Gürkan Akgüneş

Gürkan Akgüneş

gurkan.akgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Küresel şirketlerin tohumuyla, gübresiyle ve tarım zehriyle soframıza tek tip mısır geliyor. Tabii bu bilinçli bir seçim

Artık mazide kalmış bir tatla zamanda yolculuğa çıktım Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği Çevre ve Sanat Günleri’nde. Orada satılan yerel bir mısır türü, bir anda 20-30 yıl geriye sardı zamanı. Yerel tohumun değerini, tek tip tohumla neleri yitirdiğimizi bir kez daha kavradım. Öyle inci gibi dizili taneleri yoktu, aynı bantta üretilmiş gibi de değildi ama o eski mısır tadı ve doygunluğu geliyordu buram buram ısırdığınızda.

Haberin Devamı

 

Tevekkeli değil tabii o tat. Tohumun yüzlerce yıllık serüveninin bir sonucu. Çok eskilere dayanan bir mazisi varmış o mısırın. Düzce Sazköy Köyü’nde yetiştiriliyor. Köy bir Abhaz köyü. Tohum da Abhazya kökenli. Yıllar içinde ekile biçile yerel tohuma dönüşmüş. Yöredekiler, tarlasına hep o mısırı ekiyor. Hibrit tohum olmadığı için de, çoğalarak bugüne ulaşabilmiş. Bir şirket ya da kuruluşun patentinde değil o tohum. Bu sayede, tohumluk birkaç koçanla geleceğe aktarılıyor. Yani, küçük bir mısır tanesi, geçmişle gelecek arasında görünmez bir köprü kurabiliyor. Tohumun gücü de burada.

Mısır neden şekerli

Oysa, mevcut mısır üretiminin tamamı hibrit tohuma bağımlı. O yüzden çiftçi her yıl, gidip bir şirketten tohum satın alıyor. Üstelik, ülkemizdeki mısır tohumunun yüzde 80’i; Monsanto, Syngenta ve Dupont gibi küresel şirketlerin hakimiyetinde. Küresel şirketlerin tohumuyla, gübresiyle ve tarım zehriyle soframıza tek tip mısır geliyor. Tabii bu bilinçli bir seçim. Yüksek verim vaadi, hastalıklara dayanıklılık ve devlet desteği çiftçiyi bu üretime zorluyor. Sofralık mısır için “sh-2” genini içeren süper tatlı mısır tohumlarının seçilmesi sonucu da, artık nereye gitsek tatlı mısırla karşılaşıyoruz. Bardaktaki mısır da bu, konservedeki de. Çünkü talep bu yönde. Şekeri de çeşidin doğal yapısından kaynaklanıyor. Yani bir gen aktarımı söz konusu değil. 

Yerel tohumla yetiştirilen mısırın farkı ise daha ilk ısırıkta anlaşılıyor. O farkla artı değer yaratabilmek de mümkün. Sazköy’deki Köstebek Kolektif bunu başarmış. ‘Mısır ektik, kitap biçiyoruz’ diyerek basacakları kitaplara gelir olması için toprağa bulaşmışlar. Köyde, elle kazdıkları arazide ürettikleri Abhaz mısırını satıyorlar. 5 kitap geliri sağlanmış bu yolla. Ayrıca kimyasal gübre ve tarım zehri kullanmadan üretim yaptıklarını söylüyorlar. Peki bu Türkiye geneline yayılabilir mi? Kısa vadede zor. Zira emek yoğun bir süreç. Yabani otu elle temizliyorsun, hep tarlada olmak zorundasın. Diğer türlü, gübreyi atıp, tohumu ekip, zehri bırakıyor; hasatı bekliyorsun. Verimi de kattığınızda, öncelik hep hibritin köylerde. 

Haberin Devamı

Tabii, yerel tohum için çabalayanlar da var. Mesela Abhaz Dernekleri Federasyonu’nun eski yöneticilerinden Necdet Akoğlu. Abhazya’dan mısır getirerek Türkiye Tohum Gen Bankası’na teslim edecek kadar önemsiyor atalık tohumları. Gen bankası da o tohumu çoğaltmış. “Ellerindeki 2-3 tona ulaşmış. Müthiş bir mısır. Çok şekerli değil. Geniyle oynanmamış. 6-8 taneli oluyor ama taneleri iri. Yetiştiği bölgede ne gübre ne de zirai ilaç istiyor” diyor Akoğlu. Türkiye’deki ABD mısırının ise yerel tohumlarda bozulma yarattığını söylüyor. Son gittiğinde de Abhazya’dan beyaz mısır getirip köylere dağıtmış. O mısırın da çok lezzetli olduğunu anlatıyor.