Sokaktaki vatandaşa sorsanız, bu krizi 2001 kriziyle karşılaştırdığında 2001 daha kötüydü der. Gerçekten de o krizde her şey allak bullak olmuştu. Bankalar devrildi. Kur aldı başını gitti. Medya her gün dehşet manşetleri atıyordu. Dışarıdan özel görevli bakan atandı. İktidara güven adeta yok olmuştu. İş dünyası bu bakana sarıldı. Dışarıdan çok yüklü borç alındı. Hemen ardından seçimlere gidildi ve parlamentodaki tüm partiler silindi. Yeni kurulan iki parti oyları ise yüzde 40’ı aştı.
Fakat bize göre 2009 krizi birçok bakımdan 2001 krizinden daha kötü geçti. Bazıları 2001’de milli gelir yüzde 5.7 daralırken, 2009’da 4.7 daraldı diye sizi avutabilir. Hatta kriz teğet geçti diye aldatabilir. Oysa o krizin öncesinde (2000; yüzde 6.8) ve sonrasında (2002; yüzde 6.2) ekonomi hızlı büyümüştü. Son krizin öncesinde ise (2008) Türkiye ekonomisi yüzde 1 bile büyümedi. Bu yıl da büyümenin en fazla yüzde 5 olacağı tahmin ediliyor.
2009 krizinin daha uzun sürdüğü de doğru değil. 2009 krizinde net olarak 4 çeyrek üst üste daralma yaşanırken, 2001 krizinde bu 3 çeyrek oldu. 2001 krizinde rekor daralma yüzde 9.5’ti. 2009 krizinin rekoru yüzde 14.5’ti. Yani çok daha keskin bir daralma
Euro Bölgesi maliye bakanları önceki gün Yunanistan için 30 milyar euro’luk bir yardım paketine onay verdi. Daha önce kreditörler gerekli paranın 54 milyar euro olduğunu belirtiyordu. İlk yıl için IMF’den beklenen 15 milyar euro’luk destekle, bu mekanizma bugüne kadar oluşturulan en büyük çok taraflı yardım paketi oluyor. Ancak, Atina henüz buna resmen onay vermiş değil. Gerçi Yunanistan Başbakanı Papandreu derhal bir açıklamayla, kararı Avrupa’nın hiç kimsenin ortak para birimi ve ortak kaderiyle oynayamayacağına dair bir mesaj olarak niteledi.
Euro kullanan 16 ülkenin onay verdiği pakete en büyük katkıyı da sırasıyla Almanya, Fransa ve İtalya yapacak. Faizi yüzde 5 kadar olacak. Çeşitli yatırım fonları da dahil olmak üzere isteyen ülkeler (Türkiye de dahil) bu fona katkıda bulunabilecek.
IMF yardıma hazır
IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn, paketin Euro Bölgesi’nin tümünde finansal istikrarı koruyacak bir adım olduğunu, çok yıllık bir stand-by kredisi düzenlemesiyle de Yunanistan’a yardıma hazır olduklarını belirtti. Yardım gerçekleşirse, bugüne kadar bir ülkeye yapılan en büyük IMF taahhüdü olacak. (Çünkü 2009 Nisan ayında Meksika için esnek kredi hattı adıyla sağlanan 47
6 Mayıs’ta İngiltere’de yapılacak seçimler büyük önem taşıyor. Çünkü tam 13 yıldır, 3 dönemdir İngiltere’yi İşçi Partisi yönetiyor. Bir dördüncü olacak mı? Anketler son yıllarda İşçi Partisi’nin miadının dolduğunu gösteriyor. Öte yandan, Avrupa’da son zamanlarda bir sol gelişme gözleniyor. Fransa’da ara seçimleri sol kazandı. Önce İtalya’da sonra da Yunanistan’da sol iktidara geldi. Almanya’da Merkel zorda. İngiltere’de bir sürpriz olabilir mi?
Seçimler Türkiye açısından da önemli. Malum, İngiltere Türkiye’nin AB üyeliğine gayet sıcak bakıyor. Gerçi kimileri bunu tavşana kaç, tazıya tut da diye yorumluyor.
