Bizde hâlâ “azınlığın ilgilendiği zengin sporu” olarak algılansa da tenis dünyada futbol ve basketboldan sonra en yaygın üçüncü spor dalı.
Zengin, seçkin, entel şu bu diye aşağılanan kitlelerden uzak tutulan bütün güzel şeyler gibi tenis de aslında insanımızın yakından tanısa çok seveceği bir şey.
Spor bürokrasisi ve kurumları en büyük kaymağın futbolda olduğunu gördüklerinden, siyasetin de bu hazır tezgâhı kullanmak işine geldiğinden, geri kalan sporların gelişmesini önemsenmez.
Yoksa fakir zengin alakası yok, en çok tenisçi eski Doğu bloku ülkelerinden çıkıyor. Hiçbiri bizden zengin değil.
Tenis bireysel bir spor. Teknik, dayanıklılık, güç ve hız önemli, hava ve saha şartları çok önemli. Ama asıl strateji önemli. Seyirci faktörü önemli. Takım oyunu değil. Oyun içinde yorulduğunda performansın düştüğünde kaytaramıyorsun, numara yapamıyorsun, beleşçilik, gizli saklı yok. Her şey apaçık ortada.
Bazen tam bir psikolojik savaş, bir sinir harbi tenis. Varlığının her yönüyle ve tek başına sahadasın. Rakibin filenin öteki tarafında ama göğüs göğüse savaşıyorsun. Sanki iki gladyatör arenada ellerinde baltalarla çıkmış izlenimi veriyor zaman zaman tenis. Bu yönüyle ilkel bir ruhu da var. Ama
Orhan Veli “Hava bedava, bulut bedava, peynir ekmek değil ama acı su bedava” demişti. Bulutsuzluk Özlemi yıllar sonra “Hava bedava, su pet şişelerde” olarak durumu güncelledi.
Bugün hava henüz bedava ama Orhan Veli’nin şiirindeki neredeyse her şey, dere tepe dahil satıldı, havaalanına beş dakika uzaklıkta lüks site oldu ve artık hepsi parayla.
Ancak bu kadar paralı şeye hemen alışan biz müziği hâlâ bedava bir şey olarak görüyor ve Spotify’a gelen zammın ardından, tepkilerden anladığım kadarıyla, ayda 10 lira yerine artık ayda 14 lira vererek limitsiz müzik dinlemeyi dünyanın sonu olarak görüyoruz. Evet, Spotify şubat itibarıyla aylık premium üyelik fiyatını 9.99 liradan 13.99 liraya çıkarıyor. Bu dolara endeksli bir ayarlama ve İngiltere ve Hindistan’la eş zamanlı olarak yapılıyor.
Yanlış anlaşılmasın, ne güzel zam yaptılar diyecek halim yok. Zar zor geçinen dar gelirli halkımızı da neden Spotify üyesi değilsiniz, haydi Apple Music’e üye olsanıza diye üçüncü dünya dertleriyle darlayacak değilim. Milletin işi derdi başından aşkın, biliyorum.
Konu müzik olunca...
Benim lafım her şeye bir güzel para ödeyip iş müziğe gelince yan çizenlere tatlı sert bir serzeniş olarak algılansın. Ayrıca,
Bana “Hep aynı şeyleri giyiyorum, 20 yılda bir trend oluyorum” diyen bir aile büyüğümün kulaklarını çınlatarak lafa gireyim ve hemen sadede geleyim. Haber geldi, kaset satışları ABD’de geçen yıla oranla yüzde 73 artmış. Toplam 129 bin adet kaset satılmış ABD’de.
Yani kaset geri dönüyor, kaset yeniden trend oluyor diyenlerin sesi şu ara daha bir gür çıkıyor. Şaşmamak lazım. Türkiye’de olmayan ama yurt dışına gidenlerin pek sevdiği, ortalama zevke hitap eden giyim perakende zinciri Urban Outfitters mağazasını bilenler, bu mağazada bir süre önce kaset (ve walkman) satılmaya başladığını da hatırlayacaklar.
