İzmir’de üç yıldır devam eden “Okul Sütü Projesi” Büyükşehir Belediyesinin bence en önemli projelerinden biri. Proje çerçevesinde, sadece geçen yarı yılda her gün 197 okulda 167 bin ilköğretim öğrencisine süt dağıtıldı. Dağıtılan pastörize(günlük) süt bir kooperatiften (Tire Süt Kooperatifi) alındı... Dünyada böyle programları devletler yapıyor. Dünyadaki uygulamalarla İzmir’deki uygulama arasında farklılıklar var. Diğer ülkelerde genellikle dayanıklı süt dağıtılırken, burada besin değeri daha yüksek olan pastörize süt veriliyor. İzmir bu konuda da lider il. Her yıl bu konuda yazdığım yazılarda “darısı diğer 80 ilimizin başına” diyorum ama pek umursayan yok.
Sağlıklı nesiller için
Süt sağlıklı beslenme açısından o kadar önemli ki; ABD, AB ülkeleri bunu biliyorlar ve nesillerini sağlamlaştırmak için çocukları daha ilk öğretimde süte alıştırıyorlar. Ve o çocuk yaşamının diğer yıllarında da hep süt içiyor. Çocukların sağlıklı olması, iyi beslenmesi ve iyi eğitilmesi birbirini tamamlar bir şekilde sağlanabilirse, ülkelerin güvenilir ve mutlu yarınları olur.
Süt içen toplumlarda bireylerin daha akıllı oldukları, yapılan çalışmalarla ortaya konmuş. Sütteki şeker, beynin
Bugünlerde gazete ve televizyonlardaki açlık dramına tanık oluyoruz. Somali’de yaklaşık 12 milyon aç insan dünyadan yiyecek yardımı bekliyor. Bölgeden bildirildiğine göre son üç ayda 29 bin biçare çocuk ölümün en korkunç yüzünü tattı. Aç aç mezara girdi. Yardımlar yeterince ve bir an önce ulaşmazsa, geride kalanları da aynı son bekliyor.
Somali şu anda, asla sorumlusu olmadığı bir kıtlığın kurbanı. O nedenle herkesin elini Somali’ye uzatması gerek.
Somalili eskiden kendine yetecek gıdayı üretebiliyordu. 1970’li yıllarda oldukça önemli oranda tahıl üretimi yapıyor, muz ve canlı hayvan ihraç ediyordu. Zamanla küresel ısınmadan ileri gelen kuraklık, petrol fiyatlarındaki yükseliş ve komşularıyla yaşadığı savaşlar ülke tarımına büyük darbe vurdu. Ardından kendi çiftçisinin ürettiği malı sübvanse edip, ucuz fiyatla dünya pazarına sunan emperyalist ülkeler, birçok gelişmemiş yada gelişmekte olan ülke gibi Somali tarımını da yerle bir etti.
Hayvancılık da öldü
Sonunda Somali’li üretici başta tahıl olmak üzere birçok üründen vazgeçti. Bir de üzerine 1983 yılında sığır vebası nedeniyle getirilen canlı hayvan ihracatı yasağı gelince çöküş süreci hızlandı
Tüm bunların
Günlük yaşantımızda şahit olduğumuz birçok olumlu yada olumsuz olayın eğitim meselesi ile iç içe olduğunu tabii ki biliyorsunuz.
En baştan başlarsak; ülkemizde şu anda günde beş kadını katleden, Hz. Mevlana’nın “yaratılanı hoş gördüm, yaratandan ötürü” sözünü söyleyişinin üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen, bunu hala idrak edemeyen günümüz erkeklerinin zihniyeti,
Kendisinden başka her şeyi, herkesi, her kesimi ötekileştiren, ötekileştirdiklerine elinden gelse yaşam hakkı vermeyecek olanın zihniyeti,
Kullandığı dolmuşa, saatte 100 kilometre hızla giderken “nasılsa oturanlardan biri yer verir” deyip, kucağında çocuğu olan kadını alarak, duygu sömürüsü yapan şoförün zihniyeti,
Kapıyı açtığınızda “açana yol verelim” demeyip açtığınız kapıdan içeriye bir güzel giren gencin zihniyeti,
Örnekleri çoğaltabilmekle birlikte hepsi birer eğitim meselesidir.
