Nihayet Euro Bölgesi ekonomi ve maliye bakanları, Uluslararası Para Fonu’nun da katkısıyla 110 milyar Euro’ya ulaşan Yunanistan’ı kurtarma paketine onay verdi.
Euro ülkelerinin 80 milyar euro’luk ikili kredilerine ilaveten IMF’nin vereceği 30 milyar euro’dan oluşan ve en az 3 yılda kullandırılması öngörülen kurtarma paketi, Yunanistan’ın 19 Mayıs’taki borç geri ödemesinden önce kullanıma hazır olacak.
AB Komisyonu’nun ekonomik ve parasal işlerden sorumlu üyesi Olli Rehn, bir açıklama yaparak, Avrupalı vergi verenlerin parasının saçılmadığını, faizli borç verildiğini ve ikili kredilerin faiz oranının diğer Euro Bölgesi ülkelerinin borçlanma faizinden yüksek olduğunu belirtti. Tabii bu kredi karşılığında Yunanistan’ın tasarruf önlemlerini harfiyen uygulaması gerekiyor. Olli Rehn’in yaptığı açıklamanın temelinde Almanların Yunanistan’a verilen paranın heba olduğuna inanması yatıyor.
Mali disiplin şart
Örneğin memurların ikramiyelerinin kaldırılması, KDV oranlarının artırılması, sigara alkol ve benzin fiyatlarına yüzde 10 zam yapılması gibi. Emeklilik yaşının yükseltilmesi ve kumar oyunlarına ek vergiler getirilmesi de gündemde. Tabii bütün bu önlemler de sert toplumsal
Petrolün varili neredeyse 90 dolara dayandı. Bu da Türkiye ekonomisini çok yakından ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye, enerjisinin büyük bir kısmını ithal ediyor. Bunun da tamamı mineral yakıtlar.
2009 küresel krizi patladığında en doğru cari açık tahminini biz yapmıştık. 48 milyar dolardan 25 hatta 30 milyar dolara bile inemeyen tahminler varken, 12 milyar dolara ineceğini belirttik. Buna bağlı olarak kurun çok yüksek olduğu bir seviyede “yaza doğru dolar 1.50 TL’ye iner” dedik, o da doğru çıktı. Bu tahminlerdeki isabet enerji fiyatlarıyla dış açık arasındaki bağa dayanıyordu. İthal edilen enerjinin büyük kısmını Rusya’dan gelen doğalgaz oluşturuyor. Doğalgaz fiyatları da dünyada petrol fiyatına paralel ayarlanıyor. BCG Partners’ın aşağıdaki tablodaki tahminine göre petrolün varili 75 dolarken Türkiye’nin enerji ithalatı 32 milyar dolar; 100 dolarken de 40 milyar dolar kadar oluyor.
Küresel nedenlerle petrol fiyatı düşerken Türkiye de daha yavaş büyüdüğü için talep de azalıyor. Tabloyu yakından incelediğimizde bunun göz ardı edilmediği anlaşılıyor. Kaldı ki, büyüme hızına göre ithalat çok az değişkenlik gösteriyor. Çünkü ithal edilen doğal gazın büyük kısmı konutlarda
Et fiyatları üzerine tartışmalar sürüyor. Et gerçekten ülkemizde ucuz değil. Üstelik kaliteli et de yiyemiyoruz. Peki, ama neden? Kimilerine göre hayvancılıkta girdi fiyatları çok yüksek. Kimilerine göre de et üzerinde çeşitli spekülatif oyunlar dönüyor. Kimilerine göre de son yıllarda bölge ülkelerine artan ihracat mal sıkıntısı yarattı. Kimileri de terör nedeniyle hayvancılığın yıkıldığını savunuyor. Hangisi doğru? Olasılıkla farklı ölçülerde hepsi.
Et besiciden çıkarken o denli pahalı değil. Yani tüm maliyet baskısına rağmen hayvancılık yapan çiftçi büyük bir kâr elde edemiyor. Zaten edebilse hayvancılık hızlı gelişirdi. Buna rağmen son yıllarda büyük sermaye sahipleri besi hayvancılığına merak sardı. Fakat onların bu ilgisi de ülkedeki hayvan stokunu hızla artıracak düzeyde değil.
