Bir insan ABD Merkezi İstihbarat Dairesi CIA’de 26 yıl çalışıp, başkanlığına getirilmişse ve önce George W. Bush’un, ardından Barack Obama’nın savunma bakanlığını yapmışsa o kişiye ABD derin devletinin cisimleşmiş hali diyebilirsiniz. Bu kişi sizin ülkenizin bir takım eylemleri ve politikaları sebebiyle bedeller ödemesini istiyorsa, ülkeniz ve o siyasetleri için gurur duyabilirsiniz.
Robert M. Gates, Bush tarafından CIA başkanlığına getirildi; daha sonra savunma bakanlığına atandı. Altı yıl ABD dış güvenlik siyasetine yön verdi; görevde bulunduğu sırada ABD’nin Irak Afganistan savaşlarını yönetti. Kendisi Irak’ın ve Suriye’nin üçe bölünme siyasetinin mimarı ve ilk uygulayıcısıdır. Şimdi bu zat adını Joe Biden’a hatırlatmak amacıyla olsa gerek New York Times’a yazdığı bir makalede, Trump’ın dışişleri, ulusal güvenlik ve savunma bakanlıklarına yapacağı atamaları övüyor; Trump’ı karalıyor, ama giden yönetimin son dakikada attığı Türkiye’ye yaptırım adımını da övüyor. Yeni hükumetin, ABD müttefiklerini
Türkiye dört yıl önce ABD’den Patriot hava savunma sistemlerini talep etti mi? ABD bu talebi reddetti mi? Trump bizzat “Evet, Türkiye istedi, biz Patriot’ları vermedik; mecbur kalıp Rusların sistemini aldılar” dedi mi?
Bu soruların hepsinin cevabı müspet! Türkiye, Rus malı S-400’leri keyfi bir kararla almadı. Savunma ihtiyacı sebebiyle aldı. S-400’lerin NATO silahlarını önlemek üzere yapılmış bir sistem olduğu gerçek değil. Bu sistemle Türkiye kendi savunma konseptinin gerektirdiği her türlü düşmana karşı önlem alabilir. Bu sistemin NATO uçaklarıyla uyumlu olmadığı da gerçek değil. Bu bir savunma sistemi ve siz ona kimi hasım olarak tanıtırsanız onu durdurur. NATO’daki bütün asker-sivil yetkililer bunları çok iyi biliyorlar. Dahası, Türkiye NATO’ya S-400 sistemlerinin yazılımlarını inceleme imkânı bile verdi.
Bunlar iki yıldır yazılıyor, çiziliyor; Türk tarafı NATO bünyesinde Amerikalılara ve diğer üyelere defalarca anlattılar. Özetle, S-400’ler mevcut yaptırım bunalımının sebebi değil,
Eğer Astana Süreci başarıya ulaşamadı ise, bunun en baş müsebbibi Beşar Esat ise ikinci sorumlusu İran’ı yöneten mollalardır. Aslında baş molla Ali Hamaney’i sorumlu görmek lazım ama 81 yaşındaki Şii lider, uzun süreden beri çalışamayacak kadar hasta. En son gazeteci Momahad Ahwaze’nin sosyal medya hesabından yaptığı paylaşıma göre, Hamaney görevini yıllardır güvenlik ve istihbarat işlerini yöneten 51 yaşındaki oğlu Mücteba Hüseyni’ye devretti. ABD ve İsrail gazeteleri bir süreden beri Hamaney’in ölmek üzere olduğunu yazıyorlar.
Hamaney prostat ameliyatı olduğundan bu yana altı yıl içinde medya tarafından birçok kere ölüme aday gösterildi, ama her seferinde kefeni yırttı. İsrail medyası ki İran hakkında en son bilgileri nedense hep onlar verir, Mücteba Hüseyni’nin İran İslam Devrimi’ni elinde tutamayacağı, ülkenin 41 yılın sonunda İslam Devrimi denen Şii diktasından kurtulacağı ve yerini Şah rejiminden sonra bir kaç haftalığına kurulabilmiş olan cumhuriyete bırakacağını da yazıyor.
Ali Hamaney ve işbaşındaki rejim,
Biden’ın Dışişleri ve Ulusal Güvenlik için seçtiği kişiler, Antony Blinken ve Jake Sullivan’ın, Bush döneminin dünyayı cehenneme çeviren ve daha sonra Obama’nın kadrosunda da yer almaya devam eden kişiler olması, yeni ABD hükümetinin Şahinler Ekibi olacağının işareti sayılmıştı. Gerçi “At sahibine göre kişner” denilirse de orada sözü edilen sonuçta bir attır ve ideolojik tutumuyla Yeni Muhafazakâr (NeoCon) diye isim almış kişilerin kişnemesinde bir değişiklik olmayacağı bellidir.
