Bu sınav belasını iyi bilirim.
Lanet bir strestir.
Huzursuzluk verir, günler öncesinden “başlasa da bitse” demeye başlar insan.
Ben iki kez yaşadım bu sıkıntıyı.
70’li yıllarda girdim, iktisatı kazandım; okulumuz İzmir Sineması’nın karşısında, şimdiki Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlük binasındaydı.
Gece bölümünü kazanmıştım. Gündüz çalışıyor akşam okuyordum.
Ve üç yıl sonra, iktisatta dördüncü sınıfa geçtiğim yıl, bir daha üniversite sınavına girdim.
Buca Mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulu, İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü kazandım.
İktisatçı, ekonomist değil, mühendis olacaktım...
Hiç biri olmadı.
Gazeteci oldum.
Bankacılık, pazarlamacılık, mali müşavirlik, ne bileyim, borsa uzmanlığı satın alma müdürlüğü ya da bir devlet memurluğu hiç yapmadım.
Mühendislik, müteahhitlik, şantiyecilik, taahhüt, yap-satçılık gibi işlerle uzaktan yakından ilgim olmadı.
Muhabirlik yaptım. Haber müdürü, yazıişleri müdürü, genel yayın yönetmeni, genel müdür oldum. Patron vekilliği yaptım. Günlük yazı yazdım. Televizyon programları yaptım.
Ama rahmetli annem, son nefesini verinceye kadar sürekli benim bir gün mutlaka mühendislik yapacağımı ve bunu da göreceğini söyler dururdu.
Yaşıyor olsaydı da kısmet olmayacaktı...
* * *
İki kez sınava girmiş ve 55’i devirmiş bir baba olarak, küçük oğlum Genco (üç numara), yarın bu sınav belasıyla tanışacak.
Didişecek...
Yenilmemeye, yenmeye gayret edecek.
Başarısız olmamak için başarmaya kitlenmiş bir “robot” gibi, mümkün olduğunca az hata yapmaya aşırı özen göstererek sınav kitapçığına gömülecek.
Önceki gün telefonla sorduğumda, “arkadaşlarla kafa dağıtıyorum” dedi.
Nasıl yani demeye kalmadan ekledi: Kağıt oynuyoruz...
Vakit geçirmek, sınava 48 saat kala stresi hissetmemek içinmiş.
Şimdiki gençler yemin ediyorum daha akıllı, daha uyanıklar.
Ben anımsıyorum da, sınava 48 saat kala, “inek gibi (!)” kitapların içine gömülü, ağlamaklı bir ruh haliyle soru çözmeye çalışıyor olurdum.
Ama doğrusunu bugünün gençleri yapıyor. Yıllar sonra da olsa itiraf etmeliyim ki; bizim yaptığımız yanlıştı.
* * *
Siyaset bilimi okumak istiyor.
Ankara Siyasal, Galatasaray Üniversitesi, Bilkent ve yurt dışında Fransa’da (İzmir Saint-Joseph’i bitirecek) yüksek öğrenimine devam etmek niyetinde.
Kısmet!..
Çünkü bugünkü eğitim sistemimizde gençler istediklerini değil, kazanabildikleri ya da girebildikleri okullardaki mesleklerini seçmek zorunda kalıyorlar.
Garip değil mi?
Mühendis olmak istiyorsunuz, hukuğu kazanıyorsunuz...
Tercihiniz siyaset bilimi okumak ama turizme yerleşiyorsunuz.
Doktor olacaksınız, ekonominin bir bölümüne gitmek zorunda kalıyorsunuz.
Tam bir komedi...
Ağlanacak halimize gülmekten başka çare bulamıyoruz.
* * *
Sevgili gençler, siz siz olun, sıkmayın canınızı.
Bir fakülte bitirmek, en az iki yabancı dil bilmek bugünkü çağda şart.
Hatta mümkün olabilirse lisans üstü kariyer de yapılmalı.
Ama şunu bilin ki, önünüzde çok uzun bir yaşam yolu var.
İnanır, kendinize güvenir, dürüst, ahlaklı ve çalışırsanız, başarırsınız.
Ben ve benim gibi milyonlarca insan birer örnek olarak karşınızdayız.
Ekonomi ve mühendislik okudum ama sevdiğim işi, gazetecilik yapıyorum.
Siz de istediğiniz işi yapabilirsiniz.
Yeter ki umudunuzu yitirmeyin...