Aykut Kocaman'ın dokunuşu Konya'yı kısa sürede Süper Lig'in en zorlu deplasmanlarından biri haline getirdi. Yeşil-beyazlı takım, Kocaman geldikten sonra 5 lig maçında 3 galibiyet, 1 beraberlik, 1 yenilgi alırken, 4 karşılaşmayı gol yemeden kapattı. Sahalarında Karabük, Gaziantep ve Mersin'i yenerken hem hücum güçlerini hem de takım savunmasındaki hünerlerini gözler önüne sermişlerdi. Trabzon'a kaybettikleri ve Akhisar'la berabere kaldıkları maçlarda bile kompakt oyunla dikkatleri üzerlerine çekmeyi başarmışlardı.
Galatasaray karşısında oyuna yüksek özgüven ve iştahla başladılar. Kabze-Hleb ikilisi topu önde tutmaya çalışırken; Rangelov, Uğur ve Ömer Ali geriden gelerek hücuma destek verdi. Kocaman'ın oyun planı dengeli hücum ve toplu savunma anlayışına dayanıyordu ama hem topu karşı sahada tutma hem de rakibi karşılama konusunda ilk yarım saatte çok ciddi sıkıntı yaşadılar. Bunun faturasını da 37 dakikada tam 3 gol yiyerek ağır biçimde ödediler...
Hamza Hamzaoğlu'nun, Hakan Balta yerine Telles'e ilk 11'de forma vererek son günlerin en formda ismi Bruma'yı yedeğe çekmesi maçtan önce en fazla konuşulan konuydu. Ancak Emre Çolak hem orta sahadaki enerjisi hem de attığı çok şık
Bilal Kısa, Torku Konya maçında sarı kart görerek cezalı duruma düşmeseydi, Hamza Hamzaoğlu 4-2-3-1'den bu kadar kolay vazgeçerek, TT Arena'daki ilk lig sınavında 4-4-2 dizilişiyle takımını sahaya sürer miydi? Hiç sanmıyorum...
Akhisar, Bilal'in cezası nedeniyle basketbol tabiriyle maça guardsız çıktı. Galatasaray Liv Hospital'ın, Arroyo'suz oynaması gibi yani...
Hamzaoğlu, 9 gollü Gekas'ın asistçisi sahada olmayınca, akılcı bir hamleyle Burak'ın yanına formda Umut'u ekledi. Hatta biraz daha ileriye giderek cezalı Melo'nun yokluğunda herkes Hamit'in oynamasını beklerken, Selçuk'un yanına Emre'yi monte etti. Yetmedi, kupadaki Eskişehir maçında çok olumlu işler yapan Bruma'ya da 11'de forma verdi. Peki Prandelli aynı hamleleri yapar mıydı? Hiç sanmıyorum...
Mustafa Akçay, Bilal'in boşluğunu Ntibazonkiza ile doldurmaya çalıştı. Sakat olan bir başka önemli eksik Merter'in yerinde ise Zokora'ya görev verdi. İyi işleyen 4-2-3-1 dizilişini de değiştirmedi.
Bruma oyunun başında Akhisar'ın solunu müthiş harmanladı. Takım arkadaşları da formayı çok özleyen Portekizli yıldıza iyi ayak uydurunca tempo çok yükseldi, Burak'ın golü de fazla gecikmedi. Sneijder orta sahaya yaptığı
Kadıköy'de oyuna kararlı ve istekli başlayan Eskişehirspor 15 dakika içinde Ömer'le 2, Mori ve Kamil Ahmet'le birer kez gole yaklaştı. Merkezdeki Bekir-Kadlec ikilisi dört pozisyonda da amatörce hatalar yaparken, kulübedeki Mehmet Topal'ın eksikliği fazlasıyla göze çarpıyordu.
Emre, Meireles ve Alper'in görev yaptığı orta saha ilk bölümlerde rakibi karşılamakta ve pozisyon almakta çok zorlandı. Topal'ın yokluğu burada da net şekilde hissedildi. 15 dakikalık süreçte Fenerbahçe ise Sow ve Bekir'le iki net pozisyon buldu fakat kaleci Boffin çok önemli kurtarşılara imza atarak takımının erken geriye düşmesine izin vermedi.
