Varşova’nın merkezindeki pek çok yeşil alan ve park içinde en büyüğü olan Lazienki Park’ta her pazar seçkin solistler ücretsiz Chopin konseri veriyor. Kamu hizmeti deyince aklınıza sadece yol, köprü, tünel geliyorsa tekrar düşünün.
Varşova sadece Orta Avrupa’nın değil, sanırım bütün kıtanın en yeşil şehir mekezlerinden birine sahip. Üzerinde bir parkı olmayan sokağı, caddesi yok gibi. İstanbul’da park statüsü verilen küçük bir apartman dairesi büyüklüğünde alanlar var. Burada apartmanların girişinde peyzaj gereği düzenlenen yeşil alanlar pek çok parklarımızdan kat kat büyük. İçinde kesintisiz bisiklet yolları olan yeşil alanlar şehrin ortasında uzanıyor, şehir merkezinden havaalanına kadar ya da şehrin hemen dışındaki ormanlara kadar içinde yeşil alan olmayan bir blok bulamazsınız. Bu yeşil hat / bisiklet zinciriyle şehir merkezinden havaalanına 32 dakikada gidilebilen bir şehir burası.
Bu park sevgisi ve kültürü yeni değil. Yakın zamanda düzenlenmiş alanlar değil bunlar. Mesela şehrin hemen merkezindeki Marzsallowska Caddesi’ne teğet geçen şehir parklarından Ogrod Saski (Saxon Park) 14 hektar büyüklüğünde küçük ölçekli bir park. Görkemli girişi Pilsudski Meydanı’na bakan bu 140
Damon Albarn’ın 20 yıl önce çizer Jamie Hewlett ile hayata geçirdiği çizgi karakterlerden oluşan Gorillaz geçen hafta yeni albümü “Now Now”ı yayınladı.
Neden Gorillaz’ı bunca yıldır bu kadar seviyorum? Çünkü onlar birer çizgi karakter ve çizgi dünyada müzik yapıyorlar. Ne gerçek hayatta olmak zorundalar ne de gerçek hayatın dışında. Çizgi karakterlerin, kendi “çizgi” düşünceleri, “çizgi” bakışları ve “çizgi” dünyaları bizimkiyle ne kadar benzeşiyorsa, Gorillaz’ın müziği de bizim müziklere o kadar benziyor. Yani aslında çok benziyor ama hiç de benzemiyor. Murakami’nin romanlarındaki gibi, her şeyin bütün detayların ve görüntünün olağan dünya gibi göründüğü ama varoluşsal olarak olağan olmayan farklı bir dünya onlarınki. Bizim dünyamızın B yüzü gibiler. Ya da bizim B yüzü olduğumuz bir dünyaları var.
Teknik olarak, Blur solisti Damon Albarn’ın Blur sonrası dönemde atıldığı pek çok maceradan biriydi Gorillaz. Afrikalı müzisyenleri bir araya getirerek “Mali Music”, “Kinshasa One Two” gibi albümler yaptı. The Good The Bad and The Queen’de Tony Allen, Paul Simenon, Simon Tong gibi büyük müzisyenlerle çalıştı. Solo albümler yaptı. Bobby Womack gibi büyük bir soul vokaliyle çalıştı. Bütün
Halkımız arabasını korumak için doluya karşı önlem aldı. Arabalarının üzerine halılar, kilimler serpti, kat kat çarşaflar örttü. Maazallah arabalara bir zarar gelseydi, işte o zaman isyan çıkabilirdi. Neyse ki büyük facia fedakâr halkımızın çabalarıyla (ve dolu yağmaması sayesinde) atlatıldı.
Halkımız arabası konusunda çok hassas. Arabasına gözü gibi bakıyor. Üzerini örtüyor, yıkıyor, siliyor. Her yere arabasıyla gitmeyi seviyor. Parayı bulduğunda ilk iş olarak araba alıyor. Makas yapmayı, kaldırımlara park etmeyi, yayaların üzerine sürmeyi, sarı yanınca kornaya basmayı seviyor.
Arabayı alsa dahi her gün sahibinden.com’da gezinmekten vazgeçmiyor. Her an arabasının ikinci eli kaç para onu hesaplıyor. Her an yeni bir arabayı alabilme ihtimalini seviyor. Bazıları da vitesin olduğu yere meyve tabağı koyup ayağıyla nasıl araba kullandığını videoya çekip paylaşıyor. Araba fantezilerimiz zengin.
