Devlet, depremden sonra baraka biçiminde konutlar yapmış. Konutların bazıları 38.5 milyara mal olmuş. Kimisi ise 29 milyara. Toplu Konut İdaresinin yaptırdığı konutların daha pahalıya mal olması halkta tepki uyandırıyor. 35.000 nüfuslu Bingöle 10 bin baraka yapılması nedeniyle de tepkiler var. Ancak henüz tamamlanan konut sayısı 7 bin civarında. Üç gündür bölgeyi geziyoruz. Urfa, Mardin, Adıyaman, Maraş ve Malatyanın ardından nihayet Bingöle ulaştık. İlk gelişimiz değil Bingöle. Tam on yıl önce de buraya gelmiş ve buranın yoksulluğunu, dışlanmışlığını gözlemiştik. O zamandan bu yana ne değişmiş diye sorulursa, "koca bir hiç" denilebilir. Hatta Bingölde deprem sonrası bu katmerlenmiş. Bingölde iş yok. Herhangi bir yatırım da yok. Köylerde hayvancılık dışında doğru dürüst bir ekonomik faaliyet görünmüyor. Çiftçiliğe gelince... Köylünün arazisinin büyük kısmının kadastro görmemiş olması mülkiyet kargaşası yaratıyor. Köylerin hâlâ sadece yüzde 8i asfaltlanmış halde. Oysa bu ülkemizde ortalama bundan 4 kat daha fazla.Bingöl Zaza kökenli yurttaşlarımızın çoğunlukta olduğu bir il. İnsanlar hayli canlı. Böylesi bir toplumsal yapıda siyasetin veya seçimlerin hizmet yarışı veya politika
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Üç gündür bölgeyi geziyoruz. Urfa, Mardin, Adıyaman, Maraş ve Malatya'nın ardından nihayet Bingöl'e ulaştık. İlk gelişimiz değil Bingöl'e. Tam on yıl önce de buraya gelmiş ve buranın yoksulluğunu, dışlanmışlığını gözlemiştik. O zamandan bu yana ne değişmiş diye sorulursa, "koca bir hiç" denilebilir. Hatta Bingöl'de deprem sonrası bu katmerlenmiş.
Devlet, depremden sonra baraka biçiminde konutlar yapmış. Konutların bazıları 38.5 milyara mal olmuş. Kimisi ise 29 milyara. Toplu Konut İdaresi'nin yaptırdığı konutların daha pahalıya mal olması halkta tepki uyandırıyor. 35.000 nüfuslu Bingöl'e 10 bin baraka yapılması nedeniyle de tepkiler var. Ancak henüz tamamlanan konut sayısı 7 bin civarında.
Zazalar çoğunluk
Risk alınırsa elbette kazançlar artar. Ama tüm sermaye de kaybedilebilir. Çünkü risk kendi elinizde olmayan bir şeydir. Karşılaşmamak istiyorsanız, bunun tek bir yolu vardır; o da sigorta. Riski örtecek kadar bir prim ödeyerek daha huzurlu yaşamak mümkün. Ama ne yazık ki, çeşitli nedenlerden bazı insanlar riskten kaçınmasına rağmen, sigortadan da kaçıyor.Sigorta sevmemenin çeşitli nedenleri var. Birincisi, sigorta ödeyecek kadar bir paranın olmaması. Yani kişi başına gelir düşükse sigorta yaygınlaşamıyor. İkincisi, sigorta bilincinin gelişmediğinde sigortacılık gelişemiyor. Ve üçüncüsü sigorta şirketlerinin müşteri üzerindeki olumsuz etkileri de sektörü baltalıyor. Nihayet bazı sigortaların çok pahalı oluşu da sektörün gelişmesini sınırlıyor.Sigortacılık, gelişmiş ülkelerin başlıca sektörleri arasında. Oysa bu sektör ülkemizde çok güdük kalmış. Orta vadede bir hayli gelecek vaat etse de, yakın zamanda hızla gelişeceği görülmüyor. Ülkemizde sigorta sektörü milli gelir içinde yüzde 1 kadar paya sahip. Oysa bu sektör çoğu gelişmiş ülkede milli gelirin yüzde 10una yaklaşan büyüklükte.Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi, dünyanın 5 büyük ülkesi sigorta pazarının yüzde 74üne sahip. Yani
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
İnsanlar türlü sınıflara ayrılabilir. Çalışkan - tembel, uyumlu - ters, yumuşak - asabi vb. Ama bir ayrım da risk seven - sevmeyen biçiminde olabilir. Gerçekten bazı insanlar o denli riske düşkündür ki, sonunda kumara merak salar. Bazısı da memurdur. "Aman parama bir şey olmasın. Sağlamda dursun" diye sürekli tasarruf yapar. Yaşamını güvencede tutmak ister.