Nüfus sınırlı
Türkiye’de hayvan nüfusu, gerek büyükbaş, gerekse küçükbaşta çok yüksek değil. Gerçi Tarım Bakanlığı tarafından tahminle hesaplanan bu veri her seferinde farklı çıkıyor.
Hemen belirtelim ki, et fiyatları üzerinde çok yüksek ölçekte bir spekülasyon olduğu sanılmamalı. Çünkü fiyatları yukarı doğru tırmandırabilmek için adeta tekel gücünde birkaç tüccarın olması, hatta hayvanın
Başbakan Papandreu geçen hafta, Euro Bölgesi’ndeki üyelerin Yunanistan’ı IMF’ye gitmeye zorlamalarını utandırıcı bulduğunu açıklayınca piyasalar sallanmıştı. Yunan bonolarının faizleri (diğer euro ülkelerinden yüzde 3.5 fazla) yüzde 9’a geldi. Oysa Portekiz ve İrlanda gibi riskli ülkeler bile bunun yarısından düşük risk primi ödüyor.
Bu arada Eurostat 2009 yılında Yunanistan’ın kamu borcunun aslında daha yüksek olduğunu, milli gelirin yüzde 13.6’sına ulaştığını açıkladı. Bir de Moody’s not düşürünce işler büsbütün karıştı.
Oysa IMF ile anlaşılarak …15 milyarı doğrudan, toplam …45 milyar borç sağlansa, sorun büyük ölçüde aşılabilecek. Gerçi birçok uzman gerçek gereksinimin …75 milyar olduğunu savunsa da, bu 2013’te yeniden büyüme trendine girmeye ve kamu borç dinamiğinin 5 yılda düzelme hedefine dayanıyor.
Daha karamsar bir senaryo da, Yunanistan’ın 2014’e kadar …67 milyar ek borç çıkarması ve borç-milli gelir oranı yüzde 149’a çıkması. Bu senaryoyu çok karamsar bulup bütçe açığının üç yıl içinde yüzde 3’ün altına inip ve büyümenin hemen oluşacağını savunanlar var. Fakat bu durumda bile borçlar milli gelirinin yüzde 142’sinden aşağı inmiyor. Kaldı ki, bu çok ciddi bir
Cuma günü meslektaşım Güngör Uras yazdı ama ben de kendimi tutamayacağım. Malum bu hafta Başbakan’ın açıklamasıyla bedelli askerlik yine gündeme geldi. Anlaşılan Hükümet Ordu üzerinde baskı kurarak bunu geçirmeye çalışacak.
Oysa daha kısa süre önce Genelkurmay Başkanı bunu kesin bir dille reddetmiş ve gerekçelerini ortaya koymuştu; terörle mücadele ederken bedelli askerlik yanlış olur. Yani mücadeleden kaçmak isteyen bastırır parayı, sadece yoksullar vatanı savunur. Şimdi Ordu geri adım atarsa tükürdüğünü yalamış olacak ve bir hükümet darbesi de daha Ordu’ya inecek.
Bu noktaya çok açık bir siyasal kampanya ile gelindi. İki yıldır e-posta adresime sürekli mektup yağıyordu. Anlaşılan hükümete ulaşılmış ve bir seçim öncesi hükümet bunun siyasal rant sağlayacağına ikna edilmiş.
Öteden beri askerlikle ilgili üç yargım oluşmuştur. Birincisi, Türkiye’de herkesin eşit koşullarda askerlik yapması vatandaşlık duygusunun gelişmesinde büyük katkı sağlar. Askerdeyken herkesin aynı rütbede olup, bulaşık yıkaması yahut nöbet tutması çok önemlidir. Sadece mezarda değil yahut sadece siyasal haklarımızda değil, ulusal yükümlülüklerimizde de eşit olduğumuzu algılamalıyız. İşte bunun belki de
İzlanda’da yanardağ patlayınca dünya allak bullak oldu. Doğa karşısında insanoğlu kimi zaman acınacak hale düşüyor. Depremlerde de böyle olmuyor mu? Ancak insanoğlu genellikle ya birbirine, ya da doğaya çok hunharca davranıyor.
