- Murat Abbas’ın çılgın bir projesi var. Zorlu’daki ofis katlarını yıkıp yeni bir düzenlemeyle daha verimli kullanarak tiyatro salonları oluşturacaklar bu sezon. Yeni salonları çocuk oyunları için kullanacakları bilgisi verildi.
-Zorlu PSM bünyesinde yeni bir müzik mekanı geliyor. Adı STUDIO. Biraz Salon, biraz Babylon işlevinde bir yer olacağı anlaşılıyor. 600 kişi kapasiteli bu mekan bir kulüp/konser salonu anlayışında olacakmış.
-Bu yıl Zorlu PSM’nin programında yeni bir caz festivali var. Çocuklar için klasik müzik ve opera gösterilerine daha fazla yer verilecek. Ayrıca bir Afrika hafta sonu gerçekleşecek, çöl blues ağırlıklı. Yani klasik programa yeni renkler getiriliyor.
-Yeni bir festival haberi: Mix Festival, Seslerarası Bir Deneyim, adındaki bu festival çok çeşitli disiplinlerdeki yerli isimleri ağırlıyor Zorlu PSM’de. Büyük Ev Ablukada, Baba Zula, Ceza gibi büyükler yanında irili ufaklı 30 kadar ekip izleyeceğiz. Hey! Douglas, Help! The Captain Trew Up, İdil Meşe & Da Poet, Kamufle, Ozbi, Ponza, Uluru, Mode XL not aldıklarım.
-Zorlu PSM’ye West Side Story geliyor, Mart 2017’de. Duyuralım.
-Babylon sezonu Kraak & Smaak ile açtı. Bu gece Selda Bağcan ve Boom Pam ile yeni sezon
CIP salonunda etrafıma bakıyorum. İnsanlarda bir gurur, bir mutluluk. Tabağına zeytin alan şu mavi şortlu beyefendinin yüzündeki dinginliğe bakın. Yakaları kalkık pembe tişörtünün iyimserliği yansımış yanaklarına. O elindeki maşayla beyaz peynir dilimlerini yoklarken, birkaç yüz metre ilerideki iç hatlar terminali kontuarında check-in sırası bekleyen sıradan vatandaşta bu iyimserliğin “i”si yok. Çünkü orası dış dünya. Burası CIP.
Çorbasını kaşıklayan şu hanımefendi, hemen arkasında gıcır gıcır yeşil elmasını dişleyen atletik yaşlı beyefendi, gazetelerini cappuccino eşliğinde okuyan şu beyaz yakalı bond çantalı bey, sıcak simit arasına peynir sokuşturan baba, anne ve iki kızları. Herkes çok gururlu, herkes asil. Bir tür başarmışlık hissi, hayatımızda her şey yerli yerinde duygusu...
***
Neden bayılıyoruz CIP salonuna? Neticede bir bekleme salonu değil mi? Değil. CIP salonu bir statü göstergesi: Ben özelim, daha iyi pozisyondayım, bunları hak ediyorum. İşim gücüm, halim vaktim yerinde, seçkin bir kulübün parçasıyım.
Böyle düşünüyor buradaki herkes. İşte bunun için bu kadar çok çalışıyoruz biz aslında, diye geçirmekteler içlerinden memnuniyetle. Bu piyanistsiz piyanonun
Gelecek hafta sonu programınızı şimdiden yapın. Kadıköy Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi bahçesinde Plak Günleri var. Biz buna aslında Kadıköy müzik camiasının İstanbullularla buluşması da diyebiliriz. Lise bahçesinde plakçısıyla, sanatçısıyla, müzikseveriyle buluşma. Plak kutularını karıştırma, muhabbet, yeme içme, Mete Avunduk ve Ozan Maral’ın DJ performansları. Murat Meriç, Cemal Ünlü, Güven Erkin Erkal, Murat Beşer ve benim de olduğum bir ekiple plak kültürünü, müzik dinleme alışkanlıklarını tartışma.
Konserler de var
Etkinlik elbette sadece laftan ibaret değil. Cenk Taner, Taner Öngür, Özge Fışkın, Cihan Mürtezaoğlu ve Nil İpek konserleri var. Bana kalırsa Kadıköy, tekrarı da muhakkak yapılacak şahane bir yerel festivale kavuşuyor. Sırf Kadıköylüleri değil, bütün şehri ilgilendiren bir hadise bu ve Kadıköy Belediyesi’nin desteğiyle düzenleniyor.
