“Federasyonun tavrı, havası meydanda. Medyanın hali meydanda. Eee işte limitler, mimitler hiçe saçılmış (sayılmış), transferler meydanda… Fenerbahçe şampiyon olsun arkadaş! Benim için de oldu… Fenerbahçe’nin şampiyonluğu bu sene kaybetmesi mucize olur. Yapılan transferler, her şeyden dolayı… Bak, medya şampiyon yapacak Fener’i… Hakemler şampiyon yapacak Fener’i… Limiti aşan transferler yapacak Fener’i… Üçü de usulsüz bunların. Ama bu usulsüzlüğü kim düzeltecek Türkiye’de? Dördüncü güç medyanın kendisi en başta koşarken kim denetleyecek!..”
Benim yaşım 46… Öncesi de var ama ben yaklaşık 30 yıldır izliyorum bu berbat filmi… Her sezon başı aynı laflar, aynı iddialar, aynı terane, aynı tezgah…
Zaten başkanı kim olursa olsun federasyon her sezon Fenerbahçe’yi kolluyor… Hakemler, Fenerbahçe şampiyon olsun diye ellerinden geleni yapıyor… Medyanın büyük bölümü Fenerbahçeli ve kendi kulüplerini şampiyon
Süper Lig’de tarih yazarak pandemik sezonun şampiyonu olan Başakşehir ile TFF 1. Lig’de şampiyonluğa ulaşıp, 53 yıllık mazisinde ilk kez en iyilerin ligine adını yazdıran Hatayspor, neresinden bakarsak bakalım “tarihi” bir maça çıktı.
Hatay Stadı tam olarak yetişmediği için iki şampiyonun randevusuna komşu şehir Gaziantep ev sahipliği yaptı. Başakşehir’in ilk 11’inde yer alan tek yeni transfer Hasan Ali Kaldırım oldu. Ömer Erdoğan yönetimindeki Hatayspor’da ise birçok yeni transfer ilk kez sahne aldı. Monaco’dan gelen Adama Traore, eski bir Manchester United’lı olan Mame Diouf, Braga’dan kiralanan Pablo Santos ve Malaga’dan transfer edilen kaleci Munir en çok merak edilen isimlerdi.
Başakşehir ilk dakikalarda oyunun hakimiydi ve 15’ten sonra ilk olarak Visca ile gole çok yaklaştı, ardından da Crivelli net bir fırsattan yararlanamadı.
Daha sonra oyunda Caiçara ile Ribeiro’nun bilek güreşi başladı! Rafael transferi yüzünden mi bilinmez Caiçara bilinenin aksine gergindi ve Ribeiro ile birçok kez sert biçimde
Franco Baresi (Milan/1977-1997), Paolo Maldini (Milan/1985-2009), Giuseppe Bergomi (Inter/1980-1999), Steven Gerrard (Liverpool/1996-2015), Paul Scholes (Manchester United/1994-2013), Carles Puyol (Barcelona/1994-2014), Ryan Giggs (Manchester United/1989-2014) ve elbette Francesco Totti (Roma/1993-2017)...
Barcelona efsanesi Lionel Messi'nin de eklenmesini beklediğim bu sadakat zinciri uzayıp gidecektir ilerleyen yıllarda. Formaya duyulan sevgi ve aidiyet, ilerleyen yıllarda da birçok yıldız için paradan daha önemli olacaktır mutlaka...
Futbola başladıkları kulüpte kariyerlerini sonlandıran yıldız oyuncular dünyanın her yerinde saygı görürler, takdir edilirler. Ülkemizde de Zeki Rıza Sporel, Gündüz Kılıç, Turgay Şeren, Fikret Kırcan, Coşkun Özarı, Sanlı Sarıalioğlu, Müjdat Yetkiner, Rıza Çalımbay ve Bülent Korkmaz gibi isimler, rotayı hiç şaşırmadan, start noktasında gördüler finiş çizgisini ve tarihe isimlerini yazdırdılar.
Tabii bir de madalyonun diğer yüzü var...
Su gibi girdikleri her kabın şeklini alanlar...
Bukalemun misali renk değiştirenler...
Bırakın rakip
Galatasaray karşısında 2 puanın yanı sıra Visca, Aleksic ve Mahmut’un da kaybedilmesi Medipol Başakşehir için tam bir ‘kabus’ senaryosuydu ve gerçek oldu. Aleksic ile Mahmut’un eksikliği, ligin yedek kulübesi en donanımlı takımı olan Başakşehir için tolere edilebilir bir problemdi ancak “Mücevher Visca” yeri öyle kolay dolacak bir oyuncu değildi.
İşte bu yüzden 9 yıllık Türkiye kariyerinde ilk kez kırmızı kart gören Visca’nın yokluğunda sahaya çıkacak oyuncunun ortaya koyacağı iyi performans, Başakşehir adına belki de maçın anahtarı olacaktı. Ya da turuncu-lacivertli takım inceldiği yerden kopacaktı...
Son 11 lig maçında 6 galibiyet, 5 beraberlik alan Antalyaspor bu kaotik ortamda Başakşehir’in karşısına çıkabilecek en tehlikeli rakiplerden biriydi. Orta sahanın enerji merkezi kaptan Hakan Özmert cezalı olsa da son 11 maçta 20 gol atan Akdeniz ekibi hücumdaki Podolski-Jahovic-Sinan Gümüş üçlüsüyle hiç şüphesiz ligin en tehditkar takımları arasında yer alıyordu.
Şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi
"Çifte standart" resmen "standart" haline geldi ülkemizde.
