ALMANYA’DA dioksinli hayvan yemleri kullanan tavuk işletmelerinden 4 bin 700’ü kapatıldı. Skandal Almanya’nın ardından Hollanda’ya da sıçradı.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Alman bir firma tarafından üretilen ve dioksin içeren 136 bin yumurtanın Hollanda’ya gönderildiğini ve buradaki yumurtalı ürünlerde kullanıldığını açıkladı.
AB Tüketici Komiseri John Dalli, piyasaya sürülmeden bu ürünlere el konulduğunu söyledi. Bunun üzerine Almanya Tarım Bakanı Ilse Algner, AB yetkilileriyle bağlantı kurarak, bu alanda ortak bir düzenleme istedi.
Türkiye’de durum ne?
Bunun Türkiye’deki etkisi ne olacak? Acaba bizler de dioksinli yumurtalar yiyor muyuz? gibi soruları kafamızdan geçirirken Kayseri Tavukçuluk ve Ticaret AŞ. Genel Müdürü Ahmet Behiç Salt’ın açıklamaları geldi. Salt, Türkiye’deki tavuk yemlerinin tamamının ülke içerisinde üretildiğini, dolayısıyla dioksin içermediğini açıkladı. Bu da yüreğimize bir miktar su serpti.
13 ARALIK’TA yürürlüğe giren “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” Türkiye’de tüketicilerin gıda alanındaki bir çok kazanımını tersine çevirdi.
Bir yasa düşünün ki; içerisinde hem gıda, hem veteriner hizmetleri, hem bitki sağlığı, hem de yem olsun. Halbuki bunların her biri ayrı bir yasa olarak çıkarılmalıydı. Neden o zaman çıkarılmadı? Çünkü aceleye geldi. İspanya’nın dönem başkanlığı döneminde hiç olmazsa bir başlık açalım acelesiyle yapıldı. AB sürecinde Türkiye’yi destekleyen İspanya, dönem başkanlığını 1 Temmuzda Belçika’ya devretti. Devretmeden önce de Türkiye için en kolay görülen “Gıda güvenliği ve bitki sağlığı” isimli başlığı açtık. Açtık ama ülkemiz koşullarına uyan bir açılım olmadı bu.
Sağlığımız da Allah’a emanet
Yasa gereği bundan böyle, gıda maddesi üreten ve satan yaklaşık 40 bin işletme sorumlu yönetici yani mühendis çalıştırmayacak. Bu rakam Türkiye’deki işletmelerin yüzde 80’ine karşılık geliyor. O zaman üstteki başlığı koymamın nedenini anlarsınız. Evet sağlığımız Allah’a emanet.
Ne yalan söyleyeyim, eski yasa gereği mühendis çalıştıran gıda işletmeleri bu arkadaşlardan yeterince yararlanmadılar. Sadece onların diplomalarını
TÜKETİLMEMİŞ gıda ve içeceklerin yenebilen kısımlarından uzaklaştırılanlara israf deniliyor. Gıda israfı genellikle ev, restoran, otel ile okul, fabrika, hastane gibi toplu beslenme yerlerinde yapılıyor. Meyveler, sebzeler, içecekler, ekmek, et ürünleri ve süt ürünleri en çok atılan gıdalar.
Yapılan araştırmalar, yüksek gelirli kişilerin evlerinde daha çok gıdanın çöpe atıldığını ortaya koyuyor. Evde tek başına yaşayan bir kişi yılda 550 lira, 5 kişilik bir evde yaşayan bir kişi ise yılda 285 lira değerinde gıdayı çöpe atıyor.
6 milyon ekmek israf ediliyor
Bu konuda Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından yapılan “Ekmek israfı ve tüketici alışkanlıkları” araştırmasına göre; Türkiye’de günlük 200 gramdan 123 milyon ekmek üretiliyor. Bunun 6 milyon tanesi hayvanlara yedirilmek veya çöpe atılmak suretiyle israf ediliyor. İsraf edilen ekmeğin ekonomideki yıllık kaybı 900 milyon lira. Ekmek israfında başı İstanbul çekiyor, Ankara ve İzmir onu takip ediyor. Düşük gelir gruplarında ekmek tüketimi fazla, ancak israf az. Gelir düzeyi arttıkça, ekmek tüketimi azalıyor ancak israf artıyor.
