ürkiye ile AB üyesi 15 ülke arasında 1996’da Gümrük Birliği anlaşması imzalandı. “Tam üyeliğe az kaldı hadi inşallah” havası pompalandı... Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe polis tarafından gözaltına alındı, iki gün sonra cesedi bulundu... İşadamı Özdemir Sabancı DHKP-C teröristleri tarafından işyerinde öldürüldü.
Trabzon-Soçi seferini yapan Avrasya feribotu 177 yolcu ve 55 mürettebatıyla Çeçen teröristlerce kaçırıldı. Bir yıl sonra hapisten kaçtılar. Sonra yakalandılar. Daha sonra tahliye edildiler. (Tahliye edilenlerden biri Swissotel baskını adıyla bilinen terör eylemini gerçekleştirecekti 2001’de).
TBMM genel kurulunda öğrenci harçlarına hayır yazılı pankart açan öğrenciler tutuklandı. Hapisten kaçmadılar tahliye edilmediler. 96 yıla mahkum oldular... Yaşar Kemal bölücülük yaptığı iddiasıyla yargılandığı davada 1 yıl 8 ay hapse mahkum oldu.
Yıl boyu Kuzey Irak’ta geniş çaplı operasyonlar yürütüldü. Terör örgütünün çökertilmesine çok az kaldığı vurgulandı... Taliban Afganistan’da yönetimi ele geçirdi.
Sessiz sedasız geldiler
Balıkesir’in Susurluk kasabası yakınlarında bir Mercedes bir kamyona girdi. Mercedes’in içinde polis müdürü Hüseyin Kocadağ, yıllardır aranan katliam
Karların içinden dondurma yiyerek gelen kadına “Çok pardon, Opel nerde acaba biliyor musunuz, Opel varmış burada” diye sordum en iyimser sesimle.
Dondur masıyla bir saniyeliğine vedalaşıp arabanın içinden nerdeyse beline kadar sarkmış olan bana baktı.
“Şu ilerde bakkal var, oraya sorun” dedi. İlerideki bakkalı görüyormuş gibi kafamı çevirdim.
Bir adres daha kaç başka adres üzerinden tarif edilebilir ki diye düşündüm. Sorarak her şeyi daha da karmaşık hale getirdiğim için kendime kızdım. Bu karda kıyamette elimde olmadan bir belirsizlik girdabına doğru çekiliyordum.
Umutsuzca camı kapadım. Hava kararıyordu ve artık sadece Opel’i değil, “şu ilerideki bakkal”ı da bulmam gerekiyordu. Üstelik bakalım bakkal sorumun yanıtını bilecek miydi? Yoksa o da beni “az ilerideki” bir manava, dürümcüye, kuruyemişçiye ya da taksi durağına mı yönlendirecekti? “Şu ileride” acaba kaç metreydi, yolda göbek falan var mıydı, ışıklardan sağa sola sapılacak mıydı?
Oduncuya gidiyorum değerli okurlar. Odun almam lazım.
***
Yılbaşından önceki gün evde elektrik gitti. Geldi. Gitti. Geldi. Gitti... Gelmedi. Sabaha kadar gelmedi. Ufaklığa süt ısıtmak lazım. Doğal gaz yok. Elektrik yok. Termosu kaptım köşedeki kafeye koş
Rock ve metal müzik dinleyen, tek derdi iyi müzik olan, kendi halinde, kimseye zararı olmayan gençleri şeytana tapmakla suçlayan bir basın ve bir dil vardı. Her gün, yok kedi kestiler, yok ayin yaptılar... Bir sürü palavra, haber diye servis edilir, millet de okuyup inanırdı.
Anne-babaların en büyük korkusu çocuklarının bir gün satanist olmasıydı. Gençleri ele geçiren sinsi bir illet gibi anlatılırdı.
Bugün şaka gibi gelebilir ama bana çok sonraları bile “Çocuğum bunları dinliyor, acaba satanist mi?” diye mesajlar, mektuplar geliyordu. Siyah tişörtlü, uzun saçlı herkese potansiyel tehlike olarak bakılırdı.
Satanistle röportaj yapanlar, satanistlerin inine girenler... Sanırsınız ortalık satanistten geçilmiyor, satanistler her gün terör estiriyor.
Gün geçmezdi ki bir satanist haberi ağızlar sulana sulana, ballandırıla ballandırıla muhtelif korku filmlerinden görüntüler montajlanarak verilmesin.
Kimseye zarar vermiyor
Rock ve metal dinleyen gençler büyüdü, işadamı oldu, sanatçı oldu, mimar / mühendis oldu, doktor oldu. Çoluk çocuğa karıştılar. Memlekete hizmet ediyorlar.
İnternette müzik paylaşımı çağının başından beri hep şu öngörüldü: Artık herkesi memnun edebilecek dev starların yer aldığı dünyanın sonuna geldik. Bundan sonra yeni Michael Jackson’lar, Madonna’lar, Metallica’lar zor.
İşte galiba bugün bu gerçeğin altını, ABD’de düzenlenen ve en büyük açık hava festivallerinden olan Coachella’nın 2017 yılı sanatçı kadrosu çiziyor.
Nisanda düzenlenmesi bakımından takvimin ilk etkinliklerinden olan ve bu yüzden line-up’ını erken açıklayan Coachella’nın sanatçı listesine bir bakalım. Radiohead, Beyoncé, Kendrick Lamar, üç günün her birinin assolistleri. Afişte hemen altlarındaki ikinci sırada, daha küçük puntolu isimlere bakıyorum. Bon Iver, The xx, Travis Scott, DJ Snake, Father John Misty, Empire of The Sun, Mac DeMarco, Nicolas Jaar, Lorde. Bir satır aşağısında daha da butik isimler.
