Karların içinden dondurma yiyerek gelen kadına “Çok pardon, Opel nerde acaba biliyor musunuz, Opel varmış burada” diye sordum en iyimser sesimle.
Dondur masıyla bir saniyeliğine vedalaşıp arabanın içinden nerdeyse beline kadar sarkmış olan bana baktı.
“Şu ilerde bakkal var, oraya sorun” dedi. İlerideki bakkalı görüyormuş gibi kafamı çevirdim.
Bir adres daha kaç başka adres üzerinden tarif edilebilir ki diye düşündüm. Sorarak her şeyi daha da karmaşık hale getirdiğim için kendime kızdım. Bu karda kıyamette elimde olmadan bir belirsizlik girdabına doğru çekiliyordum.
Umutsuzca camı kapadım. Hava kararıyordu ve artık sadece Opel’i değil, “şu ilerideki bakkal”ı da bulmam gerekiyordu. Üstelik bakalım bakkal sorumun yanıtını bilecek miydi? Yoksa o da beni “az ilerideki” bir manava, dürümcüye, kuruyemişçiye ya da taksi durağına mı yönlendirecekti? “Şu ileride” acaba kaç metreydi, yolda göbek falan var mıydı, ışıklardan sağa sola sapılacak mıydı?
Oduncuya gidiyorum değerli okurlar. Odun almam lazım.
***
Yılbaşından önceki gün evde elektrik gitti. Geldi. Gitti. Geldi. Gitti... Gelmedi. Sabaha kadar gelmedi. Ufaklığa süt ısıtmak lazım. Doğal gaz yok. Elektrik yok. Termosu kaptım köşedeki kafeye koştum. Kimsenin üstüne basmamaya çalışarak kalabalığın içinde dirseklerimle yol açtım, kasaya ulaştım. Kabı kaynar suyla doldurttum. Sütü güç bela ısıttık verdik. Ama ev soğuk. Yakacak bir şey de yok. Sonra battaniye üzerine battaniye, uyuduk.
Ertesi sabah bu işi kökünden halletmeye karar verdim. Artık elektrik kesintisiyle yaşamayı öğrenmemiz lazım dedim, ben bu büyük oyunu bozarım dedim.
Kadıköy’e indim. Piknik tüp aldım. Gaz lambası aldım. Fenere pil aldım. Elektrik gaz gitse de çocuğun sütünü ısıtabilmem, bir çay çorba kaynatabilmem lazım benim evde.
Tek eksiğim odun artık.
***
Tamirci uğraştığı tampondan kafayı kaldırdı “Oduncu mu, ilerde Opel’in yanından girince” dedi. “Sağ olasın” dedim. Her şeyi anlamış gibi kendimden emin arabayı ileriye doğru sürdüm. Gene kayboldum.
İşte dondurma yiyen kadını o sırada gördüm değerli okurlar. Sizi daha fazla detaylara boğmayayım. Karda dondurma yiyen kadının tarif ettiği az ilerideki bakkalı umutsuzca ararken Opel’in sarı tabelasını gördüm. Bakkal ararken Opel’i bulmuştum işte. Sinyal bile vermeden direksiyonu kırdım, dik yokuştan kaya kaya indim.
Bir varilin içinde, A Takımı’ndaki Savaş Ay gibi bir şeyler yakan bir grup adamın hangisi oduncu diye düşünürken, oduncu kulübeden çıktı. Sigarasını yere attı, yamulmuş plastik terliğinden görünen çorapsız parmaklarıyla kara basarak bana baktı.
“Odun alacağım” dedim. “İncelerden ve kurulardan olsun, ne olur” diye yalvaracaktım ki elime bir çuval tutuşturdu, doldur dedi.
Kuru odun bulmam lazım, bunlar ıslak, hah bunlar kuru. Bunlar ince. Ama bunlar daha da ince. Şu kütüklerden de alayım ateşi tutar. Çuval doldu bir çuval daha mı alsam...
Gerisini hatırlamıyorum. Oduncuya parasını nasıl verdim, indiğim yokuştan patinaj çeke çeke nasıl çıktım, Kadıköy’ün göbeğindeki bu Anadolu köyünden rıhtıma, oradan eve nasıl geldim bilmiyorum.
Uzun lafın kısası, ben 2017’ye hazırım değerli okurlar. Şimdi onlar düşünsün.