Geçtiğimiz hafta Enerji Bakanımıza yapılan saldırıda, bakanın burnu kırıldı. Oysa demokratik ve uygar toplumlarda sorunlar kaba kuvvetle değil tartışarak, eleştirerek çözülüyor. Enerji konusunda Türkiye’de eleştirilecek konu mu yok? İstemediğiniz kadar! Türkiye’nin ekonomik sorunlarının temelinde enerjide dışa (yüzde 75) bağımlılığı yatıyor.
Doğaya verilen zarar da insanın ilkelliğinden kaynaklanıyor. Ve aslında kendine büyük zarar veriyor. Öylesine ki, dünya ısınıyor ve iklim değişiyor.
Tasarruf şart
Bundan birkaç ay önce bu konuda Dünya Bankası katkısıyla WWF (Dünya Doğal Hayat Fonu) bir rapor yayımlamış ama medyada çok az ilgi görmüştü. Rapor çözümlerini sıralarken öncelikle enerjide verimi sağlamaktan söz ediyordu. Yani üretilen enerji ile tüketim arasında tam bir bağ kurulması gerekiyordu. Daha doğrusu, yararı azaltmadan talebi düşürmenin yolları bulunmalıydı. Burada 2050’ye dek talebin yüzde 39 oranında azaltılması hedefleniyordu. İkincisi,
Hafta başında ABD’nin TMSF’si olan FDIC, 8 bankaya daha el koyduğunu açıkladı. El konulan bankaların üçü Florida, ikisi California’da bulunurken, Massachusetts, Michigan ve Washington’da da birer banka vardı. Böylece ABD’de bu yıl el konulan banka sayısı 50’ye ulaştı.
Ertesi gün ABD’nin en büyük yatırım bankalarından Goldman Sachs’ın 2007 yılında çıkardığı mortgage’a dayalı bir türev üründe yatırımcılarına eksik bilgi vererek dolandırıcılık yaptığı iddiası ile Sermaye Piyasası Kurulu SEC tarafından dava açılınca piyasalar büsbütün ürktü. Bütün banka hisseleri değer kaybetti. Şimdi Wall Street’te incelemeler derinleşebilir; dev bankalar büyük tazminatlarla karşılaşabilir.
Korku Endeksi yüzde 24 yükseldi
Bu haber çıkınca mali hisseler başta olmak üzere ABD borsaları ciddi oranlarda değer kaybederken, VIX Endeksi (Şikago borsasında emtia hisselerinin fiyat oynaklığı) yükselişe geçti. Korku Endeksi olarak da bilinen VIX, cuma günü yüzde 24 ile şubat ayından bu yana en büyük artışını kaydetti.
İddialara göre, Goldman Sachs, zarar edeceği baştan belli olan bir portföye sahip CDO (collateralized debt obligation) ürününde, açığa satış yaparak kâr elde etti. Yatırımcıların bu
Bütün ekonomik krizlerin belli siyasal etkileri olur. Genellikle bu etkiler iktidar partisinin yıpranması yönündedir. Hükümetler ya iktidardan düşer, ya erken seçime gitmek zorunda kalır, ya da geçmişte Türkiye’de olduğu gibi darbelerle karşılaşılır.
Bu küresel kriz ise farklı sonuçlar getirdi. Kimi ülkelerde bu etki güçlüydü; iktidardan düşenler oldu. Kimisinde daha hafif gerçekleşti. Bazısında ise hiç etkili olmadı. Hatta birinde iktidardaki hükümet güç kazandı.
Örneğin, Yunanistan’da ekimde yapılan seçimlerde sağ eğilimli Yeni Demokrasi Partisi hükümeti devrildi, yerine sosyalist PASOK iktidara geldi. Fransa’da martın ilk haftasında yapılan ara seçimlerde 22 ana bölgenin 21’inde Martine Aubrey liderliğindeki Sosyalistler, Başkan Sarkozy’nin partisini ezip geçtiler. Bu iki örnek krizin iktidardaki bir partiyi nasıl yıprattığını açıkça gösteriyor. Hele son seçimlerde ABD’de 2008 sonunda patlayan küresel kriz Bush’u deviren en önemli etmen oldu.
İşçi Partisi’ne güven daha fazla
Bununla beraber bir başka örnek de İngiltere... İngiltere’yi tam 13 yıldır İşçi Partisi hükümeti yönetiyor. Haliyle çok yıprandı. Hele Irak politikası hükümetin itibarını çok sarstı. Fakat küresel