İsmail Kartal, 20. dakikadan sonra Sow'u sol kanada, oyuna kenarda başlayan Emenike'yi de merkeze kaydırarak hem hücum hattını hareketlendirmek hem de defansif bir önlem almak istedi, ancak Eskişehir'in, "geliyorum" diyen golünü engelleyemedi. Bekir anlamsızca Meireles'in yardımına rağmen Ömer'e baskı yapmaya gidince arkası bomboş kaldı, Gökhan da kademeye giremeyince Erkan Zengin golünü attı.
Alves'in cezası ne zaman biter, Egemen ne zaman takıma girer bilinmez ama Bekir-Kadlec ikilisiyle maç kazanmanın çok ama çok zor olduğu ilk yarıda adeta belgelendi.
Şampiyonlar Ligi'nde eksi 12, Süper Lig'de eksi 2 averajı olan Galatasaray, Cesare Prandelli ile yollarını ayırdıktan yaklaşık 48 saat sonra Gaziantepspor deplasmanına çıktı. "Emanetçi" Taffarel, Brüksel'de sahaya çıkan 11'de tek değişiklik yaptı. Telles kontenjan yüzünden yedeğe çekilirken, Sabri 11'e döndü, Tarık da sol beke geçti.
Taffarel'e göre (kadroyu o yaptıysa) tek sorun Sabri olmalı ki diğer 10 oyuncu 11'deki yerlerini korudu. Oysa; yorgun, moralsiz ve formsuz olan birçok ismi yedeğe çekerek, takımda şok etkisi oluşturmayı deneyebilirdi ama sanırım "tercih" edilen ekip buydu. Galatasaraylı 11 yıpranmış adam ilk yarım saat boyunca sadece ayakta durmaya çalıştı. Bu bölümde oyunu kontrol eden Gaziantepspor, Binya ve Mustafa ile iki kez gole çok yaklaştı. İlkinde Binya bomboş pozisyonda kafayı vurdu. İkincide Mustafa'yı, Muslera durdurdu.
Maçın 3'te 1'i geride kaldıktan sonra kıpırdanan Galatasaray'da, Sneijder zoru başarıp topu direğe nişanlayınca eşitlik bozulmadı. Okan Buruk'un sahneye çıkardığı 20'lik gurbetçi Emre Nefiz'in 2'ye 1 pozisyonda topu Gökhan Süzen'e aktarmaması da Gaziantep adına kaçan net bir fırsat olarak kayıtlara geçti.
*****
Taffarel ikinci
Puan cetveli maç öncesi iki takıma da çok iyi pozisyonlar vaadediyordu. Fenerbahçe kazanırsa lider Beşiktaş'ı 2 puan geçerek zirvenin tek sahibi olacak, Bursaspor ise galibiyet halinde 4. sıraya kadar yükselecekti.
Bu büyük fırsat iki takımı da motive etmiş olacak ki maç oldukça tempolu başladı. Kadlec ve Caner'in ortaklaşa yaptıkları pozisyon hatasında Volkan Şen bomboş kaldı, elini kolunu sallayarak daha 3. dakikada takımını üstünlüğe taşıdı.
Bu gol soğuk duş etkisi yapsa da sarı-lacivertliler çabuk toparlandı. Ancak Şener, Caner'i; Aziz de Gökhan'ı iyi savununca birçok atak olgunlaşmadan sona erdi. Kuyt-Diego-Emenike üçlüsünün orta alanda yaptıkları top kayıpları da merkezden geliştirilmek istenen atakların olgunlaşmadan bitmesine neden oldu.
Caner Erkin'e gelince... Maçın henüz başındaki taç atışı tartışması sırasında Volkan Şen, "Top benden çıktı" diyerek centilmenlik göstermesine ve hakem de topu Fenerbahçe'ye vermesine rağmen yardımcı hakeme anlamsız, saçma sapan, sorumsuz itirazlarda bulunduğu için sarı kart gördü. Oyuna bir türlü ısınamadığı için de takımına katkı yapamadı, kırmızı kart tehlikesini de yedek kulübesine sürekli hissettirdi.
İsmail Kartal, Caner'i
Prandelli maçtan önce, "Sneijder, Semih ve Hamit neden yedek" sorusunu, "Bu futbolcular 80 maç oynayamazlar. Rotasyona gittim, diğer oyunculara da şans vermem gerekiyor" diye yanıtladı. Fakat ben, tıpkı vatandaşı Mancini gibi kadroyu ve sistemi sürekli değiştiren İtalyan teknik adamın açıklamaktan kaçındığı gerekçeleri olduğunu düşünüyorum...
