ÖLÜYE ve ölülerine saygısı olmayanın, yaşayanlara saygılı olmasını beklemek belki biraz abes ama...
Bu düz mantığı bazen hesaba katmadığımızdan olmalı; kızıyor, sinirleniyor, kahroluyoruz.
Sizi bilmem ama şahsen ben böyle düşünüyorum.
Arifeden bir gün önce pazar günü, rahmetli anne-babamın yanyana yattıkları Karabağlar’daki Paşaköprüsü Mezarlığı’na gittim.
Dinimize göre mezar ziyareti farz değil ama, her bayramda, hatta olanak olsa her cuma günü kabir ziyareti yapmak sevaptır.
Kaybettiğiniz çok değerli varlıkları anmak, baş uçlarında en azından bir Fatiha, bir Yasin okumak, altında yattıkları toprağı okşamak, rengarenk çiçeklerle süslemek, insana büyük huzur veriyor.
İnanın, her ziyaretimin sonunda kendimi, beni var edenlere, yetiştirip okutanlara, sadece sevinçte değil, en kötü günlerimde bile yanımda olan anne ve babama sanki bir minnet borcumu ödemiş gibi hissederim.
* * *
“Hamdi Bey, şimdi bir bayram sabahı ve günü, böyle bir yazı için; sırası mı?” diyebilirsiniz...
Hem sırası hem de tam zamanı bana göre...
Mezarlıklar, biz faniler için hayatta olduğumuz sürece bir “ayna”dır.
Aynı zamanda o kenti yönetenlerinin, seçilmişlerinin de, insana verdiği değerin bir göstergesidir.
Ne yazık ki İzmir bu konuda sınıfta kalan bir kent olmayı sürdürüyor.
Üzülüyor ve kimse kusura bakmasın ama Aziz Kocaoğlu’ndan başlayarak herkesi kınıyorum.
Hiç böyle bir rezalete tanık olmadım.
Hiç insanların yakınlarını ziyarete gittiği mezarlıkta, “Yeter artıkkkkkkkkkk” diye canhıraş bağırıp-çağırdıklarına, yakasına, paçasına yapışmış çocukları tekmelediklerine tanık olmamıştım.
Bu rezaleti de yaşadım.
Hattâ dayanamayıp, Büyükşehir’den Reşat Yörük kardeşimi arayıp, çaresizlik içinde kıvranın insanlara yardımcı olmasını istedim.
* * *
Bir parça etin üzerine üşüşen, yapışan sinekler gibi; o çocuklar.
Saymadım ama, rahmetlilerin mezarları başına gidinceye kadar belki de elinde su şişesiyle önümü kesen, bir demet çiçek vermeye çalışan; ben diyeyim 30, siz deyin 50 kişiyle boğuşmak zorunda kaldım.
“İstemem, teşekkürler” diyorum, iki adım ötedeki kolumu tutup çekiyor.
O bırakıyor, diğeri montumu yakalıyor.
Dua ediyorsunuz; gelip dürteni mi ararsınız, “Sulayayım abi” diyeni mi, elinde çapa, “Bakım yapalım mı amca?” diye yapışanı mı?
Hiç biri olmazsa, “Ananın-babanın-ölmüşlerin ruhu için bayram harçlığı ver” dilenciliği yapanı mı?
Böyle, “çıfıt çarşısı” gibi mezarlık olur mu?
* * *
O kadar basit ki?
Koy her mezarlığın girişine iki zabıta memuru, bir de içeri gezici bir ekip, olsun bitsin iş.
Bunu bile düşünemeyen bir yerel yönetim anlayışına, ne diyeceğimi, ne söyleyeceğimi bilemiyorum.
Bu kentte, insana, insanca yaşamak için ayrıntılara önem ve değer veriliyor mu; tartışmalıyız.
Üzgünüm...
Bayram günü, güzel şeyler yazmak istiyordum.
Kısmet değilmiş...
Hepinizin Kurban Bayramı’nı kutlar sağlık ve esenlikler dilerim...