Hayatın her kademesinde, hangi türlüsünü isterseniz var; çifte standart - kollama - kayırma adına...
Bunun spordaki son örneğini Türkiye Futbol Federasyonu Disiplin Kurulu'nun kararlarında gördük.
Çaykur Rizespor-Galatasaray maçında çift sarıdan kırmızı kartla atılan Adem Büyük'ün, hakem Yaşar Kemal Uğurlu'ya, "Sen o.... çocuğusun" dediğini ve bunun raporlarda yer aldığını, hakem dünyasının her şeyini bilen sevgili ağabeyimiz Cemal Ersen'in haberinden öğrendik. Hakem Uğurlu tam da olması gerektiği gibi raporuna her şeyi yazmıştı ancak Disiplin Kurulu alt sınırdan ceza uyguladı ve Adem'e sadece 3 maç ceza verdi.
Yani... Disiplin Kurulu, Süper Lig'de hakemin yüzüne karşı, "Sen o.... çocuğusun" diye küfretmenin karşılığının yalnızca 3 maç ceza olduğunu resmen ilan etti. Cezanın üst sınırı 7 maç ama Disiplin Kurulu faturayı formaya göre kesti ve çifte standart nedir, nasıl uygulanır herkese bir kez daha gösterdi!
Aynı Disiplin Kurulu, Galatasaray'ın,
3 Haziran 2018 Pazar günü kongre bitmiş, 25 milyon Fenerbahçe taraftarının gözü, Yüksek Divan Kurulu Başkanı Vefa Küçük'e çevrilmişti. Küçük, 20 yıldır başkanlık koltuğunda oturan Aziz Yıldırım'ın 4 bin 644 oy, yarışın favorisi Ali Koç'un ise 16 bin 92 oy aldığını açıklayınca statta adeta yer yerinden oynamıştı... Koç'un başkanlığı Kadıköy'de son maçta gelen şampiyonluk gibi kutlanıyordu...
Fenerbahçe'de yepyeni bir dönem başlamış, "Kalpler beraber" ve "Tam zamanı şimdi" sloganları ile yola çıkan Ali Koç'un liderliğinde futbolda hasret kalınan başarıların kesinlikle elde edileceği düşünülüyordu. Sırf Koç seçilmesin diye durup dururken "Aziz Yıldırımcı" olan bir kısım medyanın yanı sıra rakipler de paniklemişti doğrusu...
Çünkü Ali Koç'ta her şey fazlasıyla vardı; para, karizma, vizyon, profesyonel yönetim anlayışı, finans uzmanlarının ağırlıkta olduğu bir yönetim kurulu ve Fenerbahçe aşkı... Fakat Koç kendisine verilen tarihi desteğe rağmen geride kalan yaklaşık
2007-2008 futbol sezonunda Milliyet'in Galatasaray editörüydüm. Aynı zamanda haftada iki gün yayımlanan 'Taktik' isimli ilavemizde TFF 1. Lig panorama sayfasını hazırlıyordum...
Sergen Yalçın o tarihte TFF 1. Lig'de şampiyonluk mücadelesi veren Eskişehirspor'da oynuyordu. Takımın kaptanı ve en büyük kozuydu. Çok da başarılı bir sezon geçiriyordu ama sezon sonuna doğru bazı reklam filmlerinde oynadı ve sakatlık problemleri yüzünden zaman zaman antrenman kaçırmaya başladı. Eskişehirspor'un aldığı başarısız sonuçlar yüzünden dönemin teknik patronu Metin Diyadin'le ciddi sorunlar yaşayan Sergen Yalçın, panorama sayfamın doğal konusu olmuştu!...
Sezonun en kritik haftalarında, şampiyonluk için adeta çırpınan Eskişehirspor'dan çok, reklam filmlerine konsantre olduğu gerekçesiyle sert bir yazı kaleme almıştım. Yazı, Eskişehir'de ciddi ses getirmiş olacak ki Sergen, Beşiktaş'ta oynadığı yıllardan yakından tanıdığı Bilal abiyi (Meşe) aramış ve benimle ilgili sorular sormuş, mutlaka konuşmak istediğini söylemiş.
Bilal abi aradı, durumu anlattı ve telefonumu
Tüm Fenerbahçeliler adına geçen haftaki yazımda Ersun Yanal'a zor sorular sormuş, akıl almaz hatalarını sıralamış, Galatasaray derbisinin her şeyin sonu olabileceğini anlatmaya çalışmıştım... Olası mağlubiyetin, Kadıköy'deki 20 yıllık yenilmezlik serisinin yanı sıra şampiyonluk iddiasını da bitireceğini ifade ederek, "tehlikenin farkında mısınız" demiştim... Neticede hoca yine bildiğini okudu, 20 yıllık zincir sonunda koptu, Fenerbahçelilerin gecesi ve sezonu zehir oldu.
Sizi bilmem ama özellikle son 4 maçta olan biteni hiç normal bulmuyorum. Doluya koyuyorum almıyor, boşa koyuyorum dolmuyor, garip şüpheler kafamı kurcalayıp duruyor.
Peki ne demek istiyorum, örneklerle konuyu açalım...
Sizin için çok hayati olan bir davayı basit hatalar yaparak kaybeden avukata ikinci kez gider misiniz?
Midenizde neşter unutan cerrahla bir daha işiniz olur mu?
Koltuğunuzu suntadan, masanızı alçak, sandalyenizi yamuk yapan bir mobilyacıya bir sipariş daha verir misiniz?
Yanlış yoldan gidip doğru adrese varmaya çalışmak, aynı hataları tekrar tekrar yaparak farklı sonuçlar elde etmeyi beklemek