Bugün diğer blogları tararken annelik halleriyle ilgili bir yazıya gelen yoruma takıldım. İki çocuklu bir anne, sahip olduğu tek çocuğunun yemesinden, uykusundan şikayet eden annelere sesleniyordu. ”Neden şikayet ediyorsunuz ki? Madem öyle ikinciyi asla düşünmeyin.”e benzer cümleler kurmuştu. İçimden ‘niye ki?’ dedim. Elimizde olan bir tanesi gerçekten uykusuzsa, yemek yemiyorsa, zaman zaman yoğun inatlaşmalara giriyorsa ve bunlardan dolayı bunalan anne ”off” diyemez mi? Elbette iki çocuğun ne denli zor ve yorucu olduğunun farkındayız. Anlamak için iki taneye sahip olmak gerekmiyor. Evdekinden bir tane daha olduğunu hayal etmek yetiyor durumu kavramaya.
Ayrıca soruyorum buradan çok çocuklu annelere:
Siz ilk çocuğunuzdan hiç şikayet etmediğiniz için mi diğer bızdıkları dünyaya getirmeye karar verdiniz?
Gerçekten de böyleyse ben ikinciyi düşünmemeliyim. Çünkü gecenin bi’körü yanıma gelmesinden tutun da iki yaş sendromu hallerine, iştah sorunlarımıza kadar şikayet edebiliyorum. Hayır, pişman
Çocuk sahibi olmayı istemek, hamileliğe hazırlık, hamile kalmak… hepsi birbirinden zor. Bizim hikayemiz de böyle başlamıştı:
Çocuk yapmalıyım.
Çocuk.
Hani önce bebek olanlarından. Rüyalarıma giriyor, fallarımda çıkıyor. Deli falcının teki, çok affedersiniz, hangi pozisyonda hamile kalacağımı bile söyledi. Bu kadar yani. Tüm oklar beni gösteriyor.
Hazır mıyım?
Yaş geçiyor. Hani 30 olmadan çocuğum olacaktı benim? Evrene beş sene önce mesajı göndermiştim.
Tamam mı? Zaman geldi mi?
Şanslı olanlar, ilk aydan ‘çift çizgiyi’ görür. Genelde bir kaç ayı bulur. Hiç bir sorun olmadığı tıbben garantilenmiş olanlar bile bekleyebilirler. Nedensiz,belirsiz. Git gide tahammül sınırına yaklaşan günler başlar. Sadece kendinize veya eşinize karşı değil, sokakta gördüğünüz hamilelere sinir olursunuz. Yeni doğanlara özlemle bakarsınız. Sonra eve gidip hüngür hüngür, salya sümük ağlarsınız. Gizlice. Ammaan kimse duymasın, kimse anlamasın bebek için ölüp bittiğinizi. ‘Can evimden v
Geçen akşam hafta sosyal medyanın gözbebeği Twitter'da Ece Temelkuran ¨çocuklu ailelerin olmadığı seferler koyulsa, parası neyse veririm¨ dedi. İlk bakışta haklı bir şikayeti biraz sert bir üslupla yazmış, diye düşündüm. Sonra fark ettim ki aslında komikti. Bu arada tahmin edeceğiniz gibi ortalık karıştı. Çocuklarla ilgili olumsuz bir söz nasıl sarfederdi bu densiz kadın?! Ormanda on kaplan gücünde anneler, biraz da babalar hatta çocuğu olmayıp çocuk sevdiklerini söyleyenler yazmadıklarını bırakmadılar. Kadının ne çocuk düşmanlığı kaldı, ne de faşistliği. Bazıları ¨parasını biz verelim, aya gitsin¨gibi gereksiz çıkışlarda bulundu. Merak içinde izledim. Anladım ki herkes böyle bir hizmet talep edebilir. Çünkü bir çocuk annesi de olsam arsız, mızmız çocukların dayanılmaz olduğunu düşünüyorum. Hele ki bu çocukların, onlardan daha da arsız ve umarsız anne babalarına söyleyecek bir çift lafım var.
Yine de hepimiz biliyoruz ki bazen ne yaparsan yap çocuğu susturamazsın. Yerin dibine girersin,
Sonunda o süreç başladı.
'Eğitim' kelimesi son derece sevimsiz biliyorum. Aslında bu doğal bir süreç. Nasıl ki yürümesi veya yemek yemesi için eğitim vermediysem tuvalet için de eğitim vermiyorum elbette. Öğrenmesi için yardımcı oluyorum. Geçen yaz yani Koray 19-20 aylıkken bir başlama düdüğü çalmıştım ama bir yaş civarı başımıza gelen ve etkisinden uzun süre kurtulamadığımız travmatik kaka olayından dolayı lazımlığı reddetmişti. Sadece havuzda veya denizdeyken çıkıp çişini yapıyordu. Haber de vermiyordu, sadece kendi suyun içinde nasıl yapacağını anlayamadığından sanırım, dışarı çıkıyordu. Bu oldukça iyi bir başlangıçtı ama gerisini getirememiştik. Ben de olayın üzerine gitmedim. Önümüzdeki maçlara bakacaktık. 16-17 aylık civarı bezi atan bebek hikayelerini okudukça da ayrıca ağlamaklı oluyordum.
Sonra iki yaş civarı şu küçük klozet görümündeki lazımlıklardan birini aldım. Sırf Koray sevsin, oturmak için heveslensin ki tuvalet eğitimi için ön çalışma olsun.
