Çin Seddi yıkıldı, baraj taştı

4 Mart 2005

Çinin en büyük avantajı nüfusu ve rakamsal olarak nitelikli işgücü sorunu olmayışı. Emek yoğun her imalat çok ucuza yapılabiliyor ve dünyada rekabet olanağı buluyor. Çinin en büyük fırsatı elbette tekstil. Özellikle de hazır giyim. Ancak Çin kotalarla frenleniyor. Çünkü her ülkenin yerli sanayiini öldürebilecek ölçüde ucuza mal üretiyor. Bununla beraber, Çin aleyhine çalışan kotalar artık kalkıyor.Çin ihracatı özellikle oyuncakta ve hazır giyimde etkili. Hele ABDde. Yukarıdaki ilk tabloda ABDdeki tekstil ithalatının oluşumu, kotaların kalkması öncesi ve sonrası karşılaştırılıyor. İlk iki pastada görüldüğü gibi, toplam tekstil ithalatında Çinin payı 1992 yılında yüzde 11 iken, 2002 yılında yüzde 18e çıkmış. Öte yandan, hazır giyimde Çine daha önce uygulanan kotalar kalkınca Çinin toplam ABD hazır giyim ithalatı içindeki payı yüzde 16dan 50ye çıkmış. Bu akılların veya hafızanın alacağı bir gelişme değil, resmen bir patlamadır.Çinin yüzyıllar önce Hun ve Moğol akınlarını durdurmak, ya da medeniyetini korumak için inşa ettirdiği duvarlar, daha sonra onu hapseden bir set haline geldi. Dünyaya kapandılar. Komünizm onları adaletsizlikten kurtardı. Ama yine fakir kaldılar. Şimdi fakirliği

Yazının Devamı

Ya giderlerse?

3 Mart 2005

2001 yılında mali krizin nedenleri belli. Cari işlemler açığı ve bankacılık kesiminin kötü durumda olması. Özel bankalar büyük risklerle para kazanırken, kamu bankaları da büyük zararlarla yüzmeye çalışıyordu. Sonunda testi patladı ve her şey yerlere döküldü. Ancak şubat krizinin tetikleyicisi elbette ülkede had safhaya varmış olan sıcak paranın bir anda çekilmesiydi. Cari işlemler DYS Portföy yatırımları Kamu kesimi Bankalar Finans dışı kesim Net hata &

Yazının Devamı

Ekonomik dengeler kalıcı hale geldi mi?

2 Mart 2005

Krizle birlikte çeşitli tedbirler alındı. Ancak kriz atlatıldı mı? Kamu borcundan başlayalım. Toplam borç arttı. Milli gelire oranla düşse de, kamu borcunun tamamı TL olsaydı, bu olumlu gelişme gözlenmeyecekti. Demek ki, bu alandaki tedirginlik sürmeli. Cari işlemler açığı ise çok daha vahim bir boyuta ulaştı. 2000 yılına göre hem miktar olarak, hem de milli gelire oran olarak dış açık büyüdü. Bu anlamda krizin iki temel etmeni konusunda daha olumlu değil, hatta daha olumsuz bir noktaya gelindi.Bankalara gelince. Kamu bankaları artık sorunlu değil. Ancak bu onların piyasada giderek daha verimli ve hizmet kalitesinde daha rekabetici hale geldiğini göstermiyor. Özel bankalar ise döviz riski taşımasa da, ciddi boyutta vade riski riski taşıyorlar. Mevduatlar hala kısa vadeli, bono portföyleri ise uzun vadeli. İnşallah olumsuz bir gelişme olmaz da, bankalar çarpılmaz.2001 sonrası elde edilen en önemli gelişme enflasyonun çok ciddi ve olasılıkla da kalıcı biçimde düşmesi. Öte yandan, mali disiplinde çok önemli başarılar elde edildi. Bununla beraber, bankacılık sistemi elbette 2001e göre daha sağlıklı bir yapıda. En azından özkaynakları çok daha güçlü. İşte bu açılardan baktığımızda ise,

Yazının Devamı

İşsizliği nasıl çözeceğiz?

