Bugün sizi müzisyen ve prodüktör Harun İyicil (Baker Aaron) ile tanıştırmak istiyorum. R&B, hip hop, soul dinleyen birinin “Prelusion” adlı EP’ye kayıtsız kalması zor
Baker Aaron’ı duymamışsınızdır. Ben de bir süre önce bu köşede çalışmalarına yer verdiğim müzisyen ve prodüktör Kerem Akdağ sayesinde tanıştım bu isimle. “Prelusion” adlı bir EP’si yayınlayınca iki çift laf etmek şart oldu. Baker Aaron yani Harun İyicil, Kerem Akdağ gibi soul, R&B, hip hop tarzlarının bir araya geçtiği bir zeminde kendine has müzikler üretmeye çalışıyor. Dünyanın farklı şehirlerindeki sanatçılarla işbirliği yapıyor. Onları stüdyosuna alıyor ve onlarla kayıtlar yapıyor.
İyicil, müziğe ilgi duyan, içinde müzisyenler de bulunan bir ailede yetiştiğini anlattı. Küçük yaşta orga ilgi duyduğu görülünce derhal klasik piyano dersleri almasına karar verilmiş. Müziğe ilk ciddi adımının bu olduğunu düşünüyor. Daha sonra Kadıköy Anadolu Lisesi’nde pek çok arkadaşıyla birlikte rock’a ilgi duymaya başlamış. “Bu dönemde bulabildiğim her türlü gitar, bas gitar ve davulla epey zaman geçirdim ve amatör gruplarla sahne aldım. Lisenin sonlarına doğru ilgim kulak dolgunluğumun da epey olduğu, caz, funk ve soul’a doğru kaydı.”
Sonrasında İstanbul Bilgi Üniversitesi müzik bölümüne tam burslu olarak kabul edilen İyicil, burada müzisyenliğin yanı sıra kayıt ve prodüksiyon konularına ilgi duymaya başlıyor. “Elimden geldiği kadar pratik bilgiler elde etmeye çalıştım” diye anlatıyor. “Okulu bitirdikten bir ay sonra kendi stüdyomu kurmak için ilk adımı attım. Yaklaşık sekiz senedir kendi stüdyomda profesyonel olarak bu işi devam ettiriyorum.”
- Evde neler dinlenirdi? Dinlediğin ilk albümleri hatırlıyor musun?
Bolca klasik ve caz, zaman zaman da soul ve blues. Hatırlayabildiklerim Bill Evans, Stan Getz, Stevie Wonder, Phil Collins ama en çok Pat Metheny, özellikle “Letter From Home” albümü... Bunlar arabada bulunan üç kasetten biriydi ve uzun yollarda bolca dinlenirdi.
- EP albümün hakkında neler söyleyebilirsin?
Etkilendiğim ve ilham aldığım pek çok müziği harmanlamaya çalıştığım bir proje. Bolca hip hop, R&B ve soul öğesi barındırıyor. Prodüktör olarak birçok sanatçının projesinde yer aldıktan sonra ilk kez tamamen kendime ait müzikleri yayınlamak ve karşısında aldığım güzel tepkiler beni oldukça heyecanlandırdı ve cesaretlendirdi. Aanu, Nick Brewer, Ben Cipolla, Kat Deal, T Jay, B Aull gibi çok yetenekli şarkıcı ve rapçiler de bana eşlik ederek bu projeye çokça renk kattılar. Nick Brewer, Aanu ve Kat Deal’ın kayıtları stüdyomuzda gerçekleştirdiğimiz session’larda alındı, geri kalanlar ise İngiltere ve Amerika’da kaydedilerek gönderildi. Gerek insanlara ulaşmak gerekse projeyi bir araya getirmek konusunda ise menajerim Thami’nin EP’ye ve bana desteği çok büyük.
- Neler dinliyorsun bu günlerde?
Bol bol Goldlink, Anderson Paak, Sinead Harnett, NAO, H.E.R, Monte Booker ve SiR dinliyorum. Label olarak da arada Stones Throw Records’a bakıyorum diyebilirim.
- Kerem ile işbirliğiniz ve çalışmalarınız ne boyutta devam ediyor?
Kerem’le tanıştıktan kısa bir zaman sonra hem dost hem de profesyonel anlamda çok iyi bir uyum yakaladık. Flytones adı altında ağırladığımız sanatçılarla session’lar yapıyoruz. Yurtdışına prodüksiyon yapmak gibi bir hayali hayata geçiriyor ve bu doğrultuda çalışmalarımıza devam ediyoruz.
- Canlı performanslar gelecek mi? Ya da şu an bir yerlerde devam ediyor musunuz?
Bir süredir kendimi stüdyoya kapatmış durumdayım ama sonbaharda yayınlanacak ilk Flytones EP’mizden sonra çalışmalarımızı yavaş yavaş sahneye taşımayı düşünüyoruz.
- Şu ara gündemde neler var?
Pek çok farklı projeyi aynı anda yürütüyorum. İngiliz rapçi Nick Brewer’ın yakında çıkacak olan EP’sinin prodüksiyonu, bu sene sinemalarda da bolca göreceğimiz Naomi Scott’ın bir sonraki single’ı, kendi EP’imde de beraber çalıştığım pek yetenekli soul şarkıcısı Aanu’nun (Henrietta Adewole) EP prodüksiyonu ve uzun süredir birlikte çalıştığım Kerem Akdağ’la ortak projemiz olan Flytones’un ilk EP’si öncelikle aklıma gelenler.
“Müzisyenler hak ettiklerini alamıyor”
- Bir label’a bağlı değilsin sanırım?
Pek çok kişi gibi EP’yi bağımsız olarak AWAL (Music Services for Independent Artists) üzerinden yayınladık. Label’dan ziyade daha çok yayımcılarla görüşüyoruz. Açıkçası büyük label’ların hâlâ pastada ayarsız bir pay sahibi olduğu ve müzisyenlerin hak ettiklerini alamadığı endüstrimizin mevcut durumunda, haklarımıza sahip çıkmak için kendi label’ımızı kurmanın en doğru hareket olacağını düşünüyoruz. Bu doğrultuda menajerim Thami önderliğinde İngiltere’de
bir ekip oluşturarak ilk adımları attık.