Pekiyi bu nota bakarak gerçekten Türk ekonomisinin daha iyiye gittiğini düşünebilir miyiz? Kısa vadeli gelişmelerde; evet. Ama bu her şeyin düzeldiği anlamına gelmiyor. Mesela dün bu haber açıklandığında borsa hemen tepkide bulunmadı. (Alımlar daha sonra geldi). Faizler de ciddi biçimde düşmedi. Döviz kuru da. Demek ki, ya bu haber fiyatların içindeymiş, ya da şu anda piyasalarda başka etmenlerin etkisi daha egemen. Bize kalırsa Kıbrıs müzakereleri de piyasalarda belli bir gerginlik yaratıyor.Geçen hafta açıklanan enflasyon verileri, geçici etkileri bir yana bırakırsak, kalıcı ve ciddi bir düşüş oluştuğunu gösteriyor. Üstelik tahminlerin ötesinde. Yıl sonunda resmi hedef olan yüzde 12lik tüketici enflasyonunun altında kalınması olasılığı göz ardı edilmemeli.Yine 2003 sonunda cari işlemler dengesinde oluşması beklenen açık 5 milyar doları bulmayacak görünüyor. Üstelik net - hata ve noksan hesaba katıldığında bu açık daha küçük hale geliyor. Oysa yıl başında cari işlemler açığı tahminleri bunun iki katını buluyordu. Kısacası, borç gelir - gider dengesi, kurdaki gelişmelere rağmen, sorunsuz görünüyor.Önceki yıl (2002) ekonomi yüzde 7.8 büyümüştü. Bu yılda yüzde 5 civarında bir büyüme
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Dün uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından Fitch, Türkiye'nin "B" olan uzun vadeli yerel para ve döviz cinsinden kredi notunu "B+"ya yükseltti. Kuruluş Türkiye'nin görünümünü durağan olarak bırakırken, B düzeyinde bulunan kısa vadeli notta değişikliğe gitmedi. Fitch'den yapılan açıklamada, not artırımının Uluslararası Para Fonu destekli ekonomik programın kararlılıkla sürdürülmesi sonucu makro - ekonomik göstergelerdeki iyileşmenin sonucu olduğu belirtildi.
Pekiyi bu nota bakarak gerçekten Türk ekonomisinin daha iyiye gittiğini düşünebilir miyiz? Kısa vadeli gelişmelerde; evet. Ama bu her şeyin düzeldiği anlamına gelmiyor. Mesela dün bu haber açıklandığında borsa hemen tepkide bulunmadı. (Alımlar daha sonra geldi). Faizler de ciddi biçimde düşmedi. Döviz kuru da. Demek ki, ya bu haber fiyatların içindeymiş, ya da şu anda piyasalarda başka etmenlerin etkisi daha egemen. Bize kalırsa Kıbrıs müzakereleri de piyasalarda belli bir gerginlik yaratıyor.
Geçen hafta açıklanan enflasyon verileri, geçici etkileri bir yana bırakırsak, kalıcı ve ciddi bir düşüş oluştuğunu gösteriyor. Üstelik tahminlerin ötesinde. Yıl sonunda resmi hedef olan yüzde 12'lik
Ancak bu son gelişme ekonomik etmenlere değil, açıklamalara dayandığı için geçici sayılmalı. Nihayet finansal parametrelerdeki değişimler ekonomik değişkenlere dayanır. Geçtiğimiz yıl sonunda Wim Duesenberg Avrupa Merkez Bankasının başından ayrılınca, yerine daha esnek bir bankacı olan Jean - Claude Trichet gelmişti. Duesenberg çok katı bir monetaristti. Enflasyon hortlar korkusuyla faizleri bir türlü indirmemişti. Trichet ise farklı. Piyasalar onun gerektiğinde faizleri düşürebileceğine inanmış vaziyette. Bu da doların hızlı çıkışını engelliyor.Öte yandan, aşırı boyuttaki cari işlemler açığını finanse etmekte zorlanan ABD doların değeri kaybetmesinden gayet memnun. Üstelik bu açık öyle fazla ki, kim ne demeç verirse versin, dolardaki düşüşü durdurmak gayet zor. Hele hele müdahale olmadığı taktirde.Ancak değerli euro ABD yetkililerini rahatsız etmese de, Avrupalı bazı yetkilileri rahatsız ediyor. Üstelik son haftalarda sık sık bunu beyan ediyorlar. Oysa değer kazanan euro değil. Çünkü euro tüm para birimlerine karşı değer kazanmıyor. Değer kazanan yok. Kaybeden var; o da ABD doları. Bir başka deyimle, değer kazanan euro Avrupanın ihracatını o ölçüde olumsuz etkilemiyor. Bu
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Ocak ayı başında 1.29 dolara kadar yükselen euro tekrar geriye dönmüş görünüyor. Geçtiğimiz iki haftada Avrupa'dan gelen birkaç açıklama ile euro 1.24 doların altına gerileyiverdi.