Geçen gün bir doğum günü pastası gördüm. Normal bir pastanın üzerine şekerden nargile, tespih, BMW anahtarı koyarak zamanın ruhu yakalanmış. Başka bir şeye ne gerek var ki bugün?
Fakir fukara mahallelerini dolaşın. O demir filizleri görünen, bitmemiş, perişan haldeki evlerin, tuğlaları görünen,
Spotifty’ın Christina Aguilera sayfasına girdim. En fazla dinlenen şarkılarına bakıyorum. “Say Something”: 2014 yılında “A Great Big World” ile yaptığı ortak iş. Şarkı ABD’nin meşhur televizyon şovu “So You Can Think You Can Dance”de gündeme gelmişti. “Beautiful”: 2002’deki “Stripped” albümünde yar alan bir şarkı. Ve aynı albümden “Dirty”. Oysa Aguilera’yı dünya starı yapan ilk albümü 1999 tarihli “Christina Aguilera” adlı albüm. 2000 yılında Grammy alan bu albümün üzerinde bir düzine kadar prodüktörün ince mühendislik yaptığını biliyoruz. Billboard 200’e bir numaradan girdiğini biliyoruz.
Aguilera “Liberation“ albümünü 6 yıllık bir aradan sonra yayınladı.
Sekiz platin plak kazandığını, 9 milyondan fazla sattığını (elbette fiziksel olarak) biliyoruz. Bu albümün hit’lerinden “Genie in a Bottle”ın 21 ülkede bir numara olduğunu biliyoruz. “What a Girl Want”, “I Turn To You”, “Come On Over“ (All I Want is You)’nun dünyanın pop dinlenen her ülkesinde ilk 10’a girdiğini biliyoruz. Aynı yıl ilk albümünü yayınlayan (“…Oops I Did It Again”, 14 platin plak kazandı, 25 milyondan fazla fiziksel albüm sattı) Britney Spears’e rakip olduğunu ve bütün bu başarıyı ortalıkta bir adet Britney
Beyoncé ve Jay Z’nin, soyadları Carter’ı ön plana koyarak çıkardıkları ortak albüm “Everything Is Love’da (Her Şey Aşk) bozulan ilişkimizi tamir ettik” konulu dev şov tüm hızıyla devam ediyor
Eğer ünlüyseniz herkesin başından geçen sıradan bir olay sizin için dünyayı altüst edecek derecede önemli bir varoluşsal deneyim haline gelebilir. Ünlü sıradan bir şey yaşadığında artık o şey sıradan değildir. Magazin sayfalarında bunu görebilirsiniz. Sıradan insanlar kahvaltı eder. Ünlüler kahvaltı keyfi yapar. Sıradan insanlar denize gider. Ünlüler deniz sefası yapar. Sıradan insanlar bazı akşamlar dışarı çıkar, bir şeyler yeyip içerler. Ünlüler ise sabaha kadar süren çılgın geceler yaşar. Sıradan insanlar birbirlerini sever birlikte olur, ayrılır, evlenir, boşanırlar. Ünlüler “aşk” ya da ünlülüklerine göre “büyük aşk” yaşar. İşte bu noktada Beyoncé ve kocasına geliyoruz. Onlar ünlü olduklarından bir sorunları olduğunda sıradan insanlar olan bizler gibi aralarında konuşmak, tartışmak, ya da kavga etmek yerine albüm yapıyorlar. Albüm de öyle bir sinirle beş dakikada olmuyor. Yani hayli hesaplı kitaplı bir süreç ünlü buhranı.
Normal insanların kavgası, tartışması, ilişki buhranı olsa olsa can
Dün sabahtan beri söylene söylene geziniyorum: “Ee n’oldu şimdi?” Mırıl mırıl adı konmamış bir keyifsizlik. Bir aptallaşma hali. Sersemlik. Kafamda bir tuhaflık. Aynı soru: “N’oldu yahu?
Kapıyı kilitliyorum, asansörü beklerken kafam davul gibi. Elim ayağım uyuşmuş, sanki bütün gece üzerimde ayı yatmış. Pink Floyd’un “Comfartably Numb’da anlattığı hallerdeyim. Ellerim iki balon, ufukta gözden kaybolan geminin dumanı. Dudakların hareket ediyor ama ne dediğini duyamıyorum.”