Butik bir kadro
Bu çapta bir festival için oldukça butik bir kadro. Üstelik sahne performansı açısından da hayli mütevazı bir kadro. The xx’i izledim. İyiler hoşlar ama ama çok uzun süre yüz binlerce kişinin bulunduğu bir alanı yönetecek ekip değiller.
Bon Iver, Father John Misty, Mac DeMarco... Birincisi son albümünden tek bir şarkı çalsın, bütün festival şarkı bitmeden b
“Günaydın, güzel bir gece” dedi yanımdaki.
“İyi geceler” diye yanıt geldi ileriden.
Hâlâ mizah duygusunu kaybetmemiş insanlar olması ne güzel diye düşündüm. “Günaydın” dedim.
Sanki işe gitmeden önce bir kahve almaya çalışmıyoruz da, çapaklı gözlerimizle sabahın köründe Sabiha Gökçen’e yetişeceğiz.
Ucuz biletten değilse neden bu olağanüstü durum hali.
Ayrıca herkes uyuyor.
Bir millet ‘uyanamıyor’ değerli okurlar. Bir millet ayakta uyuyor.
Çünkü sabahlar kaldırıldı. Çünkü hâlâ güneş doğmadı. Güneş 08.23’te doğacak.
“Sexual Healing” - Marvin Gaye: Sağlıklı cinsellik -her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa- çok önemli. İnsanlığın geleceği buna bağlı değerli okurlar. Yılın ilk gününde sağlıklı hissedenlere, yataktan yanakları pembe pembe kalkıp buzdolabına koşanlara gelsin.
“Breakfast” - Aaron Taylor: Bir gece önce ne yemiş ne içmiş, kaçta yatmış olursa olsun sabah iyi uyananlar vardır. İşte onlar için bu şarkı. Akşamdan kalma olmadan akşamdan kalanların kahve ve yumurta kokusuyla dinlemesi gereken bir şarkımız.
“Brutally” - Suki Waterhouse: “O son mesajı atmayaydık iyiydi” şarkısı. Suki ablamızın müsekkin yerine geçen sesi bütün toksinlere atmaya yardımcı. Pırıl pırıl yapar, bütün suçluluk duygusunu bünyeden söker alır. Detoks gibi şarkı.
“Highway to Hell” - AC/DC: Bence tüm zamanların en iyi çivi çiviyi söker şarkısı. Yorgunum, bitkinim, “Kafam kazan gibi abi” falan bunlar da ne demek oluyor, sayın okurlar. En güzel çare toptan ve ısrarla gerçekleri yok saymak. Sonsuza kadar ret ve inkar gibi güzeli var mı? Hemen “Highway To Hell”i bul, play’e bas. İnanmak işin yarısı. Baş ağrısı teğet geçsin.
“How Does It Make You Feel” - Air: “Yatağımdan kalkamıyorum, ben birkaç gün burada yaşarım artık, neyse ki
Neden büyük bir sanatçı öldüğünde herkes gençliğim de gençliğim demeye başlıyor? Neden bir sanatçıyı (siz bu yazıda müzisyen / şarkıcı / star diye okuyun) eserleri, hayatı ve yaptıklarıyla bütün bir şekilde hatırlamak yerine “Biz lisedeyken” diye başlayan cümleler kuruyoruz? Neden sanatçıya değil de kendimize odaklanıyoruz?
İnsanoğlu böyle işte, benciliz hepimiz. Tamam biliyoruz da kardeşim, haksız mıyız yani? Müziğin hiç mi “kabahati” yok? Neden böyle, neden şöyle?
Çünkü müzik sadece “Bu şarkı çok iyi abi” gibi bir şey değil. Müzik sizinle yaşar, sizinle büyür, sizinle güler, sizinle ağlar.
Müzik dinlemek “Bu albümün ikinci şarkısındaki soloya hastayım” gibi bir şey de değil. O solo eminim harikadır ama senin hayatında bir yeri yoksa o solo kuru bir teknik şovdan başka nedir ki? Soloyu solo yapan senin yaşadıkların.
Çünkü müzik “Sanatçı dördüncü albümünden itibaren olgunluk dönemi eserleri vermeye başladı” şeklinde anlatılacak bir şey değil. Olgunluk dönemi diye bakmam ki ben ona. “Festivale gitmiştik, şunu çalmıştı, çimlere oturup öpüşmüştük” diye hatırlarım ben onun olgunluk albümünü. Bunu yaşamayan biri, beğenir belki ama o şarkıya benim gibi bakabilir mi?
Kalbimizle hatırlarız
M
Yan masada, gözleri uzaklara dalıp gitmiş Atatürk resminin altında beş kadın kafa kafaya sohbette. Genç olanı hararetle anlatıyor, diğerleri öne doğru uzanmış dikkatle dinliyor.
Sigara içilse birer de sigara olacak masada ama yok. Onun yerine rakı var, patlıcan salata, roka domates, beyaz peynir, barbunya pilaki, karides güveç var.
Evet, aşırı meraklı komşu gibiyim, farkındayım.
Ama bir: Anında fotoğrafı çekerim ben değerli okurlar. Elimde değil. Bir saniyede şipşak.
İki: Elindeki kadeh kadar olmasa da şu köşede duran kızarmış ekmekler kadar yakınım konuşmacıya. Ne yapayım masalar sıkışık.
Avustralya. Daha genç olan Avustralya’ya gidiyor. Formları nasıl doldurduğunu, nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlatıyor.
İlk yıl gelemezmiş, yol çok uzak ve pahalı ama ikinci yıl kesin görüşüyorlar. Belki onlar da gelir ziyarete.
Aslında Kanada da kolay kabul ediyor ama Avustralya daha uygun. “Kanada çok soğuk abi...” diyorlar hep bir ağızdan.