Sneijder ve Semih son maçlarını 6 gün önce oynadılar. Hollanda'nın geçen pazar Letonya'yı 6-0 yendiği karşılaşma tam bir hazırlık havasındaydı, Sneijder adeta ter attı. Semih de, Kazakistan maçında zorlanmadı ve yıpranmadı. Hamit ise en son 12 Kasım'daki Brezilya maçında 45 dakika sahada kalmıştı.
Yani arkası gelmeyen rotasyonların asıl sebebi yorgunluk değil, Prandelli'nin sistem konusunda kafasının çok karışık olması. Sneijder, Kasımpaşa maçında da kulübedeydi ve son 37 dakikada sahaya sürülmüştü. Karabük deplasmanında ise oyun 1-1 devam ederken, 67'de kenara alındı.
Prandelli, "rotasyon-dinlendirme" diyerek asıl sebebi gizlemeye çalışsa da tıpkı Terim gibi Sneijder'e yer bulmakta zorlanıyor. Hollandalı sol kulvarda oynamaktan sık sık şikayetçi olduğu için geçtiğimiz haftalarda 4-4-1-1 ve 4-3-2-1 sistemlerini de denedi ama
Prandelli'nin, Galatasaray'da tercih ettiği ilk diziliş 4-3-3 olmuştu. Ardından 4-2-3-1'i denedi, olmayınca 3-5-2'ye geçti. O hiç tutmayınca 4-3-2-1'e şöyle bir baktı, büyük hayal kırıklığına uğradı, Sneijder'in isteğine yanıt vermek için 4-4-1-1'e yatay geçiş yaptı. Son iki maçtır da bu formasyonla takımını sahaya sürüyor...
Mancini'den sonra Prandelli'nin de takımdaki temel problemin 'diziliş' olduğunu düşünmesi kolay anlaşılır bir tutum değil... Şimdiye kadar belli bir dizilişte ısrar etmemesini, oyuncularını sisteme uyum sağlamaya zorlamamasını hiç anlayamamıştım. Ancak ilk kez Borussia Dortmund deplasmanında kullandığı 4-4-1-1 formasyonunu Karabük'te bozmayarak istikrar adına olumlu bir adım attı.
Ön libero özellikli dört adam (Hamit, Selçuk, Melo, Dzemaili) yine ilk 11'de yer aldı. Orta sahanın direnci ve dayanıklılığı gözle görünür bir biçimde arttı ama kanatlar stop etti. Zaten Prandelli'nin tercihi de buydu. Yani aklında kanatlardan hücum etmek değil, merkezi sağlam tutmak ve Sneijder-Burak ikilisini rakip savunmanın ortasında topla buluşturmak vardı.
Bu plan ilk 25 dakikada gayet iyi işledi. Chedjou'nun erken golü takımın moralini de artırdı. Hatta Dzemaili ve
Borussia Dortmund maçı... Reus soldan kesti, arka direkte bomboş kalan Aubameyang affetmedi. Ardından Piszczek sağdan gönderdi, Aubameyang yine bomboştu ve farkı ikiye yükseltti. Arena'da skorbord 18. dakikayı gösterirken Alman takımı 2-0 öne geçmiş ve kalan süreyi Galatasaray için tam bir eziyete çevirmişti...
Cesare Prandelli'nin öğrencileri, Abdullah Avcı'nın Başakşehir'i karşısında da henüz 20. dakikada 2 farklı geriye düştü. Visca tıpkı Reus gibi kaleye paralel gönderdi, defans izledi, Mossoro cezayı kesti. Semih'in golünde de haftalardır formayı unutan Hakan Balta-Koray Günter ikilisi genel izleyici rolündeydi ve Muslera gibi bir kalecinin son 110 dakikada yediği gol sayısı 6'ya yükseldi. Gerçekten şaka gibi...
Melo'nun sakatlanıp çıkması Galatasaray'a olumlu yansıdı. Bruma oyuna girdikten sonra biraz olsun kıpırdanan sarı-kırmızılılar, Sneijder'le gole de yaklaştı ama Hollandalı yıldız, Fenerbahçe derbisinde kalmış olacak ki net fırsatı harcadı ve devre kabus gibi bir skorla kapandı.
Sedat'ın yerden tam köşeye giden vuruşunda Muslera müthiş uzanıp topu kornere tokatlamasa 47. dakikada fark 3'e çıkacak ve perde de kapanacaktı. Bu harika kurtarış Galatasaray'ı kısa