Levent Köprülü

Levent Köprülü

-

Tüm Yazıları

Bir dönem fırtınalar estirip sonra tarihin tozlu raflarına kaldırılmışlardı. Ama modern dünyanın gereklerine uygun halleriyle tekrar döndüler... Kimi halen yollarda kimi ise ne yazık ki yeniden tarih olmak üzere

Tozları üflendi, yollara çıktılar

Bir zamanlar yolları kasıp kavuran, görenleri hayran bırakan nesnelerdi. Kimi başlı başına bir marka kimi de bir modeldi. Adlarının duyulması, söylenmesi bile yeterliydi. Ancak ne olduysa, bir şeyler ters gitti ve tarihin tozlu raflarındaki yerlerine göçüp gittiler...
Büyük otomotiv üreticileri, bu tozlu raflara sinmiş kalmış markaları hatta model isimlerini indirip tozlarını üfleyiverdi. Yetmedi, bir güzel tozunu aldı, günün gereklerine uydurdu, yeniden şekillendirdi ve yollara salıverdi. Tıpkı bir dönem BMC, sonra Leyland’ın elinde tüm dünyayı kasıp kavuran, sonrasında da Alman BMW Grubu’nun satın almasıyla yeniden doğan MINI gibi...

Tekrar tarihe dönenler
Eskiden var olan, şimdilerdeyse yeniden hayata döndürülen markalar
bir hayli fazla. Bir kısmı, zamanında lüks ve ihtişamla anılan ama küçük miktarlarda üretilen özel otomobillere hayat vermişlerdi. Bugün de öyleler.
Bazı girişimciler tarafından satın alınıp özel modellerle, özel bütçelere sahip kişilere hizmet veriyorlar.
VW Grubu tarafından dirilen Bugatti’yi saymama gerek var mı bilmiyorum. Zaten biliyorsunuzdur. 1909’da İtalyan Ettore Bugatti’nin kurduğu, 1947’de kendisinin ölümüyle birlikte zora düşen, 1963’te Hispano Suiza’ya satılan (ki bu marka da sizlere ömür), sonrasında da Volkswagen ile hayata dönen Bugatti... Eski Bugatti’ler halen fahiş fiyatlara alıcı bulabiliyor.
Bugün süper spor otomobilleriyle tanınan Spyker da 1880’lerde Hollanda’da lüks atlı arabalarla hayatına başlayan, daha sonra yarış otomobilleri de üretirken 1925’te batan bir markaydı. 2000 yılında bir zengin girişimci Victor Muller tarafından diriltilmişti. Ancak Muller’in iflas eden Saab’ı alması ve bu markayı finanse edecek yeterli sermayesi olmaması, Spyker’ın yeniden tarihe gömülmesine neden olacaktı. Yok gömülmedi, yatırım fonları tarafından satın alınınca halen ayakta, merak etmeyin!
Ama bilinen ve yok olan bir marka var... O da Maybach. Çok lüks modelleriyle tanınan ve 1940’a kadar üretim yapıp sonra da batan bir Alman markasıyken, Daimler Grubu tarafından 1997’de yeniden diriltilmişti. Maybach gerçekten de çok lüks modellerle piyasaya çıkmıştı. Çok yüksek fiyatlardan satışa sunuluyordu ama abartılmış Mercedes’in modellerinden daha öte bir tasarım farklılığı yoktu. Ve Mercedes yeni
S serisi ile birlikte geçen yıl tam olarak yeniden tozlu raflara kaldırıldı bile. Çünkü S serisi zaten çok lükstü ve Maybach istenileni başaramamıştı.
Sadece markalar değil, model isimleri de geri döndü. İkinci nesliyle daha başarılı olan yeni Beetle, halen VW’nin gözdelerinden. Ford’un Taurus ve Escort, Fiat’ın Uno (Güney Amerika’da) ve Panda modelleri “dirilmişler”den ilk akla gelenler. Tabii Chevrolet Camaro, Dodge Charger ve Challenger’ı unutmadık.

Hâlâ saygınlıkları var
Nissan daha birkaç gün önce “Pulsar” adını yeniden bir modele verirken, Renault da Alpine modelini yeniden gerçek bir spor otomobil olarak döndüreceğini açıklamıştı. Halen bekliyoruz tabii. Bununla birlikte Ford, efsanevi GT40’a bir can verdi, sonrasında sınırlı sayıda üretimle yeniden rafa kaldırdı. Tabii bir de “model adı”yken, şimdilerde bağımsız marka olan Citroen DS var ki “es” geçilecek gibi değil...
Peki neden bu eski merakı? Bir kere bu marka ve model isimlerinin halen bir saygınlığı var. Tamam, bazıları akıllarda kötü hatıralar bırakmış olabilir, yine de “bilindik” olmaları yetiyor. İkincisi de markalar için eski model adlarını kullanmak, bir anlamda tasarruf demek. Teknolojik gereksinimler nedeniyle mühendisliğe avuç dolusu harcayan, rekabet yüzünden küçük kârlara razı olmak zorunda kalan üreticiler, bir de isimler için para harcamak istemiyor.
Ne de olsa bu isimlerin haklarını çok önceden alıp bir kenara koymuşlar. Ayrıca pazarlama konusunda da kolaylık sağlıyor çünkü halen bu modelleri hatırlayan ya da kullananlar var.

Haberin Devamı

Tozları üflendi, yollara çıktılar

Haberin Devamı

HAFTANIN GÜZELİ

Haberin Devamı

Kötülerin değil topun peşinde koşmalık!

Sanırım bir akıllı çıkmış, golf sporunun yeterince sıkıcı olduğunu anlayıp bunu
nasıl zevkli bir hale getiririm diye yememiş, içmemiş, bunu yapmış... “Küçücük bir topun peşinden, koskoca bir sahayı yürüyerek turlayacak değilsiniz ya, alın, bununla koşturun!” demiş arkadaş ve “Batman” filmindeki Batmobil’den esinlenip bu “hormonlu” golf aracını yapıvermiş. Neredeyse Batmobil’in tüm ayrıntılarını bu “hap kadar” şeye sığdırmış. Gerçek Batmobil gibi 8 silindirli bir otomobilden türetilmemişse de “götür-getir” için yetecek bir elektrikli motora sahip. Arka lastiklerinden zırhına hatta filmde alev çıkaran “türbin egzozu”na kadar her şeyi var. Ha, iki de yarış koltuğu. Özellikleri
belli değil ama fiyatı 50 bin dolar.