Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Alex’in Fenerbahçe’yle sözleşme yenileme töreninde Aziz Yıldırım şunları söylüyor:
“Bundan 2 yıl önce stadımızda oynadığımız bir maçta Alex’e tavır konmuştu. Medya da bu durumu manşetlere taşıyıp abartmıştı. Şimdi ise Fenerbahçe, Alex’siz olmaz deniyor. Her şeye hemen karar vermemek lazım. Zaman içerisinde doğruların ortaya çıktığını görüyoruz. Alex’e teşekkür ediyorum”
Aziz Yıldırım o maçta seyirci Alex’i yuhalarken ayağa kalkıp alkışlamış oyuncusunu onurlandırmıştı, hatırlarsınız. Bir yönetici bundan daha büyük bir risk alabilir mi? Ya da bir başkan oyuncusuna başka nasıl sahip çıkar. Bir yönetici olarak övülecek, takdir edilecek bir durum.
Bir yönetici daha iyisini yapamaz. Ancak yönettiğiniz sadece kulüp değil, aynı zamanda futbolsa...
Yani futbolu yöneten, kulübün futboluna yön veren bir yöneticiyseniz durum farklı...
Bunu anlamak için aynı basın toplantısına, bu kez Alex’in söylediklerine bakalım:
“Fenerbahçe’de benimle ilk olarak anlaşma sağladığında, beni hücum oyuncusu olarak transfer etti. Tabii ki zaman zaman savunmaya da yardım ediyorum, ama gösterdiğim performans ve yakaladığım istatistiklerle bir hücum oyuncusu olduğumu gösterdim. Ben bir hücum oyuncusuyum ve herkes de

Alex’i dinleyin
Alex’in takımını ileriye taşıyan bir hücum oyuncusu olduğunu biliyor”.
Bunlar, öylesine laf olsun diye söylenmiş cümleler değil. Bir insan üç buçuk satırda bir şeyi (hücum oyuncusu ) 4 kez tekrarlıyorsa anlatmak istediğini çözmek için psikolog olmaya gerek yoktur. Alex burada konuşmuyor, haykırıyor, yakarıyor.
‘Bana orta saha muamelesi yapmayın. Ben hücum oyuncusuyum’
Alex’i, Aragones’e kadarki teknik adamlar hücum oyuncusu olarak kullandı. İspanyol hoca ondan 2 yönlü bir orta saha olmasını bekliyor. Sorun burada.
Sadece kulübü değil futbolunu da yönetiyorsanız buna kayıtsız kalamazsınız.
Düşünmelisiniz. Elinizde Alex varsa, sözleşme yenilemesine bile Messi getirilmiş muamelesi yapıyosanız önünüzdeki seçenekler bellidir.
1-Alex’e duvar olacak oyuncu 11’de olmak zorundadır. Buna tek aday Semih. Elinizde İspanya gol kralı Güiza varsa o da sahada olacak. O zaman bu üçlüyü taşıyacak bir orta saha yapılanması lazım. Peki elde kim var? 3 oyuncudan biri çapa olmalı. Diğerleri ‘iç’ oynamalı. Emre, Maldonado, Josico, Selçuk, Deniz çapa adayları ama iç oynama şansları bugün itibarıyla yok. Deivid, Burak, Uğur, Kazım ise Alex ve Semih’in yedekleri olabilir. Çünkü bu üçlüyü taşıyacak savunmaları yok. Yani bu üçlüyü taşıyacak 2 iç pozisyonu için elde oyuncu yok.
2-Ortayı 4’leyip çift çapalı bir orta saha yapsanız bu kez de hücumu bir kişi azaltmanız gerekecek. Alex ve Güiza’la oynayınca ileride top tutmak olanaksızlaşıyor ve İspanya gol kralını ıslıklatıyorsunuz.
3-Geriye Alex’i kulübede tutmak seçeneği kalıyor. Olur mu? Olursa nedir bu tantana?
-Seyircinin 2 sezon önce Alex’i geçen yıl Kezman’ı şimdi de Güzia’yı ıslıklamasının sebebi...
-Ligin en iyi savunma göbeklerinden birinin arkasına herkesin elini kolunu sallayarak inmesinin nedeni...
-Alex’in ben bir hücum oyuncusuyum diye haykırışı...
Hep aynı sebepten...
Fenerbahçe’nin kadrosu kötü dizayn edilmiş dengesiz bir kadro ve Alex hakkındaki kafa karışıklıkları da bu dengesizliği körüklüyor. Ben söyleyince Fenerbahçe düşmanı oluyorum. Bari kahramanınız Alex’i dinleyin.




Arap istilası
Paranla rezil olmak diye bir laf var ya. İşte Bin Mansur’un başına gelen de o. Haftasonu Kaka’nın soluyla attığı muhteşem gol sonrası, mazlum Milan’ın haykırışını alkışladı Avrupa. İtalya ve Avrupa futbolunu sömüren Berlusconi’nin takımı mazlum oldu. Her şeyi değiştirmek için açık bir darbe yapmak isteyen Bin Mansur da parasıyla rezil oldu.
Halbuki Bin Mansur haklı. Dünya futboluna babasının ahırı muamelesi yapan Milan ve benzerlerine yapılması gereken bu. Doğrusu yapılacak başka bir şey de yok.
Çünkü:
-Güney Amerika’da 11-12 yaşındaki çocukları modern zaman köleleri gibi sınıflandıranlar
-G 14’ü kurup UEFA’ya kafa tutan, bırakın diğerlerini bütün para bizim olmalı diyenler
-İkide bir Avrupa ligini kuracağız diyerek şantaj yapanlar
-Milli takımlara oyuncu göndermemek için ikide bir ayaklananlar
-Livorno’ya Bologna’ya yapmadığını bırakmayıp sonra ondan zengini çıkınca ağlaşanlar
-Salary cap istiyoruz deyip, kavramı sulandıran (kimse gelirlerinin %51’inden fazlasını transfere harcayamaz garipliği) aradaki ekonomik güç farkını daha da büyütmek isteyenler malum değil, kötü efendilerdir.
Bunlara bir değil, bin Bin Masur lazım.



Karın alıp götürdükleri
Senelerce kış olimpiyatlarındaki herhangi bir branşta Türk yarışmacı olduğunda TV’yi kapattım. Herkes jet gibi kaydıktan sonra bizimkilerin naylon poşetle kayan çocuk misali sarsak kayışlarından utandım. Tamam katılmak da bir şeydi ama laf olsun diye katılmak... Buna tahammülüm yok. İçim kaldırmıyordu. Bu kadar dağı, karı, doğal pisti olan bir ülkenin bu durumda olmasına kafam hiç basmadı.
Bu ülkede adı hemen akla gelecek 2 kış sporcusu çıkarabilmiş değiliz ama bir haftada 2 büyük kar dramı yaşamayı başardık. Medeniyete 5 dakika mesafede önce Uludağ’da sonra Zigana’da kaybettiğimiz değerli canlara bir bakın. Bir haftada 2 kar dramı yaşayacak bir kar sporu var mı bu ülkede?
Bunları nasıl başarıyoruz? Nasıl bu değerli canları böyle kolay kaybediyoruz. Aklım hiç ama hiç almıyor.