Eğer Astana Süreci başarıya ulaşamadı ise, bunun en baş müsebbibi Beşar Esat ise ikinci sorumlusu İran’ı yöneten mollalardır. Aslında baş molla Ali Hamaney’i sorumlu görmek lazım ama 81 yaşındaki Şii lider, uzun süreden beri çalışamayacak kadar hasta. En son gazeteci Momahad Ahwaze’nin sosyal medya hesabından yaptığı paylaşıma göre, Hamaney görevini yıllardır güvenlik ve istihbarat işlerini yöneten 51 yaşındaki oğlu Mücteba Hüseyni’ye devretti. ABD ve İsrail gazeteleri bir süreden beri Hamaney’in ölmek üzere olduğunu yazıyorlar.
Hamaney prostat ameliyatı olduğundan bu yana altı yıl içinde medya tarafından birçok kere ölüme aday gösterildi, ama her seferinde kefeni yırttı. İsrail medyası ki İran hakkında en son bilgileri nedense hep onlar verir, Mücteba Hüseyni’nin İran İslam Devrimi’ni elinde tutamayacağı, ülkenin 41 yılın sonunda İslam Devrimi denen Şii diktasından kurtulacağı ve yerini Şah rejiminden sonra bir kaç haftalığına kurulabilmiş olan cumhuriyete bırakacağını da yazıyor.
Ali Hamaney ve işbaşındaki rejim, Yemen’den Beyrut’a bir Şii Hilali kurmak ve karşısındaki Arap rejimleri ile çatışmayı tercih etti. Afganistan’dan Irak’a ABD’nin ve AB’nin en büyük İslamofobi aracı olarak kullandığı siyasal şiddetin örgütünü kuran, eylemlerini besleyen, İran’ın diplomatik ağını kullanarak İran halkının dünya üzerinde en yüz kızartıcı şekilde itham edilmesine sebep olan bu rejimin kahrını çekmeyen komşusu kalmadı. Türkiye ve Ürdün, İran ve onun kuklası Esat rejiminin yerinden yurdundan ettiği milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapması, bu azabın sadece bir bölümüdür.
Türkiye’nin Rusya ve BM’yi bir araya getirerek başlattığı Astana süreci, anayasanın yazılması ve seçimlerin yapılması ile devam edebilseydi hem Suriyeliler hem de Türkiye ve Ürdün çoktan rahat nefes almış olacaktı. Ama İran’daki rejim, Suriye’deki Şii kardeşi Beşar Esat ve onun diktasını kullanarak, kendince İsrail’e karşı bir cihat uyguluyor. Ama ne cihat?
İsrail’in Tahran’ın ana kavşaklarına bilgisayarlı, yapay zekâlı suikast makinalarını kurmasını bir tarafa bırakın, ne yarayacağı ve nasıl kullanılacağı belli olmayan nükleer silah çabası sayesinde İran’ın en büyük zararını görenlerin başında Kuveyt geliyor.
İran, uluslararası toplumun, milli sınırlara ve egemenlik haklarına saygılı bir üyesi olmuş olsa idi, onunla ortak gaz ve petrol sahaları sebebiyle Kuveyt de Körfez Araplarının husumetine hedef olmayacaktı. Bütün bu hengâmede, İran’ı açıkça kınamayan tek ülke vardır: Türkiye.
Ama yanlış anladıkları bir şiir sebebiyle Türkiye ve onun lideri için hiç kimsenin ağzına almadığı sözlere tevessül eden tek ülke de İran. Her ülkenin edebiyatında, geçmişe hasret dile getiren şiirler, romanlar vardır. Azerbaycan ile oradan daha fazla Azerbaycan Türkünün yaşadığı Tebriz’in ayrılması, edebiyatta yaşayan bir tarihtir. Bu şiirler her zaman okunur, bu şarkılar her zaman söylenir.
Hamaney hasta, tamam. Ama ülkede akli sağlığı yerinde başka kimse kalmadı mı?