Risk alınırsa elbette kazançlar artar. Ama tüm sermaye de kaybedilebilir. Çünkü risk kendi elinizde olmayan bir şeydir. Karşılaşmamak istiyorsanız, bunun tek bir yolu vardır; o da sigorta. Riski örtecek kadar bir prim ödeyerek daha huzurlu yaşamak mümkün. Ama ne yazık ki, çeşitli nedenlerden bazı insanlar riskten kaçınmasına rağmen, sigortadan da kaçıyor.
Sigorta sevmemenin çeşitli nedenleri var. Birincisi, sigorta ödeyecek kadar bir paranın olmaması. Yani kişi başına gelir düşükse sigorta yaygınlaşamıyor. İkincisi, sigorta bilincinin gelişmediğinde sigortacılık gelişemiyor. Ve üçüncüsü sigorta şirketlerinin müşteri üzerindeki olumsuz etkileri de sektörü baltalıyor. Nihayet bazı sigortaların çok pahalı oluşu da sektörün gelişmesini sınırlıyor.
Sigortacılık, gelişmiş ülkelerin başlıca sektörleri
Gerçi enflasyon tüketici fiyatlarıyla ölçülüyor. Nihayet hedef satın alma gücündeki aşınmayı azaltmak. Ancak bu yılın enflasyon hedefi yüzde 12yken daha şimdiden yüzde 14.3e ulaşıldı bile. Dün açıklanan enflasyon verileri piyasaları pek coşturamadı. Oysa sonuç gayet sevindirici. 28 yıl aradan sonra ilk kez tek haneli enflasyona ulaşıldı. Tabii enflasyon toptan eşya fiyatlarıyla ölçülürse. Öte yandan çekirdek enflasyon olarak tanımlanan özel imalat sanayii fiyat endeksi de daha çarpıcı bir gelişme göstererek sadece yüzde 0.1 arttığı gözleniyor! Gerçekten inanılır gibi değil. 2003 2004Ocak 5.6 2.6Şubat 3.1 1.6Mart 3.2 Bu hızlı düşüş geçen yıl ocak ve şubat aylarında savaş nedeniyle enflasyonun yükselmesi ve bu bazdan hızla aşağı düşüşün sağlanmasından kaynaklanıyor. Olasılıkla mart ayında da benzer bir gelişme yaşanacak, TEFE enflasyonu daha da düşecektir. Sonrası ise zorlu bir serüven olacak.Bununla beraber, geçen ay toptan eşya fiyatlarının yüzde 1.64 artması gerçekten biraz yüksek. Ama bunun hava koşulları nedeniyle artan meyve - sebze fiyatlarından kaynaklandığı biliniyor. TEFEnin diğer alt kalemlerine baktığımızda ortalama yüzde 0.5lik bir artış gözleniyor.TÜFEye gelince.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Dün açıklanan enflasyon verileri piyasaları pek coşturamadı. Oysa sonuç gayet sevindirici. 28 yıl aradan sonra ilk kez tek haneli enflasyona ulaşıldı. Tabii enflasyon toptan eşya fiyatlarıyla ölçülürse. Öte yandan çekirdek enflasyon olarak tanımlanan özel imalat sanayii fiyat endeksi de daha çarpıcı bir gelişme göstererek sadece yüzde 0.1 arttığı gözleniyor! Gerçekten inanılır gibi değil.