1 Mart 2005

Üstelik bu sorun öylesine vahim ki, ilgileneni de yok. Hükümet IMFnin ağzına bakıyor. Sanki dünyada IMFnin işsizlik kaygısı olduğu gözlenmiş! Muhalefet de sanki seyirci. Sosyal demokrat olması gereken CHPnin ise toplumdaki sancılarla alakası yok. Hiç olmazsa meslektaşlarımız ilgilense! Onların da şöhretli olanları IMF programlarına ayet gibi inandıklarından eleştiren kalmıyor. Son üç yıldır işsizlik oranı azalmıyor. Nüfus yüzde 2 civarında arttığına göre, bu, her yıl işsiz sayısının nüfusun yüzde 2si kadar artması anlamına geliyor. Tabii artan nüfus işgücüne katılıyorsa. Bunun temel çözümü de ekonomik büyüme. Ancak Türkiye ekonomisi son üç yılda toplam yüzde 25 kadar büyümesine rağmen, işsizlik azalmıyor. Yani aksine işsiz sayısı artıyor. İşte sorun da burada. Büyüme işsizliği çözmüyorsa ne çözecek? Ya bazı başka çözümler üreteceğiz ya da büyüme üzerinde yapısal dönüşümler yapacağız.Önce büyüme üzerinde kafa yorulmalı. İşsizliğin azalması için yüksek büyüme hızı şart. Ancak yüksek büyüme hızının cari işlemler açığı yarattığı malum. O zaman "Düşük büyüme hızıyla devam edelim" de diyemeyiz. Çünkü işsizlik en kötü toplumsal sorundur. İşsizlik bizzat açlıktır!İstihdam üretecek yüksek

Yazının Devamı

Bu hükümet iş yaratamıyor... CHP de seyrediyor

25 Şubat 2005

Bu köşenin okurları bilirler; neredeyse iki yıldır işsizlik konusunun üzerine gidiyoruz. Çünkü ülkemizin en önemli sosyal yarası bu. Ve bu konuda olumlu bir gelişme üç yıldır gözlenmiyor. İşte dün DİE yine işsizlik verilerini açıkladı. Ve işsizliğin hâlâ düşmediği ortaya çıktı. Ne hükümetten ses geldi, ne de Baykalın başında olduğu CHPden.2001 mali krizinde işveren krizin boyutunu tayin edemediği için, bir süre istihdam azaltmasına gitmemişti. Sonra 2002 yılında azaltmalar başladı. Ancak o yıl ekonomi büyüme gösterince, ciddi boyutta bir verimlilik artışı ortaya çıkmış oldu.Ertesi yıl, ekonomi yine büyüdü. Ancak işsizliğin oransal olarak yine azalmadığı görüldü. Bu kez ekonomistler bunu verimlilik artışına bağladılar. Ve bir de büyümenin daha çok iç tüketimden kaynaklanmasına.2004 yılı ise çok özel bir yıldı. Yatırımlar ikinci ve üçüncü çeyreklerde reel olarak yüzde 50den fazla arttı. Ancak buna rağmen işsizlik oranının düşmemesi şaşırtıcı. Geçen yıl yüzde 10.3 olan işsizlik, bu yıl yüzde 10 olmuş. Bu hesaba göre 2.39 milyon olan işsiz sayısı, bu yıl 2.43 milyon olmuş. Yani sayısal olarak işsiz aslında artmış. Bir şeylerin yapılması şart. Ama nerede?İstatistiklere baktığımızda

Yazının Devamı

Kapalılıkta rakibimiz az!!!

