Bir masa ve sandalye devri kapandı

13 Temmuz 2014

Rekabet öyle bir kızıştı ki markalar artık sadece yeni modellere değil, müşteriyi sünger gibi içine çekecek mükemmellikte showroom’lara da para harcamaya başladı... Yani “bir dükkan, masa ve sandalye, yanına da bir otomobil” devri kapandı...

Sektörün duayen isimleri hep anlatır... Türkiye’de üretim yapan markaların tek tük bile olsa bayileri bulunsa da genelde insanlar otomobillerini fabrikalara kadar gidip teslim alıyordu. Yerliler dışındaki markalar, genelde galeriler kanalıyla satılıyordu. Özellikle 1980’li yılların ortasından itibaren ithal markaların distribütörler kanalıyla getirilmeye başlamasıyla, Türkiye’de “basit anlamda” showroom konseptinin doğduğu, bunun da bir dükkan, masa ve sandalye, kimi zaman da yanında bir otomobilden ibaret olduğu söylenir hep.
Sonrası ise malum. Bir showroom salgını, ardından plazaya geçiş ve ipin ucunu kaçırış. İpin ucunu kaçırış diyorum çünkü ekonominin kimi zorlu dönemlerinde bu plazaların masrafını çıkarma telaşına düştüğünü hatta kapandığını, dinlediğim anılardan değil de bu kez bizzat gördüklerimden hatırlıyorum. Nitekim her biri ciddi yatırım ve personel gerektiriyor. Üstelik markaların belirlediği standartların da karşılanması

Yazının Devamı

“Kendi kendine gidebilen” derken...

6 Temmuz 2014

Bir “sürücüsüz otomobil” lafıdır edilip duruyor. Peki Türk sürücüsü buna hazır mı? Böyle bir teknoloji gelirse sürücüler ne gibi tepkiler verir? Az çok fikrim var

Google’ın sürücüsüz gidebilen otomobili

Direksiyon başında “en çekilmez adam” olduğumun farkındayım. Yurt dışında navigasyon aletiyle kavga ettiğim de doğrudur. Onun sürekli olarak İngilizce “Lütfen mümkünse U dönüşü yapınız” demelerinden usanıp defalarca “Sana mı sorucam” diye bağırdığımı hatırlıyorum.

“Doğru kullansana şunu!”
Navigasyona “Kess sesiniii!” diyen, yolcu koltuğunda oturan kişiyle bir şey konuşurken “Pardın” (Pardon oluyor) diye araya girip kendisine laf ettiğimi sanan “sesli komut sistemi”ni kapatacak yer arayan, olur olmaz yerde “Arkadan gelen var bak!” uyarısında bulunmak için “biplemenin 50 tonu”nu kullanan donanımı duymazdan gelen ben, yarın öbür gün “kendi kendine gidebilen otomobil”

Yazının Devamı

Üstü de açık gezemem aman!

29 Haziran 2014

Yaz mevsiminin göbeğinde açacaksın şöyle otomobilinin üstünü, rüzgar saçlarının üzerinden geçip gidiverecek, sen de cakasatarak süzülüvereceksin asfaltta. Derken...

Türkiye’de akşam yatıp da sabaha kadar “üstsüz otomobil”, “cabrio” diye sayıklayan ve rüyasını gören çok ama çok fazla kişi olduğunu sanmıyorum. Olsa olsa arada bir yolda ya da sokakta gördüğünde
“Öf be!” diye iç geçirenler biraz fazladır, o kadar. Bir de düğün ya da sünnet gibi aktiviteler nedeniyle “niyetlenen” kişiler. Onun dışında gidip “İlla ki bir cabrio otomobil satın almak istiyorum. Hatta sarmayın, hemen atlayıp gitcem!” diyen pek azdır. Zaten onlar da günün birinde mutlaka satın alır ve havanın bir miktar ısınmasını bile fırsat bilip mümkünse kış gününde bile üstünü açmak için can atar.
Bunu elbette cabrio otomobil kullananları kıskandığım ya da yerdiğim için söylediğimi sanmayın. Cabrio otomobiller Avrupa ve Amerika’da bir hayli popüler. Üstelik o ülkelerde de siz güneşe rağmen titrer ve paltonuzun ya da montunuzun önünün açık kalıp kalmadığını kontrol ederken yanınızdan üstü açık otomobiliyle geçenlere rastlayabilirsiniz. Sizin dişlerinizin takırdamasına inat, boynuna attığı bir atkıyla üstü

