Visca'nın kalitesi şampiyonluğa taşır
Üç yıl önce tam bu zamanlar Abdullah Avcı ile özel röportaj yapmak için Medipol Başakşehir'in Belek kampına gitmiştim. Takım o gün İstanbul'dan gelecekti. Otele takımdan yarım saat kadar önce gittim ve resepsiyonda beklemeye başladım. Kafile lüks bir otobüsle geldi. Ben de telefonla konuşup sözleştiğim Abdullah hocayı karşılamak için otelin kapısına çıktım. Takımdaki oyuncuların tamamı bir metre yanımdan geçerek otele giriş yaptı. Yanımdan geçerken bana selam veren tek oyuncu kaptan Edin Visca oldu. Bosnalı yıldız o küçük baş selamıyla farkını gösterip bir kez daha sevgimi ve saygımı kazanmıştı...
2011'de Zeljeznicar'dan 400 bin euro bonservisle İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a transfer olan Edin Vica geride kalan 10.5 yılda hem performansı hem de oyuncu karakteriyle herkesin takdirini topladı. Dile kolay 398 resmi maçta 110 gol, 118 asiste imza attı. Şampiyonluk yaşadı, Şampiyonlar Ligi gördü, 1. ligi de tattı 2013-2014'te...
Şimdi ise 2011'de kendisini İBB'ye transfer ettiren Abdullah Avcı ile
Yeni sezona son şampiyon ve şampiyonluğun en güçlü adayı olarak giriş yapan Beşiktaş'ta, Şampiyonlar Ligi macerası başlayana kadar her şey yolundaydı. Ancak siyah-beyazlı takım, Borussia Dortmund'u konuk ettiği 15 Eylül Çarşamba günü ciddi bir kırılma yaşadı...
Oysa Dortmund maçı yanlışların düzeltilmesi adına büyük fırsata çevrilebilirdi ama herkes eksikleri, hataları görmezden gelmeyi tercih etti. Maçtan sonra ilk 15 dakikadaki coşkulu futbol ve Batshuayi'nin kaçırdığı goller dışında konuşulan bir şey yoktu. Sergen Yalçın, "Skordan değil ama oyundan memnunum. Öne geçseydik farklı olabilirdi. Bu seviyede yapılmaması gereken hatalar yaptık, rakip de cezayı kesti" dedi. Sadece pozitif noktalara bakan ve tribünlere oynamayı kötü bir alışkanlık haline getiren muhabirler ise Beşiktaş'ın çok şanssız bir yenilgi aldığını, kazanabileceği bir maçtan kaçan goller yüzünden eli boş ayrıldığını anlatıyordu!
Ortaya konulan fotoğraf buydu ama gerçekle ilgisi bile yoktu. Çünkü maç rahatlıkla 3-8 bitebilirdi. Dortmund
Rıza Çalımbay hoca, sakatlığı bulunan Yunan stoper Goutas’ın boşluğunu Koray’la doldururken, kulübeye çektiği yaşlı kurt Yatabare’nin yerine Leke James’e forma verdi. Bir diğer yeni transfer Azubuike de yine ilk 11’de yer aldı.
Gürcistan Ligi’nin 22. haftasını lider kapatan Dinamo Batum oyunun ilk dakikalarında bir hayli agresifti. Sert ve temaslı oyunla Sivas’ın maçı domine etmesini engellemeye çalışan Gürcü ekibi bu planında başarılı da oldu. Öyle ki Sivas, Dinamo kalesine etkili gitmeye başladığında oyunun üçte birlik bölümü geride kalmıştı. Sivas adına oyun anlamında ilk yarıda işler pek yolunda gitmezken, Ahmet Oğuz ve Fajr da sarı kart gördü.
Devrede değişiklik yapmayan Rıza Çalımbay 59’da oyuna müdahale etmek zorunda kaldı. Sefa’nın yerine Max Gradel’i sahaya sürdü. Aynı dakikada Leke James de yerini Yatabare’ye bırakırken, Sivas fabrika ayarlarına dönüş yaptı. Ancak rakibin orta alandaki sert presini kıramayan Yiğidolar oyunu yine kontrolü altına alamadı. 64’te direğe takılan
Fenerbahçe bu sezon Kadıköy'deki 13. lig maçını Göztepe ile oynadı ve 5. yenilgisini aldı. 13 maçın bilançosu; 7 galibiyet, 5 yenilgi ve 1 beraberlik... 39 puanın 22'si alındı, 17'si kaybedildi. Maç başına puan ortalaması 1,69 olarak gerçekleşti...
Fenerbahçe deplasmanda ise şimdiye kadar 12 lig maçına çıktı; 9 galibiyet, 2 beraberlik, 1 yenilgi aldı. 36 puanın 29'unu hanesine yazdıran sarı-lacivertli takım sadece 7 puan kaybetti. Deplasmandaki maç başına puan ortalaması 2,41 oldu...
Tablo gayet net ve düşündürücü...
Deplasmandaki 12 maçtan 29 puan çıkaran Fenerbahçe'nin kendi sahasındaki 13 karşılaşmada 22 puanda kalması taraftarın tribünlerde olmaması veya tesadüfle açıklanamaz.
Ben bu garip gerçeğin en önemli sebebinin hücum hattındaki kalite/yetenek eksikliği olduğunu düşünüyorum. Bir başka ifadeyle, "İkinci sınıf futbolcularla birinci sınıf futbol oynanmaz" felsefesinin ete, kemiğe bürünmüş halidir yaşananlar...