Yükselen bir format
Neden bunu söylüyorum çünkü plaktaki geri dönüşün habercisi de biraz bu mağazalar olmuştu.
ABD’de ve dünyada 400 kadar mağazası bulunan Urban Outfitters, girişe hip bir şıklık ve vizyonerlik yaparak plak reyonu koymuş, burada satışlara başlayınca bir anda en büyük plak perakendecisi dahi olmuştu.
Bugün plak satışlarındaki artış artık elbette bu mağazayı çoktan aştı. Plağa olan ilginin geçici olmayacağı anlaşıldı. Record Store Day gibi küçük ölçekte ama ısrarlı çabalar meyvesini verdi; bugün eski ve yeni hayli geniş ve büyümeye açık bir plak piyasası var.
Pek çok
“Blues, caz, rock&roll, rock, metal, rap gibi türlerin araştırılması ve poster, fotoğraf, resim, afiş, dergi, ses ve görüntü kayıtlarıyla sunum yapılması.”
Yeni hazırlanan Milli Eğitim Bakanlığı Taslak Öğretim Programı’nda yani yeni 2017 taslak müfredatta var.
“Bing Crosby, Elvis Presley, The Beatles, Joan Baez, Rolling Stones, Bob Dylan, Pink Floyd, Eric Clapton, Madonna, Michael Jackson gibi müzisyenler ve eserleri tanıtılır.”
Bu da müfredattan.
“Ülkemizdeki güncel popüler müziğin gelişim süreci tanıtılır. Kanto, Anadolu rock, aranjman, tango, hafif müzik, Türk pop müziği, arabesk vb. müzik türlerinden eserler dinler. Barış Manço, Moğollar, Erkin Koray ve Sezen Aksu gibi sanatçılardan özgün eserler dinlenir.”
Müfredattan devam.
“Cumhuriyetin ilanından sonra açılan müzik kurumları tanıtılır. Atatürk tarafından açılan Musiki Muallim Mektebi, Ankara Devlet Konservatuvarı, orkestralar, opera ve bale kurumlarının araştırılması; fotoğraf, resim, afiş, dergi, ses ve görüntü kayıtlarından yararlanılarak sunulması sağlanır.”
Müfredattan çağdaş ve klasik eserler.
Edward Newett “İki temel aşama var” diyor. Kendisi Spotify’ın baş yazılım mühendisi. “Birincisi, Spotify’da kullanıcılarımızın kişisel çalma listelerinden gelen bütün datayı inceliyor, buradan Spotify hakkında edindiğimiz bütün bilgiyi ve ilişkileri modelliyoruz. İkinci aşamada tek tek her kullanıcımızın kişisel davranışını inceliyor ve modelliyoruz. Temel dinleme alışkanlıkları, zevkler, Spotify’da takip edilen listeler, takip edilen sanatçılar.”
Elbette hangi şarkıların hangi sıklıkta dinlendiği, hangi şarkıları hangi bölümlerinde dinlemeyi bıraktığımız gibi veriler de var işin detayında.
“Bu iki unsuru bir araya getiriyor ve her pazartesi, hoşuna gideceğinizi düşündüğümüz ama büyük ihtimalle henüz dinlememiş olduğunuz şarkıları öneriyoruz. Yaptığımız iş, sizi anlamak ve davranışınızı taklit etmek” diye anlatıyor Newett, Wired dergisine. Şu meşhur Discover Weekly listelerinden bahsediyor.
Heyecanla bekleniyor
Spotify’da iki milyar çalma listesi bulunuyor. Bu listelerden her kullanıcının kişisel alışkanlıkları takip edilebiliyor.
Bugün çevremde, konuştuğum birçok insan Discover Weekly listelerini heyecanla beklediğini anlatıyor. Çünkü tavsiyeler çok isabetli bulunuyor. İnsanların
Kuzey Britanya’nın kömür kasabalarından Barnsley’de doğan Andy Cato bir caz müzisyeninin oğlu. Çocuk yaşta piyano ve trombon çalmaya başlamış. Trombon çalamayacak kadar küçük olduğu için babası ona özel kısa saplı bir tane yapmış. Başlarda piyanosuyla blues çalıyormuş. Babasının bir arkadaşının bilardo salonunda DJ’ik yaparak şimdiki kariyerine başladığını anlatıyor.