Gerçi enflasyon tüketici fiyatlarıyla ölçülüyor. Nihayet hedef satın alma gücündeki aşınmayı azaltmak. Ancak bu yılın enflasyon hedefi yüzde 12'yken daha şimdiden yüzde 14.3'e ulaşıldı bile.
Yukarıdaki tabloda Kurulun aldığı kararlar görülüyor. Geçen yıl Kuruma yapılan müracaatlar 2002 yılına göre çok ciddi bir artış göstermiş. Rakamsal olarak 94 karar fazla verilmiş. Oransal olarak bu yüzde 28 artış anlamına geliyor. Az değil. Takdire değer bir gelişme.Kurum şimdiye kadar, yani 7 yıl içinde 2576 müracaatla karşılaşmış ve bunun 2107sini, yani dörtte üçünü, karara bağlamış. Bu müracaatların yüzde 60ı rekabet ihlallerine ilişkin. Geriye kalan yüzde 22si birleşme ve devralmalara, yüzde 18i de muafiyet ve menfi tespitlere ilişkin. Kısacası, şikayet ve ihbarlar az değil. Ve burada artış hızı yüzde 53. Demek ki, bilinçlenme artıyor.Kurumun en yoğun işi olan rekabet ihlalleri, pazardaki egemen durumun kullanılarak rakiplere zarar verilmesi demek. Mesela giriş engelleri. Bir şirketin başka bir şirketle birleşme öncesi bunun rekabet engeli yaratmayacağına dair izin verilmesi de Kurumun görevleri arasında.Kısacası, piyasada egemen olma mahzurlu değil. Ancak egemen pozisyon kullanılarak tüketici, yahut da rakipler zarar görüyorsa, bu cezalandırılıyor. Ülkemizde büyük çaplı cezalar henüz pek verilmiş değil. Aklıma tek Turkcelle ve Telsime verilen ceza örnek olarak geliyor.Oysa
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Rekabet Kurumu 4 - 5 Mart tarihinde İstanbul'da bir sempozyum düzenliyor. Kurum ne yazık ki, son derece önemli gücü ve işlevine rağmen ülkemizde yeterince tanınmıyor. Oysa kuruluşundan bu yana Kurum son derece sancılı bir dönem geçirdi. Ve çok da önemli mesafeler aldı. Eleman yetiştirdi, mevzuat hazırladı, kurulsallaşmaya çalıştı, çeşitli kararlar aldı.
Yukarıdaki tabloda Kurul'un aldığı kararlar görülüyor. Geçen yıl Kurum'a yapılan müracaatlar 2002 yılına göre çok ciddi bir artış göstermiş. Rakamsal olarak 94 karar fazla verilmiş. Oransal olarak bu yüzde 28 artış anlamına geliyor. Az değil. Takdire değer bir gelişme.
Kurum şimdiye kadar, yani 7 yıl içinde 2576 müracaatla karşılaşmış ve bunun 2107'sini, yani dörtte üçünü, karara bağlamış. Bu müracaatların yüzde 60'ı rekabet ihlallerine ilişkin. Geriye kalan yüzde 22'si birleşme ve devralmalara, yüzde 18'i de muafiyet ve menfi tespitlere ilişkin. Kısacası, şikayet ve ihbarlar az değil. Ve burada artış hızı yüzde 53. Demek ki, bilinçlenme artıyor.
Kurumun en yoğun işi olan rekabet ihlalleri, pazardaki egemen durumun kullanılarak rakiplere zarar verilmesi demek. Mesela giriş engelleri. Bir şirketin