Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Yaz mevsiminin göbeğinde açacaksın şöyle otomobilinin üstünü, rüzgar saçlarının üzerinden geçip gidiverecek, sen de caka
satarak süzülüvereceksin asfaltta. Derken...

Üstü de açık gezemem aman

Türkiye’de akşam yatıp da sabaha kadar “üstsüz otomobil”, “cabrio” diye sayıklayan ve rüyasını gören çok ama çok fazla kişi olduğunu sanmıyorum. Olsa olsa arada bir yolda ya da sokakta gördüğünde
“Öf be!” diye iç geçirenler biraz fazladır, o kadar. Bir de düğün ya da sünnet gibi aktiviteler nedeniyle “niyetlenen” kişiler. Onun dışında gidip “İlla ki bir cabrio otomobil satın almak istiyorum. Hatta sarmayın, hemen atlayıp gitcem!” diyen pek azdır. Zaten onlar da günün birinde mutlaka satın alır ve havanın bir miktar ısınmasını bile fırsat bilip mümkünse kış gününde bile üstünü açmak için can atar.
Bunu elbette cabrio otomobil kullananları kıskandığım ya da yerdiğim için söylediğimi sanmayın. Cabrio otomobiller Avrupa ve Amerika’da bir hayli popüler. Üstelik o ülkelerde de siz güneşe rağmen titrer ve paltonuzun ya da montunuzun önünün açık kalıp kalmadığını kontrol ederken yanınızdan üstü açık otomobiliyle geçenlere rastlayabilirsiniz. Sizin dişlerinizin takırdamasına inat, boynuna attığı bir atkıyla üstü açık otomobil keyfi yapabilir, “Ay, ben seyrederken dondum ya!” demenize aldırmazlar.

Sabır sınavı gibi
Tabii üstü açık bir otomobile sahip olmak, İstanbul gibi bir kentte sadece soğuğa değil, dış etkenlere karşı da dayanıklı olmanızı gerektiriyor. Nitekim bendeniz, biraz fazla “kıllanan adam” karakterinde olduğumdan, üstü açık bir test otomobilini “dört mevsim üstü kapalı kullananlar” sınıfına giriyorum. Bu yüzden de cabrio bir otomobil testi, aslında benim için sinir savaşından
başka bir şey değil.
Düşünsenize, öncelikle kalabalık bir yolda, yan şeritteki otobüste bulunan bilimum kalabalığın “x2” bakışlarına hedefsiniz. “Biri Bizi Gözetliyor” evi, bu durumun yanında mısır gevrekli süt kadar yavan kalabiliyor. Bunun yerine “Alayı Beni Gözetliyor!” psikolojisi söz konusu. Elbette sıradan bir otomobille bile ışıklarda bilimum cam silici veya “cam silmeden çorba parası alıcı” arkadaşlarla diyalogdan kaçamazken, üstü açık bir otomobille içine düşüleceği gibi bir gerçek de var. “Ya atlarlarsa otomobilin içine?” şeklinde düşüncelerle kaskatı kesilmek söz konusu. Hele tek başınıza giderken.
Bununla beraber, üst geçitlerin altından geçerken üzerinize yukarıdan
bir şeyler düşme ya da atılma ihtimalini unutmamalı. Bunu bizzat yaşamış bir arkadaşım da mevcut zaten. “Aynı kaynımgilin başına geldiydi valla!” der gibi oldu ama idare ediverin. Yolda giderken bir kamyondan izmarit ya da
bir otomobilden pet şişe atılması olayını ise saymama gerek yok sanırım. Ne de olsa genelde “otomobilini temiz tutmayı” seven bir milletiz! Dışarısı da bizi ilgilendirmez, değil mi?

Çöpe mi atalım yani?
İşte tam bir sabır sınavı bence. Bu yüzden mümkünse İstanbul’da cabrio bir otomobil kullanacaksam, o otomobilin tavanı kapalı olmalı. Zaten sıcak havada biraz kalsa, o koltukların üzerinde omlet bile yapılabilir... Yanlış mıyım?
Sadece üstü açık bir otomobil satın almak ya da kullanmak gibi istekleriniz varsa, bunları dikkate almanız gerekiyor diye yazıverdim. Ayrıca İstanbul’da üstü açık otomobile sahip olup da rahatça gezenler olduğunu görüyorum. Onları da içtenlikle kutluyorum. Sabır, kararlılık
ve zevk sahibi oldukları için. Gerçekten, hem de yürekten. Çünkü böyle bir otomobil kullanmanın çıkış noktasında, tıpkı motosikletçilerde olduğu gibi “rüzgarı yüzünde ve saçlarında hissetmek”, “kendini dış dünyadan soyutlamamak” düşüncesinin yattığını düşünüyorum. Bunu da takdir etmemek elde değil.
Cabrio otomobil kullananların trafikte hayli ilgi çektikleri, beğeniyle karışık saygıyla karşılandıkları da gözümden kaçmıyor elbette. Ama ben olsam, üstü açık bir otomobili tatil yörelerinde kullanırdım. Hatta akşamları deniz kenarında park edip o iyot kokusunu rahatça içime çekmek için. Mümkünse “sert tavanlı” (yani coupe+cabrio denilen cinsten” ve üstü
en kısa sürede açılıp kapananından isterdim... Bir de ısıtma-soğutma sistemi güçlü olsun. Eh, “kıllanan bir adam”ın alacağı cabrio da böyle olur... Yani “mundar eder”, hepsi bu! Siz bana bakmayın, hayallerinize ve zevkinize
sınır koymayın.

Haberin Devamı

Üstü de açık gezemem aman

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Haberin Devamı

Beygir gücü derken?

Fotoğrafı gördüğümde aklımdan ilk geçen şey, arkadaşın ilkokulda teneffüslerde dersten daha fazla zaman geçirdiği oldu! Hani başka türlüsü de pek düşünülemezdi zaten. Sanırım birisi ona “Otomobilin kaç beygir gücünde?” diye sorma gafletinde bulununca, arkadaş da Google gibi “Bunu mu demek istedin abi?” demiş filan... Allah’tan “cin fikirli” bir içecek firmasının reklam aracıymış ve bundan altı tane yaptırılmış 1930’ların başında. Araç yürüyormuş, gaz pedalı ve fren de eyerden kontrol ediliyormuş. Eminim “ulvi” bir anlamı vardır böyle bir şey yaptırmanın. Ama bana hâlâ anlamlı gelmedi nedense...