YAZACAKLARIM belki ters gelecek ama...
Kızmayın...
Sürekli aynı şeyleri konuşuyoruz.
“İzmir İçin Elele” sloganıyla çıkılan yolda ve yapılan toplantılarda konuşula konuşula artık ezberledik:
İzmir’in fitilini ateşleyecek olan proje Alsancak-Turan arasındaki Yeni İzmir Kent Merkezi...
Ve sonrasında İnciraltı...
Tamam da, ne yapıyoruz beyler?
Bu sınav belasını iyi bilirim.
Lanet bir strestir.
Huzursuzluk verir, günler öncesinden “başlasa da bitse” demeye başlar insan.
Ben iki kez yaşadım bu sıkıntıyı.
70’li yıllarda girdim, iktisatı kazandım; okulumuz İzmir Sineması’nın karşısında, şimdiki Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlük binasındaydı.
Gece bölümünü kazanmıştım. Gündüz çalışıyor akşam okuyordum.
Ve üç yıl sonra, iktisatta dördüncü sınıfa geçtiğim yıl, bir daha üniversite sınavına girdim.
2000’li yılların ilk aylarıydı.
Bölge gazetesinde yöneticiydim.
Emektar santral görevlimiz emekliye ayrıldı.
Gecedeki arkadaşımız gündüze geçti, yerine asgari ücretle gece çalışacak bir kişi için ilan verdik.
Beş gün sonra, idare müdürümüze ne yaptığını sordum.
İşin içinden çıkamamaktan dert yandı.
Asgari ücretle, gece bir kişilik iş için, tam 84 kişi başvurmuştu.
Ege’de ve İzmir’de süt üreticilerinin, “Çiğ sütün kilosuna 65-70 kuruştan fazla bir kuruş ödemem” diyen süt sanayicisine karşı başlattığı bir eylem var.
Günlerdir toplantılar düzenleniyor.
Bakanlık da dahil “ortak bir fiyat” tesbitine çalışılıyor.
Ne yazık ki, uzlaşma sağlanamadı.
Ve Ege’de dünden itibaren bazı süt üreticileri, sanayicilerin istediği fiyattan sütü satmak yerine, ilçe merkezlerinde halka bedava dağıtmaya başladı.
İki taraf da son derece kararlı.
Üreticinin haklı olduğu nokta şu: Bir kilo yem 60 kuruş iken, çiğ sütünü 65-70 kuruştan satmak istemiyor.
Hayatta en kötüsü nedir biliyor musunuz?
Anlaşılamamak. Hayatta en çok nefret ettiğim konulardan biridir.
Cumartesi günü “Kazananı olmayan derbi” yazısıyla anlatmak istediklerimi birileri yine anlamamış.
Sağda-solda abuk-sabuk konuşanları, garip garip lâf edenleri, beni tanıyan dostlara şahsıma yönelik tehditler yağdıranları takmıyorum bile.
Varsa bir söyleyecekleri, delikanlı gibi karşıma geçip yüzüme söylesinler.
Bucaspor ile ilgili tespit ve eleştirilerimi Başkan Dr. Mehmet Bektur’un anlayamamasına doğrusu üzüldüm.
Çünkü o kadar çok “doğru tepki” aldım ki, “Ne demek istediğimi” ne Kulüp Başkanı Dr. Bektur, ne de Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı anlayabilmiş.
BU nasıl bir adalettir, bu nasıl bir uygulamadır; anlamak mümkün değil.
Güzelbahçe eski Belediye Başkanı Ertan Avkıran’ın, yargılama tarihi nihayet belli oldu;
02 Temmuz 2010...
İzmir’de özel yetkili savcının başlattığı bir operasyonla polis tarafından gözaltına alınan, sadece emniyette yapılan sorgusu ve savcılıkta verdiği ifadeyle Buca Kırıklar Cezaevi’ne konulan Avkıran ve tutuklu arkadaşları, 15 aya yakın süredir hapiste tutuluyor.
Avkıran ve arkadaşları 2 Temmuz 2010’da ilk kez hakim karşısına çıktıklarında, tutukluluk süreleri tam 18 ay; birbuçuk yılı bulacak.
Böyle bir şey olur mu?
Yargılamadan, suçlu mu, suçsuz mu belli olmadan bir insan 18 ay cezaevinde tutulabilir mi?
Konu: Eşekli Kütüphaneci
Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar.
Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Amirlerine durumu bildirir. Cevap ilginçtir:
Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyor musun, alıyorsun. Eee, o zaman ne karıştırıyorsun ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak?
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir.
Eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama çaresiz fikri kabullenir.
Arkalarında asılı duran Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan amirlerini zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.
Matematiksel olarak garantilemedikten sonra, futbolda, “tamam” demek çok zordur.
O heyecanı en iyi bilenlerden biri olarak söylüyorum, bir İzmirli olarak ligin bitimine altı hafta kala, mutlu olmaktan çok tedirginim...
Hele bu pazar huzursuzluğum daha fazla.
İzmir’de öyle bir maç oynanacak ki, sonucu ne olursa olsun, kazananı ya da galibi olmayacak bir 90 dakika için takımlar sahaya çıkacak.
İlk kez kent olarak Süper Lig’e bu kadar yaklaştık.
Ve bu şansı, 80-70 yıllık geçmişe sahip kulüplerimizden Karşıyaka, Altay, Göztepe, İzmirspor ve Altınordu değil de, mütevazı bir şekilde 1984’te kurulan ve o yıl 3. Lig’e kabul edilen 26 yıllık bir takım Bucaspor yakaladı.
Bucaspor Süper Lig’te hiç mücadele etmedi.