Yazının Devamı

Bu başka bir Dünya Kupası

22 Haziran 2014

Türkiye’de de futbol hastalarının heyecanla izlediği Dünya Kupası, elbette benim ilgi alanıma girmiyor bu köşede.Benim bahsedeceğim Dünya Kupası farklı, hem de çok...

Futbol hastalarının iple çektiği, muhteşem bir organizasyon Dünya Kupası. Kimisi sırf bunun için televizyonunu yenileme kararını uygulamaya koyarken, kimisi bir ayı aşkın süre için neredeyse tüm sosyal hayatını dondurur, maçların dışında konser ya da filmler için dışarı çıkmaz. İkili ilişkiler için biraz “sorunlu” bir durum olsa da bu, futbol tutkunlarının her zaman rastlayabileceği bir şey değildir. Sonuçta bir insan, ömrü boyunca kaç kez Dünya Kupası’na denk gelebilir ki?
Ama ben bugün size Dünya Kupası’nın kendisiyle ilgili daha fazla bir şey yazmayacağım. Zira bu konuda ahkam kesmek benim uzmanlık alanıma girmiyor. Köşemin de amacı değil.
Yine de Dünya Kupası’nın başka bir tarafından tutmak istedim bugün. Daha doğrusu “derleyenlerin derlemesi”ni aktarayım istedim. Çünkü gerçekten bu Dünya Kupası farklı.

Birden fazla ülkede birinci oldular

Yazının Devamı

Aramızda farklar vardı ama...

15 Haziran 2014

Babalar Günü ile otomobilin alakası olamayacağını düşünen varsa parmak kaldırsınya da yazının sonuna gelinceye kadar sussun. Çünkü babasıyla, içinden bir otomobil geçen anı yaşamamış çok az kişi vardır diye düşünüyorum...

Geçen gün öylesine dolaşıyordum internette... Bir video paylaşım sitesinde “Seyredecek ne var?” benzeri başlıkla sunulan videolardan birinde durdum... Seyrettim ve yine durgunlaştım. Sonra yine...
Amerika’da genç bir adamın, Babalar Günü’nden bir hafta önce, 57’nci yaşını kutlayan babasına yaptığı sürprizle ilgiliydi o kısacık film. 57 yaşındaki babası, bahçede bir şeylerle uğraşırken oğlu, “Haydi garaja bir baksana!” diye sesleniyordu. Babası ilk anda anlam veremiyor ama ikinci tekrarda kafasını kaldırıp bakakalıyordu... 57 yaşındaki o adam, bir çocuk edasıyla önce sarılıverdi oğluna. Bir süre ama uzunca bir süre öylece kalıverdi oğlunun omzunda, gözyaşlarıyla birlikte. Sonra gözlerini bile silmeden, olabildiğince çabuk adımlarla yürüdü garaja ve şöyle bir baktı otomobile. Belli ki hayatta en çok istediği şey karşısındaydı... 1957 model, dört kapılı, yeşil renkli Chevrolet Bel Air.
Uzun süre inanamadı, çocuklar gibi şendi ama bir o kadar da

Yazının Devamı

Kapıyı çarpıp geçmeyin, onlarcası var!

8 Haziran 2014

Siz otomobillerin kapısını hafife alıyor olabilirsiniz ama bana göre en önemli parçalarından biri. Öylesine bir parça da değil tabii. Şimdiye kadar pek çok şekli denenmiş, bir o kadar da çeşidi var!

