9 Eylül; o bayrak; süvariler; imza-belge; suçlama; yalanlama; derken iş tam bir “düğüm” oldu.
Aslında herkesin kafasında cevabını aradığı bir soru var.
Kimse çıkıp da açık açık sormaya cesaret edemiyor.
Nedeni; muhataplardan birinin İzmir Valisi, diğerinin Büyükşehir Belediye Başkanı olması.
Çünkü; bayrak ve 9 Eylül kutlamalarıyla ilgili karşılıklı suçlamalara baktığınızda, birinin “ak” dediğine, diğeri “kara” diyor.
Oysa biri doğru...
Hangisi derseniz?
Akşehirli Bekir oğlu Mehmet Çavuş,
Antalyalı Ömer oğlu İbrahim Hakkı Çavuş,
Nevşehirli Ahmet oğlu Seyit Ahmet,
Ve Nevşehirli Ahmet oğlu Ahmet...
9 Eylül tartışmaları arasında bu dört şehidimizi unuttuk.
Onlar ki, Mustafa Kemal Paşa’nın Belkahve’den Hükümet Konağı’na Türk Bayrağı’nı dikmek için görevlendirilen müfrezenin askerleriydi.
Mersinli’den Konak’a koşaradım yürürken, Tuzcuoğlu Fabrikası’ndan açılan yaylım ateşiyle, isimlerini yazdığım bu dört kahramanımız şehit düştü.
Eleştirebilir,
Paylaşmayabilir,
Karşı görüş bildirebilir,
Hatta tartışabiliriz...
Ama yuhalamak?
İzmir’e, İzmirliye yakışmaz.
Yakışmadı da...
Mondros imzalandıktan sonra müttefikler İzmir ve çevresindeki ulaşım ve haberleşme olanaklarını denetimlerine alıp, kente ve kıyılarımıza çok sık gidip gelmeye başlarlar.
Paris Konferansı’ndan sızan bir bilgi İzmirlilerin tüylerini diken diken eder:
İzmir ve çevresi Yunanistan’a verilecek...
İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin yaptığı kongrede, divan başkanlığına seçilen İzmir Valisi ve Kolordu Komutanı Nurettin Paşa, Yunan birliklerinin İzmir’e çıkmasına askeri güç kullanılarak engel olunacağını açıklar.
Padişah, Yunan ordusuna direnç gösterecek, İzmir’i savunacak olan paşayı derhal görevden alır.
İzmir Kolordu Komutanlığı’na, daha önce emekliye sevk edilmiş olan Ali Nadir Paşa; İzmir Valiliği’ne de İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ittihatçılık yapmakla suçlayan Kambur İzzet getirilir.
9 Eylül’e yasak kalktı.
İzmir kurtuluşunu, Türkiye ise büyük bir zaferle kazandığı bağımsızlığını, 90 yıl önceki gibi Konak Meydanı’nda aynı heyecan, aynı coşkuyla kutlayacak.
Bugün;
Önde Ahmet Zeki (Soydemir) komutasındaki 2. Süvari Fırkası...
Ardından Mürsel (Bakü) komutasındaki 1. Süvari Fırkası birlikleri olmayacak ama...
Bu kahramanlarımızı temsil edecek süvarilerimiz, tam 89 yıldır olduğu gibi, yarın yine İzmir’e girişi canlandıracak ve Türk Bayrağı’mızı Hükümet Konağı’na çekecekler.
O da oldu; ülkeyi yöneten zihniyet, İzmir’in kurtuluşunun 90. yılında, Konak Meydanı’nda, Hükümet Konağı’na Türk Bayrağı çekilmesi törenini iptal etti.
Yetmedi; İzmir’in kurtuluşunun simgesi; düşmanı denize döken Suvari Alayımızın yine Konak’taki temsili gösterisi de programdan çıkarıldı.
Kimse bunun sorumlusu, yazıklar olsun ona...
Çünkü; Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın komutasında İzmir’in ve tüm Anadolu’nun, düşman ve emperyalist istilasından kurtuluşunun son noktası, 9 Eylül sabahı İzmir Hükümet Konağı’nın balkonundaki göndere, Yunan bayrağının indirilip şanlı bayrağımızın üç süvari zabiti tarafından çekilmesidir.
Bu eylem, aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa’nın Türk ulusunun kurtuluşunu tüm dünyaya ilan ettiği andır.
Aklım almıyor...
Çocuklarımız, özellikle 66 ayını doldurmuş miniklerimiz okula hazır mı?
Sanmıyorum...
Anne ve babaların kafaları o kadar karışık, akılları soru işaretleriyle doluyken, çocuklarımız nasıl hazır olsun ki!
Veli de, çocuk da, ailesi de toplum da hem telaşlı hem de kaygılı.
Bu telaş yerinde mi, yoksa yersiz mi?
Bir çocuğun okula başlamasına, sadece çocuğun zihinsel becerilerinin yeterince gelişmişliğine bakılarak karar verilemez.
Okula hazır olmak, çok yönlü bir kavramdır.
10 şehidimiz var.
Yüreğimiz yanıyor.
İnanıyorum ki, benim gibi sizin de elinizden, şehitlerimize Allah’tan rahmet dilemekten başka bir şey gelmiyor.
Ama kaç şehidimiz için daha dileyeceğiz Allah’tan rahmeti?
Ne zamana kadar liderlerin yapacağı klişeleşmiş sözleri dinleyeceğiz?
Daha ne kadar;
Daha ne kadar?