Joe Biden, başka uluslar açısından belki de en önemli üçüncü bakanlığa, ABD Savunma Bakanlığı makamına, CentCom’un eski komutanı emekli Orgeneral Lloyd Austin’i getiriyor. ABD iç kamuoyu açısından Austin’in atanması siyasal bir tercih olabilir. Kendisi Afrikalı-Amerikalı ve ülkenin ilk siyah Savunma Bakanı olacak. Ancak bu zat, 2011 yılında Irak’taki ABD kuvvetlerinin başına getirilmişti. Obama o sırada dünyayı turluyor ve “ABD dünyanın jandarması değil; ülke dışındaki kuvvetlerimizi
Önce Genç Osmanlıların, sonra Jön Türklerin, sağcısından solcusuna, muhafazakârından liberaline Türk aydınlarının bir tür okulu olmuştu Fransa. Modernleşme, batılılaşma ile o da Avrupalılaşma ile bir tutulmuştu ülkemizde. İlk yerleşik büyükelçimiz Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin gönderildiği Paris’teki anılarını okuduğumuz 1720’den bu yana Avrupa dendiğinde aklımıza ilk Fransa gelir. Ülkemizde en çok öğrenilen yabancı dil Fransızca olmuştur. Şimdilerde Almanya ve İtalya’dan sonra üçüncülüğe düşmüştür ama Fransa, yakın tarihe kadar Türklerin en çok ziyaret ettikleri ülkeydi. Fransa hala Türk öğrencilerin en çok tercih ettiği 5’nci ülke konumunda.
Bu sıkı ilişki, Osmanlı’nın parçalanarak yok edilmesinde İngiltere kadar aktif rol oynamış olmasına rağmen, örneğin Yunan ordusunu “Gel Anadolu’yu işgal et” diye ikna eden, onları gemileriyle İzmir’e getiren ülkenin Fransa olmasına rağmen devam etmiştir. Hatay’ı vatana yeniden katmamıza
İsterseniz şöyle soralım: NeoConların paçavrası Foreign Policy dergisi böyle bir haberi neden verir?
NeoConlar-dan son haftalarda çok sık söz ettim. Bunun sebebi, Trump zamanında sinsi bir şekilde hükümete sızmış olan bu felsefenin askerleri, şimdi ellerini kollarını sallayarak ve burunlarını göğe dikerek, Biden yönetimine giriyorlar. Bu, bir yönetim felsefesi; bir uluslararası ilişkiler yaklaşımı; bir küresel güvenlik anlayışı. Bu, daha somut ifadesiyle, İngiltere-Fransa ikilisinin 1919’dan beri çizdiği ve 1945’te son şeklini verdiği dünya haritasını beğenmeyenlerin yeni paylaşma, yeniden haritalama siyasetidir. Nerede “güç” ve “siyaset” kelimelerini aynı cümlede kullanan bir Amerikalı görürseniz, ihtiyatla da olsa, NeoCon damgasını yapıştırabilirsiniz. İhtiyatla, çünkü Trump gibi siyasetten de bilgiden de fazla nasibi olmayan siyasetçilerin de “Amerika’yı eski gücüne kavuşturmak” gibi lafları yayılmacı-jandarma-ABD ideali olmasa bile, milliyetçi-halk dalkavukluğu
ABD’de dört dönem seçilen tek Başkan Franklin Roosevelt’tir. Kongre, hemen başkanlığı iki dönemle sınırlayan anayasa değişikliğini kabul etti. Fakat öyle görünüyor ki Barack Obama, seçilmeden de olsa, kendisi fiilen görev almasa da ABD’yi bir üçüncü dönem daha yönetecek.
Obama bunu, sadece 8 yıl Başkan Yardımcısı olarak görev yapan yeni Başkan Joe Biden dolayısıyla değil, onun atayacağı bakanlar ve daire başkanları eliyle yapacak. Biden’ın Dışişleri Bakanı olarak atayacağı belli olan Tony Blinken’in, sadece Obama değil, ama ondan önce de 8 yıl George Bush’un siyasetini belirleyen Yeni Muhafazakâr (NeoCon) ekibe, ABD’nin dünyaya barış getirmek gibi bir görevi olduğuna, bunun için her kıtada mutlaka askeri güç bulundurması, her iki okyanusa mutlaka hâkim olması gerektiğine inanan Şahinler’den olduğunu artık duymayan kalmadı.
Biden’ın izleyeceği askeri güvenlik stratejilerini belirlemede dışişleri bakanından da etkili kişiler olacak. Örneğin, Ulusal Güvenlik Danışmanı görevine
ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden’ın nasıl bir yönetim kuracağı tartışılıyor. Bu konudaki en büyük işaret, Biden’ın “eskiden” nasıl siyasetler izlediğinde aranabilir. Ancak eskilerin bir sözü vardır: “Taç giyen baş akıllanır.” Metaforik “taç” Biden’ın değil, iki dönem Obama’nın başındaydı! Ama görüldü ki Obama akıllanacağına, özellikle ikinci dört yıllık dönemde, işleri Biden’a ve yüksek düzeydeki bürokratlara bırakmış, ilk Afrikalı-Amerikalı olarak bırakacağı mirasın ayrıntılarıyla uğraşmıştı.
Emanet taç Biden’a da pek uğurlu gelmedi; ABD dış politikasında ve güvenlik siyasetinde, Obama-Biden yönetimi, ABD’nin “Teröre Karşı Savaş” adı verilen ama gerçekte, İslamcı her türlü yönetimle mücadeleden başka bir şey olmayan Bush siyasetine aynen devam etti. “Aynen” ifadesini de ihtiyatla kullanmak lazım; çünkü Obama-Biden döneminde Bush yönetiminden katbekat fazla ülke bombalandı, dört katı daha çok