Daha önce buna benzer iki yazı yazmıştım. Biri 'Yorgun yeni anneye söyleyeceklerim var'. Lohusalık dönemini ve hatta biraz daha sonrasını kapsayan bunalımlı dönemin GEÇECEĞİNİ anlatmaya çalıştım. Daha sonra da 'Hamilelere söylenmemesi gerekenler' ile bu 9 aylık dönemde duymaktan bıktığımız, bizim için anlamsız ve çoğu zaman kızdıran ifadelere Facebook sayfasındaki paylaşımlarla birlikte yer vermiştim. Sıra geldi lohusa dönemindeki anneye söylenmemesi gerekenlere.
1. Bebeğin geceleri hala kalkıyor mu?
Bebeklerin çoğu geceleri sık sık uyanır. Hatta 1 yaşında, hatta 2 yaşında(bizimki gibi mesela) uyanabilir çocuklar. Kiminin karnı acıkır, kimi yanına birini ister kimi de alışkanlıktan. Sonuç gece boyu deliksiz uyuyan bebek çoğunluk değil azınlıktır. Hele hele lohusa bir kadına bunu söylemek saçmalığın daniskasıdır. Yorgunluktan, uykusuzluktan sürünen yeni anne de bebeğinin deliksiz uyumasını istemez mi sanıyorlar acaba?! Üstelik ‘hala mı uyanıyor?’ gibi sorularla acemi anne ‘Herkesinki uyuyor da benimki mi kalkıyor? Nerede yanlış
Babalar Günü idi.
Uzaklardaydım ama babam için yazdığım kısa bir yazıyı bir şekilde paylaşacaktım.
Yapamadım.
Çünkü o gün bir babadan, oğlunun öldüğü haberini aldık.
Sabah çalan telefonu, ”oğlum babalar günümü kutlamak için arıyor herhalde” diye açan bir baba.
İçim sızladı. O babanın acısı nasıl diner, diye düşünmekten kendimi alamadım. Sonra aklıma geride kalan 4 yaşındaki ufaklık geldi. Babasız geçecek koca bir ömür var önünde. Her babalar günü, onun için iki kere acı olacak. İki kere daha fazla nefret edecek bu anlamsız(!) günden. Hem babasız olduğu için hem de babasını o gün kaybettiği için.
Babanın varlığı her an anlaşılmaz. Ancak yokluğunda fark edersiniz kalbinizdeki büyüklüğünü. Annemiz her şeyimizdir ya… babaya sıra gelmez gibi görünür. Aslında öyle değildir. Hiç hem de.
Baba dağ gibidir çünkü, yıkılmaz. Hep oradadır. Bakmasan da biliyorsundur, oradadır.
Baba koca bir çınardır çünkü,
Hep söylüyorum, teknoloji sınırlı ve güvenli kullanıldığında herkes için gelişim aracıdır, diye. Benim oğlum henüz 2.5 yaşında ve şimdiden evdeki iletişim cihazlarını nasıl kullanacağını çoktan çözmüş vaziyette. Bilgisayar veya konsol oyunlarının çocuklarının gelişiminde olumlu etkisi olduğuna inananlardanım. Koray henüz konsol seviyesinde değil ama iPad ve iPhone’daki yaşına uygun olarak seçtiğim oyunları öyle güzel oynuyor ki hayretler içinde kalıyorum. İnce motor gelişimine katkısı büyük bir kere. Göz-el koordinasyonu fark edilir şekilde ilerliyor. Bu arada içerik olarak öğrendikleri de cabası. Ha diyebilirsiniz o içerikleri siz de öğretebilirsiniz veya yuvada da öğrenebilir. Öyle değil malesef. Bu oyunlarda bir uğraş var. Doğru sonuca ulaşmak için deneme-yanılma yöntemini uyguluyor. Başardığındaki mutluluğunu görmek her şeye değer.
Benim bu, kimilerine göre kötü(!) annelik tarzımın destekleyicilerinden dünyaca ünlü Çocuk Gelişim Uzmanı Jacqueline Harding Türkiye’deydi.
Bir anne ya da baba bebeğini otomobilde unutabilir mi?
Aklım almıyor.
Kendimi yerlerine koymaya çalışıyorum olmuyor.
Geçen gün time.com‘da bir makale vardı. Geçen yıl Amerika’da 49 bebek, kavurucu sıcaklarda otomobilde unutuldukları için can vermiş. 1998-2010 yılında bu şekilde ölen bebeklerin sayısı 500′i geçmiş. Düşünebiliyor musunuz? Dün de Türkiye’den bir haber okudum. Kocasını hapishaneye ziyarete giden kadın bebeğini arabada bırakmış. 3 saat sonra evet tam 3 saat sonra geri döndüğünde bebeğinin cansız bedenini bulmuş. Bundan daha korkunç bir an düşünemiyorum.
Bir kaç tane olayın detaylarını okumaya kalktım. Gözyaşlarım durmadı. Hayır, anneye ya da babaya üzülmedim. O minicik bedenlerin çektiği sıkıntı ve acıyı düşündüm ve nefessiz kaldım bir an. Bu dramlardan birinde anne 4 çocuklu. Son bir kaç gündür hasta olan çocuklarıyla ilgilenmekten yorgun düşmüş. İşe gitmeden önce her zamanki gibi bebeğini gündüz bakım evine bırakmış. İşten biraz erken