Kadıköy’ün İstanbul’un alternatif kültürü içinde hatırı sayılır bir yeri ve rolü var. Bugün pek çok konser salonu, bar ve kafeyi bünyesinde barındıran, irili ufaklı konserlerin, performansların yapıldığı Bahariye Moda ekseni yanında, iskeleden başlayarak Yeldeğirmeni’ne kadar artık müzik mağazaları, eski ve yeni plak dükkanları, sanat
Müziğe yapılan ilk doğrudan saldırı... Bu ifadeyi, Paris saldırılarının hemen ardından 14 Kasım 2015’te Bono kullanmıştı. U2 konseri başta pek çok konser iptal edilmişti ve Paris müzik açısından belki de dünyanın en riskli şehriydi o günlerde.
Terör pek çok şehirde pek çok mekanı vurdu, çok can yaktı ama ilk kez Paris’te bir konser doğrudan hedef alındı. 100’den fazla insan Müslüman teröristler tarafından canice öldürüldü.
Cihatçıların ve özellikle Vahabi terör örgütlerinin müzikten nefret ettiği biliniyor. Bu kişiler tarafından kontrol edilen bölgelerde Sahra Çölü’nden Suriye’ye müzikle ilgili akla hayale gelmeyecek cezalar, yasaklar görüldü. Ancak ilk kez bu boyutta bir katliam yaşandı.
O da Paris’te yaşandı.
Sorular, sorular...
Paris’te hatırı sayılır büyüklükte bir Müslüman toplum var. Cihatçı teröristler bu toplumun içinden en az Türkiye’deki kadar rahat terörist devşirebiliyor. İnsan kaynağı olarak Paris banliyölerinden faydalanıyorlar.
Olayların ardından yapılan araştırmaları ve açıklamaları takip eden sıradan bir okurun gözlemleyeceği şeyler bunlar. Peki neden hâlâ İstanbul için dünya kamuoyunda “Daha tehlikeli bir yer” deniyor?
Ülkeler başardıkları işleri, üstesinden geldikleri zorlukları hatırlamak için bayram kutlar.
***
4 Temmuz 1776 tarihini kutlar. Bağımsızlık bildirgesinin kabul edildiği tarih. Ülkelerinin kuruluşudur. Amerikan ulusu bu günü heyecanla kutlar.
Fransızlar 14 Temmuz 1789’u kutlar. Le Quatorze Julliet. Bastille ayaklanması. Bu tarihi olayı birleşmenin sembolü sayarlar. Devlet otoritesinin sembolü sayılan Bastille hapishanesinin halk tarafından ele geçirildiği gün. Bugünün modern Fransasının ve değerlerinin temelinin atıldığı tarih. Halkın, kralın devletini yendiği gün.
İtalya’da 2 Haziran Cumhuriyet Bayramı. Festa Della Repubblica. İtalyanların kurtuluş günü. Mussolini’yi desteklemiş kraliyetten kurtulup cumhuriyete geçişin kutlanması. 1946 yılında İtalyan halkının referandumla Faşist rejime son vermesi, Cumhuriyet’i seçmesi. Aynı zamanda Nazi işgaline karşı direnişin de taçlandırıldığı gün. 25 Nisan 1945 Kurtuluş Günü’nü de kutlar İtalyanlar. Nazi İşgali’nden kurtuluş.
Almanlar 3 Ekim’i kutluyor. 1990’daki birleşmenin yıldönümü. Faşist rejimin Almanya’yı sürüklediği felaketin en sembolik sonucuydu belki de ikiye bölünmek. Bu tarihi yıkım ve ayrılık 1990’da bitti, halk kucaklaştı.
Yedi adet harpsikord. Üç keman. Üç viola. İki çello. Bir viola da gamba. Bir lut. Bir çembalo. 52 kitap. Tüm zamanların en büyük bestecilerinden Bach’ın 65 yıllık yaşamından geriye kalan bütün mirası buydu. Enstrümanlar ve kitaplar.
