Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Siz otomobillerin kapısını hafife alıyor olabilirsiniz ama bana göre en önemli parçalarından biri. Öylesine bir parça da değil tabii. Şimdiye kadar pek çok şekli denenmiş, bir o kadar da çeşidi var!

Kapıyı çarpıp geçmeyin, onlarcası var

Alfa Romeo 33-2 Stradale

Elbette motor, direksiyon, lastikler filan da önemli.
Ben tersini savunmuyorum. Hele kalorifer ve silecekler unutulacak gibi değil.
Müzik sistemi, korna, her ne kadar bazılarımız sevmese ve kullanmaya kıyamasa da sinyaller, eh farlar...
Bir de emniyet kemeri diye bir şey daha vardı değil mi otomobillerde? Hepsi ama hepsi önemli. Hatta bazılarına sorsanız, otomobilin en önemli parçası egzoz diyen bile çıkabilir. Hani iyi ses vermeyen alet olmaz, bastın mı inletecek ortalığı filan diye...

Zorunluluk sağolsun!
Ama kuzum, kapılarla ilgili bir çift laf edecek çıkar mı acaba? Yani, “Kapılar olmasaydı halimiz dumandı” gibilerden iki kompliman çekecek birileri... Yazık yani, onlara da iltifat eden, önemini anlayan birileri çıksa fena mı olurdu?
İşin şakası bir yana, şayet her otomobile binişinizde tozluklar, kalın botlar veya ayakkabılar giyiyor olsanız, emin olun ilk önce “Ah bir kapısı olsaydı!” derdiniz. Biraz hızlandığında şöyle yandan yandan yiyor olsaydınız rüzgarı, sonra eskiler gibi soğuk havalarda otomobile binmeden önce evde sıcak suyla ayak ısıtıcısı hazırlamak zorunda kalsaydınız mesela...
Tabii bunları, işaret parmağımı sallayarak “Eyyy okuyucu!” tarzında söylemiyorum. Sadece hatırlatmak istedim. Çünkü 1910’lu yıllara kadar kapısız otomobiller kullanmak zorunda kalan ama otomobilin nimetlerini de es geçemeyecek bir kitle vardı. Mesela o dönemde dünyada yaşayanlar gibi. Üstelik, henüz o dönemde otomobile “kendi kendisine giden at arabası” gözüyle bakılsa da lüks at arabalarının tüm özelliklerini otomobillere aktarmakta zorlanıyorlardı. Düşünsenize, o dönemin lüks at arabalarında kapı bulunurken, otomobillerde “mecburiyetten” sürücünün bulunduğu kısma kapı koyamıyorlardı. Hoş sonraki yıllarda da pek kolay olmadı çünkü vites sürücü mahallinin dışında kalabiliyordu. Öyle hemencecik yanı başımıza, iki koltuk ortasına gelmedi o kol maalesef.
Henry Ford bu konuda başı çekenlerden gördüğüm kadarıyla.
Üstelik de günümüz kapılarına benzer mekanizma geliştirenlerden... Zira at arabalarından alınma kapıları Model T’ye adapte etmiş, onlara ikişer tane mafsal (ben diyeyim menteşe) ilave etmişti. Böylelikle kapı “ardına kadar” açılabiliyor, bir açılma anında da rüzgarın etkisiyle tekrar kapanma eğilimi gösterebiliyordu. Eh, bu da sürücü ve yolcuları, o dönemde emniyet kemeri icat edilmediğinden, araçtan düşmekten koruyordu bir nebze.
Sonraları “intihar kapısı” olarak adlandırılan ve geriye doğru açılan kapılar da kullanılmaya başladı. Bunun ilk örneklerinden biri de 1923 Ford Model T’de görülmüş. Menteşesi geride olan bu kapılar, örneğin halen bazı Rolls Royce modellerinde mevcut. Tabii arka kapılarda. Bir de yanlış hatırlamıyorsam Opel Meriva’da. Bu kapılar önde kullanıldığı zamandan geliyor “intihar kapısı” lafı. Çünkü o dönemlerde kapılar aniden açılabilir ve yolcu istenmeyen kazalarla karşılaşabilirmiş!
Otomobillerde silecek tasarımı neredeyse bir asırdır değişmezken, kapı tasarımı ve türlerinde değişiklikler almış başını gitmiş. “Kubbe” kapı tasarımı da kullanılmış bir dönem. II. Dünya Savaşı’na kadar üretilen savaş uçaklarında olduğu gibi. Camdan bir kubbe düşünün. Aracın tavanı ve yan camlarını da kapsayan bir kubbe. Ve bunun tümüyle, tek parça olarak yana, öne ya da geriye doğru açıldığını hayal edin.

Denemelere devam...
Uçak üreticisi de olan Alman Messerschmitt, otomobil imal etmeye soyununca, böyle bir saçmalık yapıvermiş. Ürettiği “mikro” otomobillere (1953 Messerschmitt KR175 mesela), kapı yerine bunu koymuş. Allah’tan, mikro otomobillerin dışında bunu pek kullanan da olmamış.
Mikro otomobil demişken, şirin “Balon Otomobil” lakaplı BMW Isetta unutulur mu? Onun da tek kapısı vardı ve öndeydi. Yani burnunda! Araca önden girip-çıkılıyordu. Geri manevrayla girip oturmak gerekiyordu. Şayet yanlışlıkla otomobilin burnunu bir duvara yanaştırırsanız, asla çıkamıyordunuz! Başka deneyen de çıkmadı zaten.
“Gizlenebilir” kapıları söylememek olmaz. BMW’nin 1990’da ürettiği spor otomobili Z1’de böyle kapılar vardı. Bunlar, sürgülü gibiydi ve kaportanın içine doğru itilip açılıyordu. İstenirse hiç kapanmıyor, böylece “havası” oluyordu. Amerikalı Kaiser, bunu daha 1950’lerde ürettiği modellerde kullanmıştı bile.
Ben doğduğumda piyasaya çıkan (1967) Alfa Romeo 33-2 Stradale’de kullanılan, ardından Ferrari, McLaren gibi üreticilerin de beğenip uyguladığı “Kelebek” kapılar var bir de. Kanat gibi hafif yukarı ve dışa doğru açılan bu kapılar, halen bazı yarış otomobillerinde de favori. Bunun bir ötesi, “makas kapı” oluyor ki o da Lamborghini Countach modelinde ünlenip sonraları modifiyecilerin gözdesi haline gelen bir tür. Olduğu yerde makas gibi yukarı kalkan kapılar bunlar. Elbette bir de Mercedes SL 300 ile tanınan, şimdinin SLS modelinde yeniden gündeme gelen “martı kanat” var ki kapanması zor olan bir başka kapı türü.