Andy Cato’yu ismen tanımazsınız belki. Ama Groove Armada’yı sanırım herkes tanır. Cato, Tom Findlay ile birlikte kurdukları Groove Armada ile dünyanın en büyük dans hitlerine imza attı. Dev konserler verdi, turneler yaptı. Londra, New York, Los Angeles, Miami, Ibiza, Tokyo gibi metropollerin dans pistlerini ele geçirdi. Milyonlarca albüm sattı. Sanırım bu alanda elde edilebilecek başarıların hepsini elde ettiler.
Sekiz yıl önce Cato ailesiyle (karısı, 12 yaşındaki kızı ve 9 yaşındaki oğluyla birlikte) Fransa’ya taşındı. Paris’e değil, ülkenin Batı tarafında bir kasabaya. Onların tabiriyle hiçliğin ortasında bir yere. Burada bir çiftlik satın aldı. Sebze yetiştiriyor. Atları var. Mütevazı bir köy evinde yaşıyor. Uzakta karlı zirveleri görünen Pireneler’in eteklerinde, kışları eksi 17’lere kadar düşen sıcaklıklar ve donan
İnsanlar keçi izliyor. Canlı Keçi TV var. Ağıldan naklen.
Yayın programı: Otlama, çalı kemirme, geviş, uyku.
Güvercin TV var. Kedi, köpek zaten var. Yabani hayvanlar var: Kartal, rakun, kunduz.
Soyu tükenen var: Panda.
Su altı canlıları da televizyon yıldızı olmuş. Denizanası TV var. Vancouver akvaryumundan canlı yayın hem de.
Bir aşağı bir yukarı kendini kas, bırak, kas, bırak. Bir süre sonra öylesine tatlı bir uyku bastırıyor ki.
Sanki 07.15 vapurundasın, yanmış margarin kokusu ve yoğunlaşmış insan nefesiyle kafan önüne düşüveriyor.
Canlı kunduz TV var. Ayı TV var. Kaplan, fil, denizineği izlenebilen kanal var ayrı ayrı. Normal inek zaten izlenebiliyor.
Yıl 2011. O dönemin TRT Genel Müdürü, RTÜK tarafından yaptırılan bir araştırmayla caz ve klasik müzik yayınlarının dinlenmediğinin tespit edildiğini, bu nedenle bu türde yayın yapan Radyo 3’ün 80 adet vericisinin başka radyo kanallarına dönüştürüldüğünü açıklamıştı.
TRT’nin temel aldığı, 1-15 Aralık 2009 arasında yayımlanan “Radyo Dinleme Eğilimleri-2” başlıklı araştırmaya göre nüfusun yüzde 96.2’si caz müziğini, yüzde 92.3’ü klasik müziği, yüzde 82.2’si yabancı rock müziğini dinlemiyordu.
Azınlık kaç kişi?
TRT işte bu araştırmaya dayanarak 2009-2011 arasında yaklaşık 80 adet Radyo 3 vericisini yeni açılan TRT-Türkü, TRT-Nağme, TRT-Radyo Haber ve Kürtçe yayın yapan TRT Radyo-6 kanallarını yayınlayacak şekilde tanzim etti. (Kaynak, Milliyet, 11 Kasım 2011).
Yani TRT bu araştırmaya bakıp inceledikten sonra kim ne dinliyor değil, kim ne dinlemiyor ona bakmış, sayıca daha az insan tarafından dinleniyorsa hiç dinlenmesin diye düşünmüştü.
Sayıca azınlıktaysak eğer, istediğimiz müziği de dinleyemiyoruz. Ya çoğunluğun müziğini dinleyeceğiz ya da dinlemeyeceğiz.
Özel sektörde dijital platformlar var, internet var. Burada isteyen istediğini dinliyor. Fiilen durum bu. Ama eğer bir kamu hizmetinden