BAYRAMDA şuradaydım, buradaydım diye yazmaya hiç niyetim yoktu.
Sevmem böyle muhabbetleri...
Anlatanlara da kızarım, “gıcık” olurum.
Hele gidilen-gezilen yerlerle, ülkemizin, yaşadığımız kentin karşılaştırmasını yapanları ve bunu da ballandıra ballandıra anlatanları elimden gelse, bir kaşık suda boğmak isterim.
Başkasına ne Allahaşkına; öyle değil mi?
Ne var ki; Karşıyaka’da, emekli hakim Mustafa Haluk Hadimioğlu’nun, bir trafik kazasında yaşamını yitirdiğini, daha doğrusu kazanın oluş biçimini okuyunca dayanamadım.
Herşeyi beceren, pek çok sayılı dünya ülkesini geride bırakan bizlerin, bir tek insan olmayı, insan gibi davranmayı, insan gibi yaşamayı öğrenemediğimizi görmek, eminim benim gibi sizleri de üzüyordur.
BAYRAM bitti.
Yarın, marş marş işe.
Canınız sıkılıyor değil mi?
Benimki sıkılıyor.
Bu yazıyı döktürüp gazeteye gönderdikten sonra yola çıkacağım.
Yok canııım, aklınıza gelen gibi değil, bayrama has gezi turlarından memlekete avdet etmiyorum.
Çeşme’den eve döneceğiz.
ÖLÜYE ve ölülerine saygısı olmayanın, yaşayanlara saygılı olmasını beklemek belki biraz abes ama...
Bu düz mantığı bazen hesaba katmadığımızdan olmalı; kızıyor, sinirleniyor, kahroluyoruz.
Sizi bilmem ama şahsen ben böyle düşünüyorum.
Arifeden bir gün önce pazar günü, rahmetli anne-babamın yanyana yattıkları Karabağlar’daki Paşaköprüsü Mezarlığı’na gittim.
Dinimize göre mezar ziyareti farz değil ama, her bayramda, hatta olanak olsa her cuma günü kabir ziyareti yapmak sevaptır.
Kaybettiğiniz çok değerli varlıkları anmak, baş uçlarında en azından bir Fatiha, bir Yasin okumak, altında yattıkları toprağı okşamak, rengarenk çiçeklerle süslemek, insana büyük huzur veriyor.
İnanın, her ziyaretimin sonunda kendimi, beni var edenlere, yetiştirip okutanlara, sadece sevinçte değil, en kötü günlerimde bile yanımda olan anne ve babama sanki bir minnet borcumu ödemiş gibi hissederim.
TIRIŞKADANYA Krallığı, Avustralya ile Papua Yeni Gine arasında Mercan Denizin’de, dünya haritalarında kurşun kalemle konulmuş nokta kadar küçük olduğu için görülmeyen, ama cennet kadar güzel bir adada kuruludur.
Kralın isteklerine ve emirlerine aykırı olmamak kaydıyla Tırışkadanya halkı istediği gibi yaşamakta, kafasına göre takılmaktadır.
Ülkede çok sayıda TV kanalı vardır.
Basın özgürlüğü ibadullah olup, basın kendisine tanınan özgürlüğü nereye koyacağını bilememektedir.
Çizgi dışına çıkanlar olursa, Kralcılar o özgürlüğü alıp basının ve halkın münasip yerlerinde depolamaktadır.
Böyle durumlarda eğer Kral hırsını alamazsa o akşam aynı anda ülkenin bütün TV kanallarına çıkıp; “Yahu daha ne istiyorsunuz, şimdi tükürecem bilmem nerenize, haydi ittirin gidin ulan” mealinde fırçayı kaymaktadır.
* * *
KAÇAN balık her zaman büyüktür.
İzmir, işte tam bu noktada...
Bu nedenle İzmir’de, herkesin şapkasını masasının üzerine koyup, ciddi olarak bir genel “mutabakat” için kenetlenmesi gerekiyor.
Kısır çekişmeleri, çekememezlikleri, yüze gülüp arkadan dolanarak üç puan almaları, İzmir’i zenginleştirecek, uçuracak, modernleştirecek, istihdam yaratacak projelerini mahkemelere taşımaktan vazgeçmeli, uzlaşarak, var olan yanlışları doğrularla değiştirerek, vakit kaybını sıfıra indirerek yürümeliyiz.
Kişisel ve kurumsal kavgalarla, zaman kaybına tahammülü olmayan bir çizgideyiz.
Önümüzde bir Alsancak Limanı sorunu var.
Hem ticari hem de kruvaziyer ihtiyacı karşılamak için acil yatırım gerekiyor.
HADİ millet gözünüz aydın; Kurban Bayramı süresince ESHOT otobüslerine yarı fiyata bineceksiniz.
Kıymetini bilin; hatta işiniz gücünüz olmasa bile, bol bol binin-inin...
Tadını çıkartın, keyfini yaşayın...
Neden mi?
Çünkü aralık ayı başından itibaren otobüslerle, aranızda sadece durumu iyi olanlarınız yolculuk yapabilecek.
ESHOT, yaptığı zamla İzmir’de otobüsle yolculuğu, aile bütçelerinde en pahalı gider haline getirdi. Sadece ama sadece, sabah işe gidip, akşam eve dönecekler artık ayda 51 kayme(lira) ödemek zorunda kalacaklar.
Karı-koca çalışıyorlarsa, bir de okula giden çocuk varsa, bundan böyle her ay asgari 130 lirayı otobüs bileti için ayırmak zorundalar.
TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin Kurucusu Ulu Önder Atatürk ile kimin ya da kimlerin sorunu olabilir?
Diyelim ki, bir kesimin...
Bunlar da; Türkiye’de Osmanlı’dan sonra din ile devlet işlerini birbirinden ayırdığı, bir İslam Cumhuriyeti yerine, laik ve demokratik bir cumhuriyet kurduğu için, Atatürk’e soğuk bakabilirler.
Ama hepsi o kadar...
Çünkü; Atatürk’ün büyük devlet adamlığına, bu ülkeyi düşman işgalinden kurtaran askeri dehası ve komutanlığına, liderlik özelliklerine, tek başına iktidar olduğu ve tüm olanaklar ve yetki elinde iken, devletin ve hazinenin tek kuruşuna elini sürmemesine, yaşamı boyunca her saatini, her gününü bu vatan için harcadığına, çıkıp tek bir laf edilebilir mi?
Edilemez...
O zaman, O bu ülkenin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ise, herkesin kişiliğine, kimliğine saygı duyması gerekir.
DENİZ Baykal’la görüşmeyi son İzmir seyahatinde çok istedim ama kısmet olmadı.
Sanırım bir fırsat yaratamadı.
Daha doğrusu, Star’da Uğur Dündar’a konuk olacağı çok önceden kararlaştırıldığı için, öncesinde bir başka gazeteci ile görüşmenin “etik” olmayacağını düşünmüş olmalı ki, karşılıklı söyleşi olanağı bulamadık.
Arena’yı dikkatle izledim.
Çünkü bu aşamada, Deniz Bey’in, CHP’deki gelişmelerle ilgili tespitlerinin ve yorumlarının önemli olduğuna inananlardanım.
* * *
Bilinenlerin dışında çok farklı açılımlar yapmadı.