Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yıl 2011. O dönemin TRT Genel Müdürü, RTÜK tarafından yaptırılan bir araştırmayla caz ve klasik müzik yayınlarının dinlenmediğinin tespit edildiğini, bu nedenle bu türde yayın yapan Radyo 3’ün 80 adet vericisinin başka radyo kanallarına dönüştürüldüğünü açıklamıştı.

Kamu yayıncılığı böyle olmamalı

TRT’nin temel aldığı, 1-15 Aralık 2009 arasında yayımlanan “Radyo Dinleme Eğilimleri-2” başlıklı araştırmaya göre nüfusun yüzde 96.2’si caz müziğini, yüzde 92.3’ü klasik müziği, yüzde 82.2’si yabancı rock müziğini dinlemiyordu.

Azınlık kaç kişi?

Haberin Devamı

TRT işte bu araştırmaya dayanarak 2009-2011 arasında yaklaşık 80 adet Radyo 3 vericisini yeni açılan TRT-Türkü, TRT-Nağme, TRT-Radyo Haber ve Kürtçe yayın yapan TRT Radyo-6 kanallarını yayınlayacak şekilde tanzim etti. (Kaynak, Milliyet, 11 Kasım 2011).

Yani TRT bu araştırmaya bakıp inceledikten sonra kim ne dinliyor değil, kim ne dinlemiyor ona bakmış, sayıca daha az insan tarafından dinleniyorsa hiç dinlenmesin diye düşünmüştü.

Sayıca azınlıktaysak eğer, istediğimiz müziği de dinleyemiyoruz. Ya çoğunluğun müziğini dinleyeceğiz ya da dinlemeyeceğiz.

Özel sektörde dijital platformlar var, internet var. Burada isteyen istediğini dinliyor. Fiilen durum bu. Ama eğer bir kamu hizmetinden söz ediyorsak bu imkanları olmayan kişiler, internete girmeden de sevdikleri müzikleri dinlemeliler.

TRT’nin açıklamalarıyla ortaya çıkan kamu yayıncılığı anlayışı sorunlu. Üstelik “azınlık” bakın kaç kişi, onu da burada anlamaya çalışalım. Ben bu köşede 19 Kasım 2011 tarihinde TRT’nin yapmadığını yapmayı deneyip, verilere tersten bakmayı önermiştim. Yani kim ne dinlemiyor değil, kim ne dinliyor ona bakalım mı?

“Dinlenmeyen müziklerden cazı nüfusun yüzde 5.8’i dinliyor. 4 milyon 224 bin 565 kişi eder. Klasik Batı müziği dinleyenlerin oranı yüzde 7.7; 5 milyon 608 bin 474 kişi.

Nüfusun yüzde 18.8’i yabancı rock dinliyor. 13 milyon 693 bin 419 kişi...”

Yani TRT bu kadar milyon insanı hiçe saydı o gün. Bugün altı yıl sonra durum daha da vahim. Artık bir tane programa dahi yer yok ki TRT’nin “Vivace” adlı klasik müzik programı geçen hafta yayından kalktı.

Haberin Devamı

Yazık oluyor

“Çoğunluk değilsen sana hizmet etmiyoruz. Herkes aynı müziği dinleyecek ve herkes bizim dinlediğimiz müziği dinleyecek” anlamında bir tasarruftur.

20 yıl önce bir kültür bakanı “Toplumun geniş kesimleri Kırkpınar güreşlerini seviyor. Opera ve bale için aynı şeyi söylemek mümkün değil” demişti.

O zamandan beri adım adım işte bu noktaya gelindi. Perşembe sabahları bir buçuk saat süren bir klasik müzik programına bile tahammül yok artık

Ülkemize, çok sesliliğimize, çok renkliliğimize, yılların kültürel birikimine, iyi yetişmiş pırıl pırıl insanlara çok yazık oluyor.

Kamu yayıncılığı böyle olmamalı

Şu ara dinlemeniz gereken 5 şarkı

“Got To Know Ya” - NAO: Son dönemin “geri vokalden sahne önüne en iyi çıkış yapan sanatçısı” (eğer böyle bir kategori varsa), Doğu Londralı Nao Jessica Joshua olabilir. Bir dönem Jarvis Cocker’ın vokalisti funk’ın geleceği işte budur dedirtti.

“Roses” - ABRA: 80’ler sonunda dans pistlerinde ne çalıyorsa alın, üzerine doğal olarak biraz R&B ekleyin, biraz karanlık bas synthe’ler. Yeni indie soul kadını ABRA’nın şarkısı işte böyle bir şey.

Haberin Devamı

“Treat Me Like A Fire” - LION BABE: New York çıkışlı soul ikilisinin “Begin” adlı ilk albümünden güzel vokaller, catchy melodilerle dolu bu şarkı diğerlerinden bir adım önde ilk dinleyişte.

“Rain or Shine” - Young Fathers: “Trainspotting II”ye dair ayrıntılar gün geçtikçe belirginleşiyor. Filmde yer alacağı açıklanan şarkılar arasındaki iki Young Fathers şarkısından 2015 tarihli gayet tribal bir eser. Yakışır.

“Pretty Gardens” - Roisin Murphy: Murphy’nin 2016 tarihli son albümünden gayet pyschedelic bir avant-pop şarkı denemesi. Deneme kesinlikle başarılı olmuştur.

Pazar albümü

“Rara Avis” - Similarobjects

Jorge Juan B. Wieneke (aka Similarobjects) Manila’da doğup büyümüş bir müzisyen. Filipinler kökenli indie label Deeper Manila’nın sanatçılarından biriyken dikkat çekip 2011’de biraz daha büyük bir indie label olan Singapur kökenli Darker Then Wax’a imza attı. Buradaki son uzunçalar albümü lo-fi, downtempo, breakbeat’e odaklanıyor. Zaten elemanın sevdiği ve önceki çalışmalarında hayli gezindiği sular. Etkileyici “Azure Dreaming” albümdeki anlayışın manifestosu niteliğinde. Sanatçı Manila çıkışlı lokal beat oluşumu The Buwan Buwan Collective’in kurucularından biri aynı zamanda.