1685’te doğan, 1750’de hayata veda eden Johann Sebastian Bach’ın hayatı bir-iki istisna dışında doğduğu kasaba olan Eisenach ile yakınlardaki yarım düzine kadar şehirde geçti. Doğup büyüdüğü, bugün modern Almanya’daki 16 eyaletten biri olan, Türingiya (Thüringen) eyaleti sınırlarından pek uzaklaşmadan mütevazı bir hayat yaşadı. Geriye kalanlar işte bunlar.
Elbette paha biçilemeyecek eserler bıraktı geriye ve asıl mirası müziktir ama Bach, döneminde dünyaca üne kavuşmuş, eserleri dört bir yandaki orkestralar ve müzisyenlerce icra edilen bir besteci değildi. Hayatında ilk kez bir gazetenin ön sayfasına 1747’de, ölümünden üç yıl önce Berlin’e II. Frederick’i ziyarete gittiğinde çıktı.
Kilisede memur
Hiçbir zaman varlıklı biri olmadı, girişimci olmadı, para pul peşinde koşmadı, ünlü olmadı. Mirasından da anlaşılıyor. Çello süitlerini yazarken bir yandan da “Yeni köprüye yakın arazi kapatalım ileride değerlenir” diye düşünmemiş belli ki. Ya da II. Frederick’e,
Broadway’in en ünlü bale gösterilerinden biri Türkiye’ye gelmekten vazgeçti çünkü 124 dansçı arasında yapılan oylamada “İstanbul çok tehlikeli, gitmeyelim” sonucu çıktı
New York’un mühim bale topluluklarından biri Türkiye’den aldığı daveti işte böyle reddediyor geçen sezon. “Gidelim mi gitmeyelim mi?” tartışması büyüyünce oylama yapılmış. Oylamada gitmeyelim sonucu çıkmış.
Bundan en fazla beş yıl önce İstanbul yükselen kültür sanat merkeziydi. Herkes 10 yıl içinde bu şehrin dünyanın en önemli kültür merkezlerinden biri olacağına kesin gözüyle bakıyordu. Turnelerin bir ayağı muhakkak İstanbul’dan geçirilmeye çalışılıyordu. Önemli gezici etkinlikler, festivaller İstanbul’a gelebilmek için yarışıyordu. Şimdi gelip gelmemek için oylama yapılıyor.
Geçen hafta Zorlu Center bünyesindeki Performans Sanatları Merkezi’nin (Zorlu PSM) yeni sezonunun tanıtıldığı, önceki sezonlara dair de bilgilerin verildiği toplantıya katıldım. Sevgili Murat Abbas buranın genel müdürü olduğundan bu yana atılım içindeydi PSM. Abbas bu yeni görevine dair bir nevi faaliyet raporu verdi ve elbette karşılaştıkları sorunlardan bahsetti.
405 bin bilet satıldı
İstanbul maalesef uluslararası eğlence sektöründe ve konser
Annem torun resmine bakacağım diye Facebook’ta ona yıllar önce kullanır diye açtığım hesabı aktive etti. İnsanlık için küçük, ailemiz için bu oldukça büyük adımın ardından, annem bununla da kalmadı massenger’ı keşfetti.
Babam geri kalır mı? Gizlice kardeşime telefon açıp onlara massanger’dan attığım resimlere nasıl bakacağını sormuş. İnternette Google Chrome’un nasıl açılacağından başlayarak uzun bir telefon macerası yaşamışlar. Adım adım Facebook massenger’daki resimlere ulaştığında çok duygulanmış. Bana “evlendiğinde ne kadar zayıfmışsın” dedi. Oraya attığım düğün resimlerine de üç yıl sonra ulaşmış oldular torun vesilesiyle.
Geçen gün kardeşimle, hiçbirimiz güvende değiliz, artık her yerdeler, diye konuşuyorduk ki şok şok şoklar ardı ardına geldi. Önce torun resimlerinin yeterli olmadığından bahsedip durdu babam. Ardından video istedi. Sizin telefon video çekmiyor mu, diye de lafı yapıştırdı. Onun da ardından videolardaki ışık kalitesini ya da planları beğenmemiş olacak, “daha hareketli” videolar istemeye başladı. Bununla da yetinmedi şu anda canlı bağlantı peşinde. Her gün arayıp Facetime yok mu sizde, yoksa internet bağlantınız mı yetersiz diye sorguya çekiyor.
Büyüklerim