İngiltere’deki seçimleri ekonomi belirleyecek görünüyor. Uzun yıllar ekonomiden sorumlu Maliye Bakanı olan Başbakan Gordon Brown krizde çok radikal tedbirler almıştı. Ancak bunun meyvelerini toplayabilmiş değil. Ne de olsa insanlar hâlâ işsiz, birçok şirket de kapanmış durumda. Dahası kamu finansman dengeleri perişan vaziyette; bütçe açığı milli gelirin yüzde 12’sine ulaşıyor.
Muhalefet umutlu
Bu şartlarda ne Başbakan Gordon Brown, ne de Maliye Bakanı Alistair Darling, ekonominin popüler simaları sayılıyor. Muhafazakârların lideri David Cameron ve gölge kabine bakanı
Türkiye İhracatçılar Meclisi’ne (TİM) bağlı birlik seçimlerinde başkanlık yarışları, İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) ile İstanbul Maden İhracatçıları Birliği’nde (İMİB) önceki gün başladı. İHKİB Olağan Genel Kurulu’nda Hikmet Tanrıverdi, oyların dörtte üçünü alarak yeniden başkan seçildi.
Tanrıverdi, yaklaşık 13 milyar dolarla aldıkları hazır giyim ihracatını gelecek 4 yılın sonunda 20 milyar dolarla teslim edeceklerini söylüyor. 2023 yılında 60 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmak için de yeni stratejiler üzerinde çalışacaklarını kaydediyor. Hatta komşu ülkelerdeki üretimlerin Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınmasıyla söz konusu rakamı ikiye katlanmasının da mümkün olabileceğine inanıyor. Bütün bunlar iyi niyet ve heves gösteriyor. Üstelik bu kesimler bir hayli emek-yoğun olduğu için, işsizliği azaltma konusunda da yüreklere su serpiyor.
İhracatı 5’e katlamak
Peki, dört yıl içinde yüzde 50 ihracat artışı mümkün mü? Yahut da 13 yılda ihracatı 5’e katlamak gerçekçi mi? Son günlerdeki mali piyasalarındaki gelişmeleri bu hedef ve çabaları desteklemiyor. Bakınız dün dolar/TL paritesi 1.50’nin altına inmiş durumdaydı.
Oysa bundan tam bir yıl önce
Önceki gün TÜİK mart ayı enflasyon verilerini açıkladı. Tüketici fiyatları beklentilerin (yüzde 0.50) altında yüzde 0.58 olarak açıklandı. Üretici fiyatları ise, beklenenden (yüzde 0.74) oldukça farklı geldi; Yüzde 1.94. Bu farkın nedenlerini irdelemekte yarar var. Tabii olası sonuçlarını da tartışmakta.
Tarımdaki üretici fiyatları artışı yüzde 2.8 olmuş. Az değil. Ancak tarımın toplam ÜFE endeksi içindeki payı artık yüzde 17. Sanayi mallarındaki fiyat artışı ise daha önemli, çünkü payı daha yüksek. Buradaki artış ise yüzde 1.76. Hele imalat sanayiinde yüzde 1.91. Örneğin, tekstilde yüzde 1.54, kâğıtta yüzde 1.85, yakıtta yüzde 4.5 ve ana metal sanayiinde de yüzde 9.7’lik fiyat artışları var. Bunların tümünün ÜFE içindeki payı yüzde ise 25’i geçiyor.
TÜFE ise mart verisiyle beraber çift haneliden yüzde 8.6’ya gerilemiş durumda. Bu da aslında toplamda bir gerileme olduğunu gösteriyor. Nitekim MB’nin çok önemsediği ve çekirdek TÜFE olarak nitelediği “I” endeksi mart ayında yüzde 0.60 artmış durumda.
Canlanma belirtileri
Öte yandan, maliyetlerdeki bu artışın zamanla nihai tüketici fiyatlarına yansıyıp yansımayacağının da (geçirgenlik) incelenmesi gerekiyor. Fakat malum, bu
Hafta sonu açıklanan TİM verilerine göre ihracat mart ayında geçen yılın aynı aynına göre yüzde 34 artarak 9,6 milyar dolar olmuş. Böylelikle ihracat ilk 3 ayda ortalama yüzde 22,4 artmış. Mart ayındaki ihracat artışının ardında iki neden olabilir. Biri 2009 yılının ilk 3 ayındaki çok düşük ihracat performansının olması ve bu bazın yüksek artış sağlaması, diğeri de küresel olarak daha elverişli bir talebin oluşmaya başlaması.