“Sakin ol, rahatla” diyor David Gilmour’un sesi, yapamıyorum: “Yahu ben neden dayak yemiş gibi kalktım bu sabah?”
Kafeye iniyorum. “Bir filtre yap bana Ali Bey. Uyanamadım ben.”
Allah Allah bana ne oldu böyle? Kamyon mu çarptı? 1998 miydi neydi, bir sabah kalkıp gazeteye geç kaldım diye koştururken arabayı bulamamıştım. Saatlerce düşünüp hatırlayamamış, Maçka sokaklarında avare avare dolaşırken saatler sonra bulmuştum. Yarısı yolda. Yarısı kaldırımda paralel değil dikey park. Çok düşündüm ama hâlâ hatırlayamıyorum o geceyi. Aynen öyle hallerdeyim.
“Yav n’oldu dün gece?”
Sandık, mühür, müşahit, torba… Kafam zonkluyor. Ama hatırlayamıyorum. Elimi poğaçaya atıyorum, bir ısırık alıyorum. “Lan n’oldu?”
Bir simit alayım, simit
İKSV Caz Festivali bu yıl 25 yaşında. Nick Cave and the Bad Seeds konseri (10 Temmuz, Küçükçiftlik Park) en büyük bomba olarak aylar önceden açıklandı. Ama gölgede kalmayı hak etmeyen çok fazla isim var programda
Bir defa Robert Plant and the Sensational Space Shifters konserini bence sağlık sorunları falan dışında bir bahaneniz yoksa kaçırmayın. Plant, solo müzikal macerasına uzun zamandır devam ediyor. Country ve blues’a eğilen albümlerin ardından 2017 tarihli son işi “Carry Fire”, bir klasik rock albümü görünümünde. Grup bu albümden şarkılar çalacak ve Led Zeppelin’in klasiklerinden bazılarını yorumlayacak. Plant yıllar önce gene festivale geldiğinde kendisiyle yaptığım röportajda artık Led Zeppelin döneminin kapandığını bu konuda bir şey duymak istemediğini söylemişti. Yıllar fikrini değiştirdi. Plant’in sesi hâlâ çok etkileyici. Grup etkileyici enstrümancılardan oluşuyor. (17 Temmuz Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi)
Omar Sosa & Yilian Cañizares, “Aguas” adlı projeyle sahnede olacaklar. Latin cazın saygı duyulan isimlerinden Kübalı piyanist ve müzik adamı Omar Sosa’yı vokalist/kemancı Yilian Cañizares ile birlikte izleyeceğiz. Afro-Küba etkilerinin Amerikan klasik caz
Harun Tekin’in keşfi Simge Pınar, Emanative’in yeni albümü, Lykke Li, Baba Stiltz ve yepyeni bir soul vokali Jorja Smith. Haftanın yeni albümleri arasındaki hızlandırılmış turumuza buyrun.
Harun Tekin’in destek verdiği genç şarkıcı, söz yazarı ve besteci Simge Pınar, Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğündeki ilk şarkısını yayınladı. Mor ve Ötesi’nin bağımsız olma girişimi Rakun Müzik, 2005’te kurulmuştu. Grubun albümlerini yayınlamak yanında bir ikinci hedef olarak yeni isimler lanse etmek, yetenekli müzisyenlere destek vermek aileyi genişletmek amaçlar arasındaydı. Bugüne dek Gren, Ayça Şen, Sakin ve Peyk’in müziklerini yayınladı. Bugün yeni bir ismin lansmanını yapıyorlar: Simge Pınar. Genç bir şarkı sözü yazarı, besteci ve şarkıcı olan Pınar’ın hayatını değiştiren gelişmeler iki yıl önce Harun Tekin ile tanışmasıyla başlıyor. Şarkı yazarlığı atölyesinde bir nevi keşfediliyor ve albüm için yola çıkılıyor. Bugün dijital platformlarda “Biz Hep Aynı” adlı şarkıyı dinleyebilirsiniz. Şarkı Babajim’de kaydedildi. Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğü üstlenmiş. Olayların Harun Tekin’in yakın süpervizörlüğünde geliştiği sound’dan da müzikal tercihlerden de anlaşılıyor. Devamını merak ettirdi.
Yenili