Merkelin, ziyaretinde Türkiyeye AB için özel bir üyelik statüsü önermesi hayli tepki toplamış, fakat pek de ciddiye alınmamıştı. Oysa Almanyanın gelecekteki liderliğinin AB perspektifinde büyük önem taşıdığı, hele hele Merkelin partisinin önümüzdeki seçimler iktidar olma olasılığı göz önüne alındığında, Merkelin önerileri bir hayli kaygı veriyor. Üstelik bu öneri AB içindeki diğer muhafazakarların bir kısmının isteğini yansıtıyor.Merkelden hemen sonra Schröderin ülkemize gelmesi de hayli dikkat çekici. Schröderin verdiği mesajlar yüreklere su serpti denebilir. Çünkü Merkelin aksine Schröder daha olumlu mesajlar verdi. Birincisi, Schröder ABnin Türkiyeden yeni koşullar istemeyeceğini belirtti. İkincisi, uygulamada olumlu gelişmeleri gördüklerinde, olumlu oy vereceklerini, hatta daha da ileri giderek Komisyonun hazırlayacağı raporda görüş istendiğinde olumlu tavsiyelerde bulunacaklarını açıkladı. Bununla beraber, Schröder tam üyelikle müzakere süreçlerinin birbirleriyle karıştırılmamasını da vurgulamaktan kaçınmadı.Bu iki liderin Türkiye ziyaretlerinin eşzamanlı olması dikkat çekiyor. Acaba Alman politikacıların Türkiyeden özel bir beklentisi mi var? Birini Schröder açıkladı bile.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Önceki hafta Almanya'nın Hıristiyan demokrat ve ana - muhalefet lideri Angela Merkel'den sonra, dün de Alman Başbakanı ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) lideri Gerhard Schröder ülkemizdeydi.
Merkel'in, ziyaretinde Türkiye'ye AB için özel bir üyelik statüsü önermesi hayli tepki toplamış, fakat pek de ciddiye alınmamıştı. Oysa Almanya'nın gelecekteki liderliğinin AB perspektifinde büyük önem taşıdığı, hele hele Merkel'in partisinin önümüzdeki seçimler iktidar olma olasılığı göz önüne alındığında, Merkel'in önerileri bir hayli kaygı veriyor. Üstelik bu öneri AB içindeki diğer muhafazakarların bir kısmının isteğini yansıtıyor.
Merkel'den hemen sonra Schröder'in ülkemize gelmesi de hayli dikkat çekici. Schröder'in verdiği mesajlar yüreklere su serpti denebilir. Çünkü Merkel'in aksine Schröder daha olumlu mesajlar verdi. Birincisi, Schröder AB'nin Türkiye'den yeni koşullar istemeyeceğini belirtti. İkincisi, uygulamada olumlu gelişmeleri gördüklerinde, olumlu oy vereceklerini, hatta daha da ileri giderek Komisyon'un hazırlayacağı raporda görüş istendiğinde olumlu tavsiyelerde bulunacaklarını açıkladı. Bununla beraber, Schröder tam üyelikle müzakere süreçlerinin
Ancak konu önemli. Birincisi, anlaşılan IMF heyeti bu ara gelmiyor. Demek ki, önemli bir sorun olmasa bile, bir gecikme var. Kaldı ki, yani ikincisi, IMFnin gelmeyişinin ardında hükümetle IMF arasında bir anlaşmazlığın olduğu görülüyor. Ve henüz düzeltilmiş değil. Üçüncüsü, IMF ancak bu hazırlıklar tamamlandığında çağırılacak, ama belki de o zaman başka önkoşullar öne sürebilecek.Babacan, bir başka soruya karşılık, kaynak paketiyle ilgili çalışmaların devam ettiğini, ancak Başbakanın doğalgaz ve akaryakıta zam yapılmayacağını söylediğinin hatırlatılması üzerine, "çalışmalar bitmedikten sonra, bu konuda açıklama olmaz. Çalışmaların ortasında aldığınız haberlerin çoğu yanlış" yanıtını verdi.Bu yanıt da dördüncü konuya ışık tutmuş oluyor. IMFnin talebi açık; ek kaynak istiyor. Hükümetin ise IMFyi tatmin edecek bir çözümü henüz bulamadığı anlaşılıyor. Ya da Başbakanın peşinen olumsuz pozisyon alması işleri karıştırıyor. Malum IMFnin akaryakıt ve doğalgaz fiyatlarına zamda ısrarı üzerine Başbakan birkaç hafta önce "ek zam ve ek vergi yok" demişti.Aslında bulunması gereken ek kaynak en fazla 3.1 katrilyon. Hükümet bunun bir kısmının harcamalardaki kısıntılarla elde edileceğini dile
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Önceki gün Devlet Bakanı Ali Babacan'ın Londra Belediye Başkanı'nı kabulünde, soruları yanıtlarken, IMF heyetinin gelişinin kendilerine bağlı olduğunu belirterek, zamanlama konusunda; "ne zaman telefon açıp (biz hazırız, gelin) dersek o zaman gelecek" demiş. Bu açıklama Reuters'te ilk çıktığında piyasalarda tedirginlik yarattı. Sonra bu olumsuz hava biraz olsun dağıldı.