Yine ülkemizin tatil yörelerindeki otellerde tüketilen gıdalarda iyi bir örnek teşkil
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) geçen Cumartesi yaptığı kurultayla Parti Meclisi’ni yeniledi. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun konuşması, partideki politika değişimini perçinledi.
Sayın Kılıçdaroğlu konuşmasında yoksulluktan yolsuzluklara, tarımdan esnafın ve sanayicinin sorunlarına, öğrenci olaylarından Güney Doğu’ya, Lozan’dan hukuk devletinin erdemine, emeklilerden çalışanlara kadar bir çok konuya değindi.
CHP yolsuzluklardan ziyade, halkın sorunlarını ve çözüm önerilerini gündeme getirdikçe sempati kazanıyor. 70’li yıllarda olduğu gibi ”halkçılaşıyor”.
Köklerine dönüyor
Konuşmasında öne çıkan konu yoksulluğun önlenmesi idi. Bunun önlenmesi için aile sigortasını getireceklerini, kadınların hesabına her ay, asgari ücret tutarındaki bir meblağı yatıracaklarını söyledi. Bu bana eski Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva’nın “sıfır açlık reçetesi” ni hatırlattı. Lula 2006 da bu reçeteyle yüzde 61 oranında oy aldı. Bu reçete ile 180 milyon nüfuslu Brezilya’da açlık sınırında yaşayan 44 milyon kişiye her gün 3 öğün yemek veriliyor. En alt gelir seviyesinde bulunan 12 milyon aileye ayda 65 dolar vatandaşlık aylığı bağlandı. Aylık geliri 40 doların altında olanlara 65 doları
TARIMSAL üretimin belirli miktarda enerji kullanımı gerektirdiğini hepimiz biliyoruz. Bitkisel üretim, büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, ürünlerin kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, tarım ürünlerinin taşınması, işlenme ve değerlendirilmesinde doğrudan enerji kullanılıyor. Dolaylı enerji de, tarımsal mekanizasyon araç ve makinaları ile tarım kimyasallarının üretim, paketleme, muhafaza ve taşınmasında kullanılan enerjiyi kapsıyor.
Çevreyle dost enerji
Son zamanlarda sıkça telafuz edilen “alternatif enerji” ise; doğal kaynakları tüketmeden ve çevreye zarar vermeden elde edilen, çevreyle dost kabul edilen enerji şekli.
Günümüzde alternatif enerji için yenilenebilir kaynaklarda kullanılıyor. Yenilenemeyen kaynakların kullanımının yol açtığı çevresel sorunlar, sadece küresel ısınma ile sınırlı değil. Bu kaynakların çıkarılması, taşınması, kullanılması ve atıklarının depolanma süreçlerinde meydana gelebilen olumsuzluklar da yerel veya küresel ölçekte çevre sorunlarına yol açabi liyor.
Alternatif kaynaklar
1940’lardan başlayarak bugüne değin tarım üretimi, kullanılan tarımsal ilaçlar, gübreler, sulama ve zamanla oluşan makinalaşmadan dolayı arttı.
1950 ve 1984 yılları arasında tarımda gelişen makinalaşma, dünya tahıl verimini yüzde 250 artırırken, dünya nüfusu da son 60 yılda ikiye katlanarak 6,5 milyara ulaştı. Diğer taraftan aç insan sayısı da, son bir yılda 75 milyon artarak 900 milyona yükseldi.
2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 35 artışla 9,5 milyar olması bekleniyor. Tarımın bu kadar insanı doyurabilmesi için, verimin de yaklaşık yüzde 70 artırılması gerekiyor. Nüfusun hızla artışı, üretim kaynaklarının yanlış kullanımı ve gıdaların orantısız dağılımı, açlığın en büyük sebepleri olarak görülüyor. Ancak uzmanlar, mevcut tarım kapasitesinin, dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olduğunu söylüyor. Ben de bu düşünceye katılıyorum.
Bir taraftan Afrika’daki açları, diğer taraftan ABD’deki obezleri düşündüğümüzde, gıdanın paylaşımında bir adaletsizlik olduğunu görüyoruz.
Her yıl 300 bin obez ölüyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) verilerine göre obezite nedeniyle her yıl 300 bin kişi yaşamını yitiriyor.
Kalp krizinden kansere, diyabetten iktidarsızlığa kadar