Ancak geçen hafta ortası açıklanan TUİK ve sonrasında açıklanan TİM ihracat verileri bunu göstermiyordu. Nitekim ocak ayında ihracat geçen yıla göre yüzde 0,2 azalma göstermiş, ardından şubatta da yüzde 1,3 daralma göstermiş. Fakat bu hafta açıklanan TİM mart ihracat verisi bunu göstermiyor, tam aksine bir artış gösteriyordu. Acaba durgunluk konusunda biz mi yanılıyorduk?
Nisan ayını beklemek şart
İhracat ocak ayında euro’nun değer kaybetmesiyle ciddi olarak dolar bazında değer kaybetti. Bunu küçümsemeyelim; çünkü sadece mart ayında euro dolar karşısında yüzde 10’a yakın değer kaybetti. Tabii dünyada talebin hızlı toparlanamıyor olması da çok etkili oluyor. Hele AB ekonomilerinin bir türlü kriz ortamından çıkmakta zorlanmaları Türkiye’nin ihracatını
2009 büyüme verileri açıklandı. İlginçtir, beklentilerin altında bir daralma oranı ortaya çıktı; yüzde 4.7. Şimdi bu daralma yüksek mi, değil mi tartışılabilir. İşin teknik tarafı bir tarafa, hangi krizin daha fazla hissedildiği büyük önem taşıyor. Hani bir soğuk vardır, derecesi daha düşük olsa da, rutubetten ve rüzgârdan ötürü daha fazla hissedilir ya, tıpkı öyle. Yahut depremin farklı ölçümleri olduğu gibi.
Kime sorsanız 2001 krizinin daha fena olduğunu söyleyecektir. Oysa bu bir yanılsamadır. O dönemde kur çok hareket etmiş, kimi bankalar batmış, kimi siyasal partiler de sahneden silindiği için böyle sanılır. Oysa 2001 krizinin gerçekleri 2009’dan çok daha fena olduğunu pek göstermiyor.
Kriz daha uzun sürdü
2001 yılında daralma son milli gelir serilerine göre yüzde 5.7 olmuştur. Demek ki, bu krizle geçen kriz arasında sadece yüzde 1’lik bir fark var. Üstelik geçen krizde toparlanma çok daha güçlü olmuştu. İhracat artışları ekonomiyi hızla arkasından sürükleyebilmişti. Oysa bu kez ihracat çok yavaş gelişiyor. Çünkü kur etkisini bu kez daha sınırlı görüyoruz. Dış talep de zayıf.
Krizin süresine gelince. İlk bakışta 2009 krizinin daha kısa sürdüğü düşünülebilir. Çünkü 2001
Dün açıklanan milli gelir ve büyüme verileri biraz şaşırttı. Peşinen belirtelim ki, biz daha büyük bir daralma (yüzde 5.5 kadar) bekliyorduk. Piyasada da beklentiler yüzde 5.3-5.7 aralığında seyrediyordu. Fakat açıklamaya göre, son üç ayda milli gelir bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 6 düzeyinde büyümüş. Bu da son aşamada işlerin kısmen de olsa toparlanmasına elvermiş. Son üç ayda iç tüketimden kaynaklanan bu hızlı toparlanma da imalat sanayii ve iç ticarete yansımış gözüküyor.
Bakınız TÜİK bu kez üç aylık verileri takvim ve mevsim etkisinden arındırarak da yayımlamış. Yılın ilk çeyreğinde milli gelir yüzde 7 küçülse de, ikinci çeyrekte yüzde 6.6, üçüncüde 2.7 ve dördüncüde de yüzde 2.7 büyümüş. Yani ekonomide toparlanma (yetersiz de kalsa) 2009 yılının ikinci yarısında başlamış. Fakat nasıl olduysa biz farkında olmamışız!
Sevinmek hata olur
İlk bakışta bu toparlanmayla sağlanan yüzde 4.7’lik daralma sevindirebilir. Ancak bunun çok ciddi bir daralma olduğu da göz ardı edilmemeli. Nihayet bu daralmayla işsizliğin olağanüstü boyuta tırmanması da önlenemedi. Üstelik 2001 yılının aksine bu krizde çıkışın yavaş ve uzun sürede gelişeceğini bekliyoruz. Çünkü ihracat