Ancak konu önemli. Birincisi, anlaşılan IMF heyeti bu ara gelmiyor. Demek ki, önemli bir sorun olmasa bile, bir gecikme var. Kaldı ki, yani ikincisi, IMF'nin gelmeyişinin ardında hükümetle IMF arasında bir anlaşmazlığın olduğu görülüyor. Ve henüz düzeltilmiş değil. Üçüncüsü, IMF ancak bu hazırlıklar tamamlandığında çağırılacak, ama belki de o zaman başka önkoşullar öne sürebilecek.
Babacan, bir başka soruya karşılık, kaynak paketiyle ilgili çalışmaların devam ettiğini, ancak Başbakan'ın doğalgaz ve akaryakıta zam yapılmayacağını söylediğinin hatırlatılması üzerine, "çalışmalar bitmedikten sonra, bu konuda açıklama olmaz. Çalışmaların ortasında aldığınız haberlerin çoğu yanlış" yanıtını verdi.
Bu yanıt da dördüncü konuya ışık tutmuş oluyor. IMF'nin talebi açık; ek kaynak istiyor.
Dolardaki düşüş nedenleri biliniyor. Biri cari işlemler açığı. Son verilere göre cari işlemler açığı 140 milyar dolara (yani Türkiyenin ithalatının tam 2 katı kadar) tırmanmış durumda. Bu da Amerikan ekonomisinin her gün 400 milyon dolar bulmasını gerektiriyor. Doların bir düşüş nedeni de faizlerin çok düşük olması. Böyle olunca cari işlemlerin finansmanı sağlanamıyor ve dolar düşüyor.ABD ekonomisinde cari işlemler açığı öteden beri bir sorundur ve zaman zaman önemli değişimlere neden olur. 1983 - 1987 döneminde de giderek büyüyen cari işlemler açığı bir süre sonra doların reel olarak yüzde 50 oranında değer yitirmesine neden olmuştu. 1987 - 1992 döneminde cari işlemler sorununu kontrol altına alınmış, ama kalıcı olmamıştı. 1991 itibariyle yine baş gösteren cari işlemler açıkları bu kez doların değer kaybetmesine neden olmadı. Bunun da temel nedeni izlenen yüksek reel faiz politikasıydı. Faize bağlı olarak ülkeye giren yoğun sermaye akımları doların değer kazanmasına neden oluyordu. Ancak bu süreç Bush yönetimi ile sona erdi. Düşen faizler bu akımların durmasına neden oldu ve 2002den itibaren dolar değer kaybetmeye başladı. Dün sabah piyasa ekranlarında doların yine düşmekte
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Dün sabah piyasa ekranlarında doların yine düşmekte olduğunu gördük. 1.29 düzeyinin de altına gerileyen doların düşüş yolculuğunu sürdürdüğü gözleniyor. Dolardaki bu düşüş o denli belirginleşti ki, artık aşağı doğru grafikler kullanılıyor. Gerçekten doların iki yılda yüzde 45 kadar değer kaybetmesi az buz değil. Müthiş bir değer erimesi.
