BAYRAM bitti.
Yarın, marş marş işe.
Canınız sıkılıyor değil mi?
Benimki sıkılıyor.
Bu yazıyı döktürüp gazeteye gönderdikten sonra yola çıkacağım.
Yok canııım, aklınıza gelen gibi değil, bayrama has gezi turlarından memlekete avdet etmiyorum.
Çeşme’den eve döneceğiz.
Bilgisayarda sayfayı açtım.
Boş sayfa bana bakıyor, ben boş sayfaya bakıyorum.
İçim kararmış, ben bu sayfaya ne yazayım?
Türban yazsam içiniz bayılır.
Zaten o iş tamam.
YÖK Başkanı, “Var türban, yok sorun” deyip son noktayı koydu. Üniversitelerde türban serbest.
Mesele ilkokulların ne olacağı.
Birinci Leydi, o işi çözeriz buyurmuşlar.
İlkokulda türban olmazmış. İçimiz rahatladı, Allah kendilerinden razı olsun.
Başbakan bunu duyunca “Ben o konuda kişisel düşüncelerimi söylemiyorum” dedi.
Seçimden sonra her şey hallolacakmış.
Ben daha pratik düşünüyorum.
Türban sorunu ülkenin gündeminden sonsuza kadar düşmeli.
Kız çocuklarına doğar doğmaz türban takılır, iş biter.
Nasıl çözüm ama?
Akıllı adamımdır vesselâm.
* * *
Tamam.
Bayıldınız.
Başka konular da var.
Başka akıllarım da var.
Aha aklın birini tartışmaya açıyorum.
Okullarda çocuklarımız ülke gündeminden, ülke sorunlarından uzak, kuru bilgiler öğreniyorlar.
Çocukları hayatın içine alan dersler okutalım diyorum.
Meselâ, Başbakan’ın söylev demeçleri ile Ana Muhalefet Partisi Lideri’nin grup toplantılarında yaptığı konuşmaları çocuklara ders olarak okutulsun.
Olur diyenler parmak kaldırsın.
Ne kadar demokratım değil mi?
İtiraz eden aziz kardeşlerim, tamam sizin dediğinizi de yaparız.
Belediye başkanlarının seçim vaatlerini de “yapılanlar -yapılmayanlar” diye ikiye ayırır, seçmeli ders olarak okuturuz.
Beğendiniz herhalde çok güzel akıl, değil mi?
* * *
Yazının burasına gelince bilgisayarın vuruş sayısını gösteren çubuğuna baktım. Daha 1489 karakter yazmışım.
Köşenin dolması için, yaklaşık 2000 karakter daha yazmam lâzım.
Tamam yazayım ama, bunun için torbadan diğer akıllarımı da çıkarıp ortaya dökmem gerekiyor.
Bütün akıllarımı bu yazıya dökersem hafta içinde ne yapacağım?
Amaaan dedim,”Kar yağdığı gün tozarmış.”
Madem vatana millete faydalı akıllardan bir tutam aranjman yapacağım, hiç olmazsa araya canlı çiçek de koyayım da mis gibi kokan bir buket çıksın ortaya.
* * *
Altmışlı, yetmişli yıllarda “İçinde yaşadığı toplumdan ve dünyadan sorumlu aydın” diye bir kavram vardı.
Öğretmenler, genç subaylar, doktorlar, avukatlar, mühendisler, gazeteciler falan bütün okumuş yazmış takımı halka adanmışlık duygusu yaşardı.
Gençler arasında, para kazanmaya çalışmak, iş kurup zengin olma projeleri yapmak falan garipsenirdi.
Tayin isteyen öğretmenler, doktorlar tayin dilekçelerine “Türk Bayrağı’nın dalgalandığı her yerde görev yapmaya hazırım” falan yazarlardı.
Attilâ İlhan’ın senaryosunu yazdığı, siyah-beyaz TV’de oynamış bir dizi vardı.
“Yarın Artık Bugündür” bu, adanmışlığı çok güzel anlatır.
Niye anlatıyorum bu geçmiş zaman hikâyelerini biliyor musunuz?
Size akıl vermek için.
Bu adanmışlık duygusu yaşayanlar, özellikle 68 kuşağı heder oldu, gitti.
Türkülerde, kitaplarda, TV dizilerinde anlatılsalar da kıymeti yok.
Toplumu değiştirip, geliştirip, güzelleştirme hevesleri yok edildi.
Kimler kaldı geriye?
Paraya para diyenler, arabasını dağdan aşıranlar, yolunu bulanlar, “Abi bak sen dalgana” diyenler ve de Hoca Efendi’nin hafızları.
Vereceğim aklı anladınız mı?
“Dalganıza bakın” diyorum yani.
Size ne türbandan, hayat tarzına karışılır mı, karışılmaz mı sorularından.
Proje üretin. Yolunuzu bulun. Para kazanın.
Benden size akıl.
* * *
Eh dedim, yazıyı kotardık.
Millete akıl fikir de verdik.
Yola çıkabiliriz artık.
Eşim geldi. Sessizce yazıyı okudu.
”Ateşin mi var senin?” dedi.
”Hayır” dedim.
”Bu son bölümdeki saçmalık ne?”
“Fena mı? Millete para kazanın, gerisi boş işler” diye akıl veriyorum.
“Pazartesi doktora gideceğiz” dedi.
“Grip sırasında havale geçirdin galiba sen, bir kontrolden geçirtelim.”
Hiç itiraz etmedim; Olur dedim.
Yine canım sıkılmaya başladı.
Yarın pazartesi.
Acayip iş var.
Üstüne üstlük bayramda Avrupa benim, Uzak Doğu senin gezip gelenlerin gezi hikâyelerini dinle.
Gezip gördükleri yerleri santim santim anlatmasalar olmaz sanki?