Eğitim (sadece akademik değil, anne karnında başlayan) ile bütün bu olumsuzlukları gidermenin yanı sıra, demokratik yaşama da katkı sağlayabilirsiniz. Nitekim geçenlerde yayınlanan bir araştırmada, 2000-2009 yıllarında çeşitli dergilerde yayınlanan Türkiye’nin bilimsel makale sayısı, İran, Mısır, S. Arabistan,
ENKA’nın kurmak istediği termik santrale karşı hemen hemen tüm kesimler Aliağalılarla kol kola yürüyorlar.
Bundan 20 yıl önce de ilçeye kurulmak istenen santrale karşı çevreciler eylemler yapmışlar ve kurulmasını engellemişlerdi. O dönemde mahkeme, bölgenin yeni kirlilik yükünü kaldıramayacağı kararına hükmetmiş ve böylece de santralin kuruluşu durdurulmuştu.
Konu şimdilerde yeniden gündemde. ENKA’nın 800 megavat gücünde termik santral kurmak için 2008’de yaptığı girişim, sanki 20 yılda birçok şey değişmiş, santralin çevreye vereceği zararlar minimize edilmiş gibi yakın zamanda Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan olumlu ÇED raporu aldı.
Bunun üzerine çevreci kuruluşlar, vatandaşlar, meslek odaları, baro, belediyeler harekete geçtiler. Santrala karşı davalar açılıyor, insan zincirleri oluşturuluyor.
İzmir her şeyde olduğu gibi çevre hareketlerinin de lider kenti. Bergama’daki siyanürlü altına karşı verilen mücadeleyi hatırlıyorum. Bizlere hakkın verilmediğini, alındığını ne güzel öğretmişlerdi. Sonunda ne oldu? Bazı dinamikler üstün geldi ve çevreci avukatlar ile hareket liderlerinin yurtdışından nemalandıkları yazıldı, çizildi, söylendi. Yani çamur atıldı. Ama izi kalmadı.
Halk arasında bir laf vardır. “Ayran içtik, ayrı düştük” derler. Asıl içmezsek ayrı düşeriz. Neden mi? Ayranın hammaddesi olan süt, ülkemizdeki süt üreticileri tarafından üretilir ve ülkemizdeki fabrikalarda ayran haline getirilir.
Demek ki, tüketilen her bir bardak ayran ulusal ekonomiye katkıda bulunuyor. O halde ayran içersek ülkemizdeki üretici, sanayici, işçi, tedarikçi ve o fabrikalarda çalışan teknik elemanlardan ayrı düşmeyiz.
Anladınız mı şimdi ne demek istediğimi?
Şimdi gelelim ayranın yapılışına. Ayran çok değişik yöntemlerle üretiliyor. Genellikle de evlerde yoğurdun su ile sulandırılması ve içerisine bir miktar tuz katılmasıyla yapılıyor. Bunun yanı sıra yoğurdun yayıklanması sonucu elde edilen yayık ayranı ve ekşi kremanın yayıklanması ile oluşan yayıkaltı da ayran benzeri içecekler.
Endüstride genellikle sütün belli oranlarda sulandırılması ve içerisine yoğurt kültürü ve tuz ilave edilmesi ile elde ediliyor. Pide, döner gibi tabakta yenen ve dürüm, hamburger, sandviç gibi ayakta yenen yiyeceklerle tüketilen ayran, genellikle yaz aylarında daha çok içiliyor.
Sağlıklı bir içecek
Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığının da desteğiyle 2011-2012 eğitim ve öğretim yılının ikinci döneminden itibaren yaklaşık 16 milyon öğrenciyi ilgilendiren bir uygulamaya geçiyor. Bu uygulama ile, okulların kantinlerinde fast food gıdalar, kolalı içecekler, enerji içecekleri ve cips gibi ürünlerin satışı yasaklanıyor. Onların yerine ayran, meyva suyu ve taze meyva gibi beslenme ve sağlık açısından risk teşkil etmeyen gıdaların satışı yapılacak. Gelecekte obez sayısını azaltmaya yönelik son derece önemli bir adım bu..