Alfa Romeo 33-2 Stradale

Elbette motor, direksiyon, lastikler filan da önemli.
Ben tersini savunmuyorum. Hele kalorifer ve silecekler unutulacak gibi değil.
Müzik sistemi, korna, her ne kadar bazılarımız sevmese ve kullanmaya kıyamasa da sinyaller, eh farlar...
Bir de emniyet kemeri diye bir şey daha vardı değil mi otomobillerde? Hepsi ama hepsi önemli. Hatta bazılarına sorsanız, otomobilin en önemli parçası egzoz diyen bile çıkabilir. Hani iyi ses vermeyen alet olmaz, bastın mı inletecek ortalığı filan diye...

Yazının Devamı

“Biz bu yıldan sonra yokuz!”

1 Haziran 2014

Her şeyin bir sonu var... Otomobiller de belirli bir sürede doğar, kendisine biçilmiş ömür boyunca üretilir ve sonra da veda edip gider

Bu yıl kaderlerinde “bantlara veda etmek” olan modellerden bahsedeceğim size. Otomobillere biraz ilginiz varsa, en azından öncelikle tanıdık gelen modellere şöyle bir bakıp sonrasında da “Aaaaa, iyi olmuş bittiği!” ya da “Hadi yaaa, yazık olmuş!” filan demek için göz gezdirin derim. Çünkü bu otomobiller size “Biz bu yıldan sonra yokuz!” diyor.
* McLaren 12C: Kendisinden Türkiye’de bir adet mevcut. Üstelik pek çok modelin bantta kalma ömrü beş-yedi yıl arasındayken, bu “şeker” şey 2011 yılından beri üretiliyordu. Formula 1’de heyecan fırtınası estiren McLaren’in, aynı heyecanı tasarımına yansıtamadığı 12C, yerini aynı altyapı ve motoru kullanan 650S’e bırakıyor.
* Toyota FJ Cruiser: Türkiye’de birden fazla var. Kendisi daha çok, bir markanın filo aracı olarak görev yapıyor. Amerika’da bir hayli popülerdi ilk zamanlar. 2006’da piyasaya çıkan, markanın efsane 4x4’ü FJ’den mirası devralan FJ Cruiser’ın satışları yıllık
56 binden 13 bine düşmüş. Yerine bir başkası gelmeyecek. Rahat uyu...
* Mitsubishi Lancer Evo: İşte gerçek bir ralli

Yazının Devamı

Tozları üflendi, yollara çıktılar

25 Mayıs 2014

Bir dönem fırtınalar estirip sonra tarihin tozlu raflarına kaldırılmışlardı. Ama modern dünyanın gereklerine uygun halleriyle tekrar döndüler... Kimi halen yollarda kimi ise ne yazık ki yeniden tarih olmak üzere

Bir zamanlar yolları kasıp kavuran, görenleri hayran bırakan nesnelerdi. Kimi başlı başına bir marka kimi de bir modeldi. Adlarının duyulması, söylenmesi bile yeterliydi. Ancak ne olduysa, bir şeyler ters gitti ve tarihin tozlu raflarındaki yerlerine göçüp gittiler...
Büyük otomotiv üreticileri, bu tozlu raflara sinmiş kalmış markaları hatta model isimlerini indirip tozlarını üfleyiverdi. Yetmedi, bir güzel tozunu aldı, günün gereklerine uydurdu, yeniden şekillendirdi ve yollara salıverdi. Tıpkı bir dönem BMC, sonra Leyland’ın elinde tüm dünyayı kasıp kavuran, sonrasında da Alman BMW Grubu’nun satın almasıyla yeniden doğan MINI gibi...

Tekrar tarihe dönenler
Eskiden var olan, şimdilerdeyse yeniden hayata döndürülen markalar

Yazının Devamı