24 Şubat 2005

Grubun son raporuna göre, kapalılık endeksindeki (KAP) yüzde 1lik bir değişim milli gelir içindeki yabancı yatırımların payının da yüzde 1 oranında düşmesine neden oluyor. Çünkü çoğu ülkede doğrudan yatırımlar mali ve ekonomik sistemin şeffaf olduğu ülkeye akıyor.Kurtzman kapalılık endeksinin hesaplanmasında kullandığı alt kalemleri de açıklıyor. Bunlar yolsuzluk (YOL), yasal sistemdeki etkinlik (YSE), ekonomik politikalardaki hatalar (EPH), yönetişim ve muhasebe uygulamalarındaki yetersizlik (YMY) ve düzenleme yapıları (DY).Geçtiğimiz dönemde Türkiye makroekonomik dengelerde gelişme sağlasa da, bu endeks açısından bakıldığında gelinen nokta hiç de parlak değil. Türkiye en kapalı 50 ülke içinde 14. sırada geliyor. Yani oldukça kapalı bir ülke. Dünyanın en kapalı ülkesi Endonezya olarak görülüyor. Sonra da son derece istikrarsız olan Lübnan.Tabloda en dikkat çeken ülke ise Çin. Bu tabloda, kapalılık açısından dünyada 5. sırada görülüyor. Ama bu ülkeye oluk oluk da yatırım akıyor. En şeffaf ülke ise Finlandiya. Arkasından İngiltere, Danimarka, İsveç ve Hong Kong geliyor. ABD ise 6. sırada. ABDnin Finlandiyadan çok daha fazla yabancı sermaye çektiğini biliyoruz. Çinin de

Yazının Devamı

Gelmiyor, çünkü güvenmiyor...

23 Şubat 2005

2001 yılında yabancı sermaye girişinin patladığını biliyoruz. Ancak unutmayalım, o tarihte meşhur Aria parası var. 2.5 milyar dolara yakın olan bu para piyasaları rahatlatmıştı. Bunu bir tarafa bırakırsak kriz nedeniyle hiç bir girişin olmadığı ortaya çıkar.Bununla beraber, 2002 yılı itibariyle ciddi bir artış gözlenmekte. Ancak dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi bu diğer ülkelere göre henüz yetersiz.Peki, neden yatırım gelmiyor? Bu soruya bir yanıt yine A. T. Kearney şirketinin 1000 büyük şirket yöneticisi üzerinden düzenlediği bir anketin endeksinden geliyor; yatırımcı güven endeksi. Endekste uzun vade etmeni olarak eğitim düzeyi, şeffaflık, kültürel engeller, tüketici gelişimi, yaşam kalitesi, altyapı, pazar payı, üretim maliyetleri ve yönetim becerileri gibi faktörler var. Kısa vadeliler arasında ise, hukukun varlığı, düzenleyici ortam, birleşme ve devralma hedefleri, rekabet, vergi düzeni, sosyal - siyasal istikrar, reformlar, mali - ekonomik istikrar, teşvikler, ihracat olanakları, piyasaların büyüme potansiyeli gibi etmenler bulunuyor. Ülkemizdeki yabancı yatırımların 1990lı yıllarda farklılaştığı söylenebilir. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, 500 milyon doları aşan

Yazının Devamı

Türkiye yabancı sermayeye boğulacak mı?

22 Şubat 2005

Aşağıdaki tablo Raymond James Araştırma Men. Değ. bölümünden alındı. Bu tabloda görüldüğü gibi, henüz ABye tam üye olmayan Hırvatistan bile 1995ten bu yana kişi başına Türkiyeden tam 12 kat daha fazla yabancı sermaye çekmiş. Romanya, hatta Bulgaristan bile Türkiyeden daha iyi bir durumda. Hem de en az 3 kat.Eğer temel konu kişi başına değil de, ülkenin ya da pazarın büyüklüğü ise, Türkiyeden 7 kat küçük olan Çek Cumhuriyetinin 4 kat daha fazla sermaye çekmesini nasıl açıklayacağız? Kısacası, Türkiye yabancı sermaye çekmekte geri kalmış bir ülke.Konu son derece önemli. Çünkü yılda 15.6 milyar dolar cari işlemler açığı veren Türkiye ekonomisinin kısmen ya da tamamen bu kaynakla kapatılabileceğini umanlar var. Gerçekten son yıllarda yabancı sermaye girişlerinde artış gözleniyor. Örneğin 2004 yılında 2.6 milyar dolar sermaye girdi. Oysa 2003 yılındaki girişler 1.7 milyar dolardı. Bununla beraber, 2003 yılında yurtdışına çıkan yatırım 500 milyon dolarken, bu yıl 857 milyon dolar olmuş. Yine de net sermaye girişi 1.2 milyar dolardan, 1.7 milyar dolara çıkmış. Ancak 2004 yılındaki 1.3 milyar dolarlık gayrimenkul alımlarını hesaba katarsak pek bir artış olmadığı, hatta net hesaplarda

Yazının Devamı