Fenerbahçe evinde Konya'ya 2-0, Malatya'ya 3-0, Beşiktaş'a 4-3,
Fenerbahçe Beko sezon başında Zeljko Obradovic'le vedalaştıktan sonra Igor Kokoskov'u göreve getirmişti. Bütçeyi daraltan sarı-lacivertliler; Kostas Sloukas, Gigi Datome, Nikola Kalinic, Derrick Williams ve Joffrey Lauvergne gibi pahalı yıldızlarla da yollarını ayırmıştı...
Nando De Colo ve Jan Vesely'nin üzerine inşa edilen yeni kadronun sezon başında Kızılyıldız ve Anadolu Efes'e karşı elde ettiği parıltılı Euroleague galibiyetleri geleceğe dair herkesin iştahını kabartmıştı. Ancak evdeki hesap, ilerleyen günlerde çarşıyla örtüşmedi, daha sonra çıkılan 13 maçın 10'u kaybedildi.
Kabus gibi geçen o günlerde, yönetim, Gherardini, Kokoskov ve yeni oyuncular hakkında yazılanları, söylenenleri hepiniz biliyorsunuz. Marko Guduric hamlesinden sonra takımın zincirlerini adeta parçalayarak füze gibi yükselişe geçmesini de keyifle izliyorsunuz...
Dile kolay; Euroleague'de üst üste 9 galibiyet aldı Fenerbahçe Beko... Sarı-lacivertli takımla (14), lider Barcelona (17) arasında sadece 3 galibiyet fark var artık.
Fenerbahçe'deki başarılı basketbol geleneğini 3
Mesut Özil (Arsenal) ve İlkay Gündoğan'ın (Manchester City) Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mayıs 2018'te Londra'da bir araya geldiği buluşmaya İngiliz medyası özel bir anlam yüklemezken, Almanlar olayın üzerine balıklama atlamıştı.
Tek fotoğraf karesi üzerinden Alman televizyonları saatler süren programlar yaptı. Tüm haber bültenlerinde konu masaya yatırıldı, o buluşmayla Almanya'daki Türk toplumuna siyasi mesajlar gönderildiği ileri sürüldü ve özellikle Mesut Özil'in resmen kellesi istendi...
O günlerde Alman devlet televizyonu ARD'nin İstanbul'da yaşayan Türk muhabirinden sürpriz bir telefon aldım. Gazeteye gelerek, Mesut Özil özelinde benimle bir röportaj yapmak istediklerini söyledi. Kabul ettim, öğleden sonra Alman kameramanla birlikte geldi. Röportaj tam 45 dakika sürdü. Spor servisimizin içinden bir sürü detay görüntü de aldılar, röportajı bitirip gittiler...
Türk muhabir röportajın ertesi gün ARD'nin sabah bülteninde yayınlanacağını söylemişti, yayınlanmadı. Arkadaşı arayıp durumu
Süper Lig'de bu sezon 21 takım mücadele ediyor. Her hafta 10 maç oynanıyor ve neredeyse her maçtan sonra yalnızca hakemler konuşuluyor. Haksızlığa uğrayanlar isyan ediyor, haksız puanları ceplerine indirenler kendi canları yanana kadar kulaklarının üstüne yatıyor. Ligimizdeki bu vahim tablo maalesef hiç değişmiyor.
Bir anket şirketi, her takımdan 100'er kişi olmak üzere toplam 2 bin 100 taraftara, "Süper Lig'de maçların adil yönetildiğine inanıyor musunuz" diye sorsa, eminim ki, 'hayır' cevabı verenler yüzde 95'ten aşağı çıkmaz... Soru bana sorulsa benim de cevabım 'hayır' olur...
Uzun yıllardır hakemlerin yetersiz oldukları net bir gerçek ama zaten biz de onlardan her hafta Şampiyonlar Ligi veya Premier Lig ayarında müsabaka yönetmelerini beklemiyoruz. Kabul edilebilir insani hataların, yorum yanlışlarının, her zaman başımızın üstünde yeri var... Derdimiz bunlar değil.
Yapabileceklerine inanıyoruz ve onlardan herkes için adalet istiyoruz...
A takımı lehine verdiğiniz penaltıyı, B takımı lehine de çalmanızı bekliyoruz.
C takımına gösterdiğiniz kırmızı kartı, D
Süper Lig'in marka değeri, saygınlığı, kalitesi son yıllarda mum gibi eriyor.
Yayıncı kuruluşun kulüplere ödediği yayın hakkı kuşa döndü, takımlarımızın Avrupa kupalarındaki hazin durumu ortada...
EURO 2020'ye katılma hakkı kazanan A Milli Takım, UEFA Uluslar Ligi'nde C Ligi'ne düştü...
İngiltere, İspanya, Almanya ve İtalya'dan dörder, Fransa'dan üç kulüp her sezon Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılırken, bizim Süper Lig şampiyonumuz 2022-23 sezonundan itibaren Şampiyonlar Ligi'nde yer almak için iki eleme turu oynamak zorunda kalacak...
İki yıl sonra UEFA Avrupa Ligi'ne doğrudan katılım hakkımız da olmayacak...
Peki ama Belçika, Hollanda, Ukrayna, İskoçya ve Avusturya ligleri hızla yükselirken biz neden aynı hızla geriliyoruz? Statlar, tesisler, naklen yayın hakları, futbola gösterilen ilgi ve total gelirlerimiz bu ülkelerin bir hayli üstünde ama biz niye gerilemeye devam ediyoruz? Paraşütsüz düşüyoruz fakat sorunlara bir türlü çare üretemiyoruz....
Bence yaşanan krizin temelinde, yayıncı kuruluş ve hakemlerin tabiri caizse kamyon gibi