Ancak bu son gelişme ekonomik etmenlere değil, açıklamalara dayandığı için geçici sayılmalı. Nihayet finansal parametrelerdeki değişimler ekonomik değişkenlere dayanır. Geçtiğimiz yıl sonunda Wim Duesenberg Avrupa Merkez Bankası'nın başından ayrılınca, yerine daha esnek bir bankacı olan Jean - Claude Trichet gelmişti. Duesenberg çok katı bir monetaristti. Enflasyon hortlar korkusuyla faizleri bir türlü indirmemişti. Trichet ise farklı. Piyasalar onun gerektiğinde faizleri düşürebileceğine inanmış vaziyette. Bu da doların hızlı çıkışını engelliyor.
Öte yandan, aşırı boyuttaki cari işlemler açığını finanse etmekte zorlanan ABD doların değeri kaybetmesinden gayet memnun. Üstelik bu açık öyle fazla ki, kim ne demeç verirse versin, dolardaki düşüşü durdurmak gayet zor. Hele hele müdahale olmadığı taktirde.
Ancak değerli euro ABD yetkililerini rahatsız etmese de, Avrupalı bazı yetkilileri rahatsız ediyor. Üstelik son haftalarda sık sık bunu beyan ediyorlar. Oysa değer kazanan
2001 Şubatında dalgalı kura geçerken birçok meslektaşımız yaşanan korkuları dile getirdiler. Hatta bazı meslektaşlarımız bu sancılardan hareketle dalgalı kura karşı ciddi bir kampanya başlattı. Gerekçeleri ise bu sistemdeki dalgalanmaların istikrarsızlık yaratacağı ve faizlerin yüksek kalacağıydı. Hatta daha da öte, enflasyonist beklentilerin olumsuz etkileneceğiydi. İşte bu süreçte, kur birdenbire artınca, yüklü döviz borcu içinde olan özel kesim dalgalı kura karşıt olma eğilimine girdi.Ancak o tarihlerdeki ekonomiden sorumlu bakan Kemal Derviş bunu sezerek, derhal IMFdeki dostu Başkan Yardımcısı Stanley Fischeri yardıma çağırdı. Fischer İstanbulda çeşitli toplantılar yaparak, tabir uygunsa bu kesimlerin gazını aldı. Yatıştırdı. Daha doğrusu iş alemi borç veren IMFnin bu konuda ısrarlı olduğunu gördü.O tarihlerde dalgalı kurdan vazgeçilseydi, program da çökmüş olacaktı. Çünkü sıcak para çıkışı nedeniyle krize giren ülkelerde iç borç çok yüklüyse dalgalı kur en iyi çözüm oluyor. Kaldı ki, o günden bu yana Ecevitin hastalığı ve Irak krizi dışında kur yükselmedi. Aksine sıkı maliye politikası ve artan güven nedeniyle TLye sürekli bir geçiş süreci yaşanıyor.Kısacası, kur şimdi
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Dalgalı kura geçiş kolay olmadı. Gerçekten döviz borcu çok yüklü olan bir ekonominin böylesi bir sisteme geçmesi hem riskli, hem de sancılı oluyor. Üstelik hem kamu, hem de özel kesim borçluyken bu daha da pekişiyor.