Yasaklama yerinde
Bir yandan hazır gıdalar yasaklanırken, diğer taraftan süt, ayran, meyva suyu ve taze meyva satışı özendirilirken devlet aslında kısaca;
Bu çocukların ileride obez olma riskini azaltıyor. Böylelikle de kötü beslenmeden ileri gelen hastalıklar için yaptığı giderleri de kısıyor. Çünkü sağlıklı çocuk, sağlıklı gelecek demektir.
Yıllarca veliler ve öğretmenler çocukları bu tür yiyeceklerden uzak tutmaya çalıştıkları halde, bunda başarılı olamadılar.
Çünkü öğrenciler istediklerini kantinde kolaylıkla bulabiliyordu. Şimdi uzak tutma rolünü kendisi üstleniyor.
Bu haftaki yazımı insanı derinden yaralayan bir olaya ayırdım. Srebrenitsa katliamına. Birleşmiş Milletler askerlerinin ve dünyanın gözü önünde, bundan tam 16 yıl önce 8372 Boşnak, Sırplar tarafından katledildi. Bunun anısına geçenlerde, Taksim Gezi Parkı’nda bir ayakkabı anıtı oluşturuldu. Şehit olan her kişi için bir çift ayakkabı getirildi. Acıların bir daha tekrarlanmaması için unutulmaması gerekiyor.
Bir daha asla!
İkinci Paylaşım savaşından sonra kurulan Birleşmiş Milletler’in amacı, “bir daha asla” aynı acıların yaşanmaması idi. Yaşanmadı mı sanki? Kamboçya, Ruanda, Hocalı ve Srebrenitsa acıların harman olup, insanın içini acıtan olayların cereyan ettiği yerler olarak hep aklımızda kalacak.
Küçücük çocuklar, hamile kadınlar, evlenmemiş kızlar, genç erkekler, yaşlılar ya çelik bir namlunun ucunda ya da soğuk bir demirin ürkütücülüğünde can verdiler.
Suçları neydi?
Srebrenitsa’da Müslüman Boşnak olmak.
Kim doğarken milliyetini, dinini, rengini seçebilmiş ki? Beşiği yapılıp da mezarı kazılmayan, kimse var mıdır bu dünyada? İyi bir insan küçücük çocuklara, kadınlara nasıl kıyar? Bu sadece korkakların yöntemidir. Bunu yapanlar gece yataklarına yattıklarında ne
İnsanoğlu binlerce yıllık geçmişinde bilgisayarsız, telefonsuz, çamaşır makinesiz, otomobilsiz uzun yıllar geçirmesine karşılık, gıdasız geçirdiği hiçbir dönemi olmadı. Bütün canlılar gibi insanların da yaşayabilmeleri için birinci koşul beslenebilmeleri. Bu açıdan bakıldığında gıda ve bu gıdaların elde edilme sürecini kapsayan tarım, insanlık için yaşamsal bir faaliyet olarak karşımıza çıkıyor. İnsanoğlunun geçirmiş olduğu avcılık ve toplayıcılık döneminden sonra başlayan tarımsal faaliyetten, ilk zamanlarda tek beklenen beslenme, barınma ve giyim gibi ihtiyaçları karşılamaydı. Ancak aradan geçen zaman içerisinde tarım bunların dışında da bir takım görevler üstlendi. Bugün ise tarım sektöründen; insanların gıda ihtiyacını karşılaması, ulusal gelire ve dış ticarete katkı sağlaması, sanayi sektörüne hammadde üretmesi, işgücüne katkı sağlaması bekleniyor. Bu görevler göz önüne alındığında tarımın, bir ülke için ne kadar önemli ve stratejik bir sektör olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Türkiye’de tarım
Türkiye açısından bir değerlendirme yapıldığında, tarımın ne yazık ki kendisinden beklenen işlevleri istenilen düzeyde yerine getirdiği söylenemez. Zira temel görevi ülke insanın