Dolardaki düşüş nedenleri biliniyor. Biri cari işlemler açığı. Son verilere göre cari işlemler açığı 140 milyar dolara (yani Türkiye'nin ithalatının tam 2 katı kadar) tırmanmış durumda. Bu da Amerikan ekonomisinin her gün 400 milyon dolar bulmasını gerektiriyor. Doların bir düşüş nedeni de faizlerin çok düşük olması. Böyle olunca cari işlemlerin finansmanı sağlanamıyor ve dolar düşüyor.
ABD ekonomisinde cari işlemler açığı öteden beri bir sorundur ve zaman zaman önemli değişimlere neden olur. 1983 - 1987 döneminde de giderek büyüyen cari işlemler açığı bir süre sonra doların reel olarak yüzde 50 oranında değer yitirmesine neden olmuştu. 1987 - 1992 döneminde cari işlemler sorununu kontrol altına alınmış, ama kalıcı olmamıştı. 1991 itibariyle yine baş gösteren cari işlemler açıkları bu kez doların değer kaybetmesine neden
"Son günlerde, döviz piyasasında oluşan oynaklığın, Kıbrıs görüşmeleri konusundaki olumlu beklentiler nedeniyle artması sonucu, Merkez Bankasınca bugün döviz piyasasına doğrudan alım yönünde müdahale edilmiştir. Diğer doğrudan alım ya da satım müdahalelerimizde olduğu gibi, bu müdahale de, döviz kuru seviyesinden duyulan bir rahatsızlığı ifade etmemektedir."MB ne derse desin, bu müdahalenin kur düzeyinin yarattığı rahatsızlıktan kaynaklandığı bir gerçek. Kaldı ki, MB Başkanı Serdengeçti geçtiğimiz yıl çeşitli konuşmalarında bunu dile getirmişti.Tabii, MB müdahale etmeseydi, kur belki de 1.300.000 TLnin altına gevşeyecek, yabancı girişleri durduğunda ise büsbütün yukarı düzeltme yapacaktı. Yani oynaklık daha da artacaktı.Öncelikle şunu belirtelim. 1.2 milyar dolarlık müdahale resmen astronomik! Dünyanın neresinde olursa olsun bu boyuttaki bir müdahale etkili olur. Oysa kur sadece 30 bin lira kadar yukarı gitti. Bir günde bu denli bir döviz bozma talebinin oluşmasına da anlam vermek çok zor. Yabancı deseniz, neden hepsi tek günde girsin? Gerçekten konu tam bir bilmece.Gerçi bu boyuttaki döviz arzının boyut ve zamanlamasını MB öngörmüş ki, o gün bu müdahaleyi yapmış. Ancak şimdi de
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Önceki gün Merkez Bankası döviz piyasalarına doğrudan müdahale ederek tam 1.2 milyar dolar aldı. Merkez Bankası'nın açıklaması klasikti:
"Son günlerde, döviz piyasasında oluşan oynaklığın, Kıbrıs görüşmeleri konusundaki olumlu beklentiler nedeniyle artması sonucu, Merkez Bankası'nca bugün döviz piyasasına doğrudan alım yönünde müdahale edilmiştir. Diğer doğrudan alım ya da satım müdahalelerimizde olduğu gibi, bu müdahale de, döviz kuru seviyesinden duyulan bir rahatsızlığı ifade etmemektedir."
MB ne derse desin, bu müdahalenin kur düzeyinin yarattığı rahatsızlıktan kaynaklandığı bir gerçek. Kaldı ki, MB Başkanı Serdengeçti geçtiğimiz yıl çeşitli konuşmalarında bunu dile getirmişti.
Tabii, MB müdahale etmeseydi, kur belki de 1.300.000 TL'nin altına gevşeyecek, yabancı girişleri durduğunda ise büsbütün yukarı düzeltme yapacaktı. Yani oynaklık daha da artacaktı.
Öncelikle şunu belirtelim. 1.2 milyar dolarlık müdahale resmen astronomik! Dünyanın neresinde olursa olsun bu boyuttaki bir müdahale etkili olur. Oysa kur sadece 30 bin lira kadar yukarı gitti. Bir günde bu denli bir döviz bozma talebinin oluşmasına da anlam vermek çok zor. Yabancı deseniz,