2001 Şubatında dalgalı kura geçerken birçok meslektaşımız yaşanan korkuları dile getirdiler. Hatta bazı meslektaşlarımız bu sancılardan hareketle dalgalı kura karşı ciddi bir kampanya başlattı. Gerekçeleri ise bu sistemdeki dalgalanmaların istikrarsızlık yaratacağı ve faizlerin yüksek kalacağıydı. Hatta daha da öte, enflasyonist beklentilerin olumsuz etkileneceğiydi. İşte bu süreçte, kur birdenbire artınca, yüklü döviz borcu içinde olan özel kesim dalgalı kura karşıt olma eğilimine girdi.
Ancak o tarihlerdeki ekonomiden sorumlu bakan Kemal Derviş bunu sezerek, derhal IMF'deki dostu Başkan Yardımcısı Stanley Fischer'i yardıma çağırdı. Fischer İstanbul'da çeşitli toplantılar yaparak, tabir uygunsa bu kesimlerin gazını aldı. Yatıştırdı. Daha doğrusu iş alemi borç veren IMF'nin bu konuda ısrarlı olduğunu gördü.
O tarihlerde dalgalı kurdan vazgeçilseydi, program da çökmüş olacaktı. Çünkü sıcak para çıkışı nedeniyle krize giren ülkelerde iç
Bazı meslektaşlarımız Irak savaşı öncesi Türk ekonomisinin çok olumsuz etkileneceği endişesiyle cari işlemler açığının 10 milyar dolara tırmanacağını düşünüyordu. Biz de aynı düşüncedeydik. Ancak savaş beklenenden çok daha kısa sürünce, Türk ekonomisi üzerindeki hasar da gayet sınırlı kaldı.Örneğin turizm gelirleri hiç de olumsuz etkilenmedi. Aksine dolar bazında yüzde 14 kadar arttı. İşçi dövizleri normal düzeyinde sürdü. Diğer çoğu kalemde de artış gözlendi. Hatta bu gelirlerin çoğu euro bazında olduğundan euro paritesi yükselince, dolar cinsinden ifade edilen cari gelirlerde bir artış oluştu.Ancak döviz gelirlerimizin artışındaki en önemli kalem elbette ihracat. İhracatın 2003 performansı ise son derece olumlu. Ve bu parlak performansta birden çok neden var:Birincisi, reel ücretler ciddi biçimde düştü. İkincisi, enerji maliyetleri de reel olarak düştü. Ve nihayet finansman maliyetleri, yani reel faizler düştü. Tüm maliyetlerdeki bu düşüş ihracata ciddi biçimde yaradı. Kaldı ki, verimlilik artışı da oldu. Yani daha az işçiyle daha fazla iş yapılır oldu.Öte yandan, eurodaki artışın da çok ciddi katkısı oldu. Gerçi TL diğer para birimleri karşısında değer kazandı ve Batı
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Önceki hafta ocak - kasım 2003 ödemeler dengesi rakamları açıklandı. Rakamlar birçoğumuzu şaşırttı. Çünkü 11 ayda cari işlemler açığı sadece 4.2 milyar dolarda kaldı. Oysa piyasada beklenti bunun çok üstündeydi.
Bazı meslektaşlarımız Irak savaşı öncesi Türk ekonomisinin çok olumsuz etkileneceği endişesiyle cari işlemler açığının 10 milyar dolara tırmanacağını düşünüyordu. Biz de aynı düşüncedeydik. Ancak savaş beklenenden çok daha kısa sürünce, Türk ekonomisi üzerindeki hasar da gayet sınırlı kaldı.
Örneğin turizm gelirleri hiç de olumsuz etkilenmedi. Aksine dolar bazında yüzde 14 kadar arttı. İşçi dövizleri normal düzeyinde sürdü. Diğer çoğu kalemde de artış gözlendi. Hatta bu gelirlerin çoğu euro bazında olduğundan euro paritesi yükselince, dolar cinsinden ifade edilen cari gelirlerde bir artış oluştu.
Ancak döviz gelirlerimizin artışındaki en önemli kalem elbette ihracat. İhracatın 2003 performansı ise son derece olumlu. Ve bu parlak performansta birden çok neden var:
Birincisi, reel ücretler ciddi biçimde düştü. İkincisi, enerji maliyetleri de reel olarak düştü. Ve nihayet finansman maliyetleri, yani reel faizler düştü. Tüm maliyetlerdeki bu