüyle, sanatıyla, edebiyatıyla bu coğrafyanın insanı o kadar güzellikler bırakmıştır.
Sanat tek umuttur
Siyaset kendini sıfırladıkça, insanları umutsuzluğa öfkeye, düşmanlığa sürükledikçe ve neticede tökezledikçe, savruldukça, çıkmaza girdikçe bu toprağın insanı güzellikler içinden sanatıyla, kültürüyle yeniden doğmuştur. Zalim vardır ama halk edebiyatı vardır, her şeyi kontrol etmek isteyen devlet aygıtı vardır ama karşısında protest kültür vardır, alternatif sanat vardır. Bu alternatif ifade bazen arabesk olur, bazen rock müzik,
- “Moth into The Flame” - Metallica: Metallica’nın yeni albümünün yayın tarihi 18 Kasım olarak belirlenmişti. Albümün adı “Hardwired... To Self-Destruct”. Albümden paylaşılan son şarkı “Moth into The Flame” oldu. İnternete bir performans videosuyla birlikte konan şarkıya bakacak olursak yeni albüm bomba ötesi olacak gibi. Şahane bir eski usul rock sound’u ve armonisi hakim. Her şey benim özlediğim tarzda.
- Never Ever - (Röyksopp ft. Susanne Sundfør): Röyksopp iki yıl önceki “Inevitable End” albümünün ardından ilk kez yeni bir şarkıyla dijital platformlarda boy gösterdi. Albüm ufukta yok, anlaşılan tek tek şarkılarla yürüyecek elemanlar zamanın modasına uyup. Solist Susanne Sundfor’a dikkatinizi çekelim.
- “People On The High Line” - New Order: 10 yıl aranın ardından geçen yıl “Music Complete”ı yayınlamıştı. Albümün birinci yılı şerefine bir klip çekti ekip. “People On The High Line” albümün modern sound’lu dans şarkılarından biri. Klipte breakdance figürleri havada uçuşuyor. İki dansçı Hakim Saber ve Stella McGowan’ın (B-Girl Lyra) şovunu izlemek lazım.
- “Utopian Façade” - John Carpenter: Korku janrına kendi damgasını vurmuş yönetmenlerden John Carpenter, oğlu Cody ve besteci
Bir Abdülhamid güzellemesidir gidiyor. Öve öve bitirilemiyor Abdülhamid. Her yere adını vermeye, hakkında sempozyumlar düzenlemeye, üniversitelerde programlar kürsüler açmaya başladık.
Denk geldi, geçenlerde Refik Halid Karay’ın “Memleket Yazıları” dizisini okumaya başladım. Bu seri İnkilap Kitabevi’nden yeni çıktı. Bir köşe yazarı ya da köşe fıkracısı olarak, bizim mesleğin eskileri gazetelerde neler yazıp çizmiş öğrenmeyi çok seviyorum. Bu konuda ne bulsam alıp okuyorum.
Karay 1889 doğumlu, 1876-1908 yılları arasındaki Abdülhamid dönemini bizzat yaşayan biri. Memleket Yazıları’nın 14. cildinde Abdülhamid devrinden günlük hayata dair yazılar var. Bu yazılar 1940’larda ve 50’lerde gazetelerde köşe yazısı olarak yayımlanmış.
Halk sefil. Fukaralıktan kırılıyor. Aç, ısınamıyor. Evler kışları buz gibi. İş yok. Verem yaygın. Buna karşılık Abdülhamid kendine itaat eden herkesi, bilgisine tecrübesine bakmadan paşa yapıyor. Vali yapıyor, emniyet müdürü yapıyor. Toprak veriyor, paraya boğuyor. Yapmayın etmeyin diyenleri de sürüyor. Halk her gün fakirleşirken, imparatorluk her gün toprak kaybederken, haklısınız efendim, büyüksünüz efendim diyen paşalara ağalara memleketin son kalan
Teknoloji, müzik dünyasını değiştirmeye devam ediyor. Son 15 yılda CD’nin çöküşü, kasetin yok oluşuna tanık olduk. Dijital albüm satışları önce fırladı sonra yerini stream’a bıraktı.
Albüm satın alma alışkanlığı gitti yerine şarkı bazlı müzik dinlemek geldi. Albümler gözden düştü, listeler ön plana çıktı.
Listelerin de bir adım ötesine geçildi, farklı temalarda müzik çalan dijital radyolar önem kazanmaya başladı. Ardından kişiye özel algoritmalar belirleyici olmaya başladı. Kişinin müzik zevkini en iyi şekilde tahmin etmek değerli oldu.
Bugün kendisi müzik keşfetmeye zaman bulamayan ya da zamanı olsa da bunu beceremeyen bir sürü insan Spotify’ın cuma günleri önerdiği kişiye özel yeni müzik listelerini bekliyor. Apple Music’in sunduğu radyo kanallarını dinliyor, önerilerini değerlendiriyor. İnsanların müzik dinleme zevkinde belirleyici olanlar artık bunlar.
Konser ekonomisi
Öte yandan müziğin finansman yapısı ve geleneksel ekonomik modeli de değişti. Plak şirketleri, radyolar, televizyonlar arasında oluşan ekonomi giderek internette faaliyet gösteren platformlara ve bunlara dair yan hizmetlere geçti. Konser ekonomisi başlı başına büyüdü ve ayrı bir ivme kazandı.
Son gelinen noktada